Seminer Harun ÇETİNKAYA tarafından sunuldu.
Bu başlık ile gerçekleştirilen programın kapsamı “Takva, Zikir, Şükür, İhlas, Tövbe ve İstiğfar ve Dua ’da bulunmak, Tekebbür ve İstiğna, Küfür, Allahtan Ümit Kesmek (Kunut), İyilik (Salih amel) Ve Doğruluktan (Maruf) Yana Olmak, Kötülükten Kaçınmak, İyiliklere aracılık etmek, İyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, Zulme karşı yardımlaşma ve dayanışma, Zalimin zulmünü dile getirmek, Zulme Karşı Tavır Alma Sorumluluğu” konuları bağlamında gerçekleşti.
Programa, toplumsal yaşamda Rabbimizin bir takım sorumluluklar yüklediğinden bahsedilerek ahlak konusuna değinilerek başlandı. Güzel Ahlak’ın tanımı yapılarak ; “akidede berraklık ve saflık, ibadette ihlas ve samimiyet ve yaşantıda istikamet olarak kendisini gösterir ” ardından Müslümanlar için en güzel örnek ve Kur’an’ın nitelemesiyle en güzel ahlak üzere olan Hz. Peygamberin ahlaki özelliklerini yaşantıya örnek almanın önemine değinildi.
Daha sonra konuya giriş yapılıp Takva konusuna geçildi. Takva; “ korunma, sakınma demektir Yüce yaratıcıya karşı sorumluluk duyarak, her türlü günahlardan kendini korumanın niyet ve gayreti içinde olmadır Yüce Allah’ın rızasını kazanmak için, O’nun himayesine girerek emirlerine sımsıkı sarılmak ve yasaklarından da sakınmaktır ” tanımı yapıldıktan sonra Kur’an’da takvalı olmak ile ilgili ayetlere değinilerek takva sahibi olmanın imkanının, vahyedilene iman etmek ve bu imanın gereği olan salih amellerle ancak gerçekleşebildiği söylendi ( Sad 28 ). Ardından takvalı olmanın anlamına ve muhtevasına ( Araf 26 ) Kur’an’dan örnekler verilerek vurgulandıktan sonra bir diğer başlık olan zikir konusuna geçildi.
Zikir tanımı yapıldıktan sonra Kur’an’ın özellikle kendisinin işlevini ifade etmek için bu kavramı kullanması üzerinde duruldu ( Kalem 52 ).Kur’an’da Anma, yadetme, hatırlatma (Yusuf 85 ), şükretme gibi anlamlarda kullanılan zikrin dil ile ikrar etmenin ötesinde asıl anlamının anlaşılması için yine Kur’an’a yönelinmesinin önemine dikkat çekildikten sonra şükür konusuna geçildi.
Şükür; “nimet vereni boyun eğerek itiraf etmek, ihsan yapan kimseyi ihsanını anarak övmek, nimeti verene teşekkür etmek memnuniyetini ve minnettarlığını belirtmek, Allah’ın ihtiyacı olmadığı halde O’nu övmekle lezzet duymak, Allah’ın verdiği nimet ile Allah’a isyan etmemektir.” Şeklinde tanım yapılarak Kur’an’da müminlerin çokça şükretmeleri gerekliliği hatırlatılan ayet örnekleri ile ( Yasin 72-73,İsra 66 ) şükretmeyenlerin akıbetlerine değinilerek ihlas kavramına geçildi.
İhlas’ın Kur’an-ı Kerim’de, ibadetlerin halis bir niyetle gösterişe kapılmadan, sırf Allah rızası için yapılması anlamıyla birlikte, genel anlamda kulluk ( Zümer 3, Beyyine 5) ve dinin sadece Allah’a hasredilmesi anlamında ( Araf 29 ) ve şirki zıddı (Ankebut 65 ) olarak kullanıldığına değinildikten sonra Tevbe ve İstiğfarda Bulunmak konusuna geçildi.
Hz. Peygamberin ‘pişmanlık tevbedir’ tanımlamasıyla “Pişman olmak, yaptığı bir eylemin ya da inandığı bir düşüncenin yanlış olduğunu anlamak ve karar vermektir. Tevbe ise bu kararı pratiğe dökmek, yürürlüğe koymak, bu karara göre hatalı davranış ya da düşüncesini terk ederek, onun alternatifi olan doğru davranış ya da düşünceyi benimsemektir ” söylendi. İstiğfarın kötü olandan vazgeçmek olduğu, tevbenin ise iyi olana yönelmek olduğu vurgusunun ardından Kur’an’dan tevbenin kabul edilmesinin şartlarının ( Nisa 17 ) da belirtildiği ayetlere değinildikten sonra ( Tahrim 8 ) Dua konusuna geçildi.
