Semra Elmas, "gösteriş" kelimesinin "riya" kelimesinin karşılığı olduğunu söyleyerek "göstermek" fiilini açarak şunları söyledi: "Göstermek, teşhir etmek amacıyla yapılan davranışı, gösteriş için iş yapmayı, insanlar görsünler diye bir davranışta bulunmayı, iki yüzlülüğü, içten pazarlığı, bir şeyin ve davranışın taklidini, sahtesini yapmayı ifade eder."
"Görünen şey iyidir, iyi olan görünür." Guy Debard-Gösteri Toplumu
107. sure olan Maun 6. Ayetinde ise "Gösterişte bulunurlar." ifadesi yer alır. Bu kimseler ise niyetini taşımadığı halde bir davranışı yapıyor görünürler. Yani gerçek yüzlerinin aksini gösterirler.
Semra Elmas daha sonra "dindarlık" kavramı hakkında da şunları söyledi: "Dindarlık, kişinin iman ve amel temelinde ortaya koyduğu tutum ve davranışlar, deneyimler, yani dini yaşantısı, inandığı dinin emir ve yasakları ile örtüşüyorsa, orada dindarlıktan bahsedilir."
Gordon W. Allport dindarlığı içten (hakiki) dindarlık ve dıştan (gayri hakiki) dindarlık olarak iki gruba ayırmıştır. Dinin emir ve yasakları amaç olarak kullanılıyorsa içten dindarlık, araç olarak kullanılıyorsa dıştan dindarlık olur. Bizim konumuz ise dıştan dindarlıktır. Bu kategoriye giren kişiler Allah'ın görmesi için sergilenen davranışı, kul görsün, işitsin diye sergiler ve Allah'tan beklenilen sonucu insanlardan bekler, yani amel Allah için değil de insanlar içindir.
Elmas daha sonra konuyu çeşitli konu başlıkları altında anlatacağını söyleyerek sunumuna devam etti.
1- Gösterişçi Dindarlık
İnsanlığın bir tür küresel gösteri çağında yaşadığını söyleyebiliriz. Gösterinin küreselleştiği bir dünyada ister istemez gösterinin içinde, yanında, ortasında, kenarında veya gölgesinde yaşıyoruz. Önceleri gösterişçi tutum ve fiiller lokal düzlemde sınırlı kalırken, günümüzün küresel hizmetkarları konumundaki TV, radyo, internet, gazete, dergi vb. aracılığıyla planlı veya plansız tüm dünyada anında canlı olarak yayılabilmektedir.
Küresel imajlar çağının reklam dünyasında yaşıyoruz. İmaj temelli ilişki biçiminin, imaj temelli muamelenin, imaj temelli alışverişin zirve yaptığı bir dünyada reklamların baskısını iliklerimize kadar hissediyoruz. İmaj ve reklamlar yapay ihtiyaçlar üretiyor. Biz bu ihtiyaçları asli gibi algılıyoruz. Bu artık söylemden pratiğe, aileden eğitime, ekonomiden siyasete, ahlaktan hukuka, sanattan edebiyata, düşünceden dine, neredeyse hayatın her alanında görülebilmektedir. Dindarlıkta gösteriden etkilenmiş, gösterinin bir parçası olduğu, riyakarlığın etkisi altına girdiği gözlemlenmiştir.
Bu durum Kur'an'ın bir çok yerinde de yerilmiştir:
"Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyip de malını insanlara gösteriş olsun diye sarfeden kimse gibi başa kakma ve eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Onun örneği üzerinde bir miktar toprak bulunan ve inen şiddetli bir yağmurun kupkuru bıraktığı taşa benzer. Onlar kazandıklarından bir şey elde edemezler. [56] Allah kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez." 2 Bakara 264
"Onlar ki, mallarını insanlara gösteriş olsun diye harcarlar; Allah'a ve ahiret gününe iman etmezler! Şeytan kimin arkadaşı olursa onun çok kötü bir arkadaşı var demektir." 4 Nisa 38
"Yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah'ın yolundan alıkoyan kimseler gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır." 8 Enfal 47
"Onlar gösteriş yaparlar," 107 Maun 6
İslam, bugünkü gösterişçi dindarlığa, dini gösterinin bir parçası yapmaya şiddetle karşıdır. İktidarın değişmesiyle bu dindarlıkta artmaya başlamış, namaz kılmayanlar, başını örtmeyen insanlar konjektür gereği dindar gözükmektedirler. Çünkü şu anda pirim yapan odur. Tabii hidayede ermiş, bilinçli, şuurlu müslümanları bunun içerisinde tutmuyoruz. Bizim bahsettiklerimiz sadece pirim yaptığı için dine sarılanlardır.
Yıllardır ramazan aylarında kanalların dini yayınlar yapması "nabza göre şerbet" anlayışı dozunu iyice arttırmıştır. Her tarafımızda vaaz, nasihat, irşat yağıyor. Malesef bir o kadar da hakikat ile hurafe birbirine karışıyor. Din popüler olmuş fakat halk dini anlamayı Oruç Baba'da iftarı sirkeyle açmak, Hırka-I Şerif ziyaretinde ağlamaktan öteye geçirememiştir.
Din söze çok fazla konu oluyor ama gerçek manada müslümanlaşma lehinde bir değişim gerçekleşmiyor. Şu an geçmişten gelen folklorik ve ritüelistik halk dindarlığı yerini almış, rağbet de görmüştür. Bugün din adına geleneği ihya etmek ve gelenekte ne varsa hepsi yerli yerindedir demek daha isabetli olacaktır.
Her türlü gösterişçilik insanlar için zararlı sonuçlar doğurur. Ancak gösterişçi dindarlığın verdiği zararların boyutları çok daha büyüktür. Mutsuzlukların, huzursuzlukların, terörün, yapaylığın, sahte ilişkilerin, zulmün yaygınlık kazandığı bir dünyada bizler gösteriden uzak samimi Müslümanlar olmak zorundayız.
Bizler yaşadığımız dünyayı ve toplumu yeniden inşa etmek için, birey-grup-cemaat-hareket düzleminde reklam-imaj-güç-gösteriye dayalı niceliksel faaliyetleri değil, doğruluk-sahicilik-samimiyete dayalı niteliksel faaliyet ve salih amellere yönelmeliyiz.
2- Medya
Paul Feyerabent "Batı uygarlığı, dünya üzerindeki hakimiyetini iki şeye borçludur: "reklam ve silah" demişti. Günümüzde ise silah yerini medyaya bırakmıştır. Hayatlarımız medyada dönüyor, başdöndürüyor ve yönlendiriyor. Türkiye'deki mevcut medya ise seküler, batılı çatışmacı medya dilinin en pespaye halini kullanıyor, yozlaştırıyor, soysuzlaştırıyor ve sığlaştırıyor, yıkıyor, yok ediyor.
Elmas daha sonra aşağıdaki konu başlıklarını açarak konuşmasına devam etti:
Batıcı medya vasıtasıyla toplumun maruz kaldığı şeyler:
a- Şiddet
b- Ahlaki dejenerasyon
c- Duyarsızlaştırma
3- Gösterişçi Tüketim
İçinde bulunduğumuz çağ, sosyologlar tarafından postmodern dönem ve gösteri çağı olarak tanımlanıyor. Rabbimiz bizlere Asr suresinde: "Asr'a andolsun ki insanlar ziyandadır." diyor. İnsanların ziyanda olduğu bu zamanda, kurtuluşun reçetesi de yine ayetin devamında aşikardır. Helak olmamak, ziyanda olmamak için bizler gösteri toplumunun bizlere dayattığı alışkanlıklara ve yaşam tarzına karşı uyanık olup, dirayetli durabilmeliyiz.
Elmas konuyu tüketim alışkanlıkları hakkında konuşarak devam ettirdi ve sunumunu şu cümlelerle sonlandırdı:
"Bir Müslüman sosyal, ekonomik, hukuki, ahlaki, eğitim, siyaset, sanat, edebiyat, ail eve dini yaşantısında dengeli, ölçülü ve tutarlı olması gerekir. İnsanoğlu nerede vahyi kulakardı ederek haddi aşmışsa, orada şeytan ve dostları ona yoldaş olmuştur. Allah'ın bize sunduğu tüm olanakları dengeli ve yerli yerinde kullanmalıyız. Yoksa helak olmuş; Ad ve Semud kavimleri gibi bizler de "gösteri toplumu" adı altında helak olmuş ve bizden sonraki nesillerce bu vasfımızla anılmış oluruz.
Sunum dinleyicilerin soruları ve katkılarıyla sona erdi.