Var oluş gayemizi anlamlandıran eylemlerin en başında yer aldığı belirtilen duanın çağırmak, yakarmak, sığınmak gibi anlamlara geldiği söylendi. Kur’an’da dua etmek ile ilgili ( Yunus 12, Ahkaf 5 ) ayetlere değinildikten sonra sahih bir duanın ölçülerinin neler olduğu (Araf 55-56) ve Duada biçim ve muhtevanın uyumlu olması gerekliliği belirtildikten sonra İstiğna başlığına geçildi. Kişinin kendini yeterli görüp yaratılan kulu tarafından Allah’ınkendi alanına müdahale etmesi olarak tanımlanan İstiğna vurgusundan sonraKüfür konusu ile devam edildi.
“Küfür kelimesi Kur’an’ın anahtar kelimelerinden biri ve en önemlisidir. Kur’an mantalitesini çok genel olarak iki kategoriye indirgemek gerekirse, bunun biri îman, diğeri de küfürdür. Şüphesiz aslolan ‘îman’ olmakla birlikte, zıddı bilinmeden iman kâmil manada anlaşılamayacaktır.” vurgusu ardından Küfrün Kur’an’daki kullanımları, ( Hadid 20, Şuara 19 )daha sonra inkâr edenlerin yalanlayıcı tavırları (Araf 66) örneklendirilerek, Yeis: Allah’tan Umut Kesmek (Kunut)konusuna geçildi.
"İnsan, hayr istemekten bıkkınlık duymaz, fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, yeis’e düşen bir umutsuzdur." (Fussilet, 49) ayeti bağlamında bir değerlendirmenin ardından, ümitsizliğin en kötüsünün Allah’ın rahmetinden ümit kesmek olduğu belirtildi. Kur’an’dan örneklerle (Yusuf 87, Hıcr 50 ) devam edildikten sonra, İyilik (salih amel) ve Doğruluktan (maruf) yana olmak, Kötülükten kaçınmak; İyiliklere aracılık etmek, İyiliği emretmek, Kötülüğü yasaklamak konusuna geçildi. Bundan önceki konuların inancın iman boyutunu, daha çok soyut boyutunu ifade ettiğini bundan sonra ise salih amel boyutuna yani yaşantıdaki pratikliğe vurgu yapılmaya çalışılacağına denildi.
İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma( Bakara 177)vazifesinin asli bir ameliye olduğu, bunun ise yeryüzünde bozulma ve helak edişin ortadan kaldırılması ve tevhid ve adaletin gerçekleştirilmesi hedefine dair olduğu vurgulandı. Hayata dair şahitliği tam yapmak ve kulluğun farkına varmak olarak ifadelendirildi. Bu görevin nasıl yapılması gerektiğine dair Kur’an’dan verilen örneklerin (Kasas 87, Nahl 125, Maide 2, Ali İmran 104) ardından bir diğer konu olan, Zalimin Zulmünü Dile Getirmek, Zulme Karşı Yardımlaşma ve Dayanışma başlığına geçildi.
Zulmün, bir şeyi yerli yerine koymamak, eksik yahut fazlalaştırarak koymak yahut da onun zaman ve mekânınıdeğiştirerek koymak demek olankavramsal tanımlaması yapıldı. Hud Suresi 113. Ayeti bağlamında şunlar söylendi: “Zalimlere meyletmeyin, yani herhangi bir zulüm, haksızlık yapmış olanlara yaklaşmak, yağcılık yapmak şöyle dursun, onlara en ufacık bir eğilim dahi göstermeyin. Yoksa size ateş dokunur, dünya hayatınız da cehenneme döner, ahretiniz de cehennem olur. Çünkü zulüm, ateş; zalim ise o ateşin ocağıdır; zalime yaklaşmak ateşe yaklaşmaktır.” Zulmün tarih boyunca insanlığın en büyük problemi olduğu Hz. Adem’den, Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesinden bu yana sürdüğü ve bugün de kardeşin kardeşe haksızlık ve zulüm ettiği söylendi. Daha sonra zulmün olduğu yerde tavır alma sorumluluğu bağlamında, Zulme Karşı Tavır Alma Sorumluluğu başlığına geçildi.
“Zulmün olduğu yerde mazlumdan yana tavır almak imanî sorumluluktur. Hatta zulmeden kişi imanlı diğeri imansız olsa bile. Çünkü zulmedene yapılacak iyilik onu zulmünden vazgeçirmektir; zulmünü sürdürmesi için yardım etmek değildir.” Vurgusunun ardından Kur’an’ı Kerim’de zulme ve zalime karşı, mazlumun yanında yer almanın imani bir sorumluluk olduğunu hatırlatan ayetlerle( Nisa 75, Hacc 41-42, Hud 113 vs. ) bu tavrın önemine değinildi. Ve buna göre zulme boyun eğmeyip karşı durmanın haksızlığa itiraz edip hakkını aramanın bunun için mücadelenin meşru olduğuna Kur’an’dan örneklerle değinildi. (Şuara 41).
Bu anlamda Suriye konusunda ve akabinde tüm yeryüzünde yaşanan zulüm ve haksızlıklar karşısında mazlumdan yana tavır almanın bir sorumluluk olduğu, haklarını arayanların yanında durmak ve zulüm karşısında sessiz kalmamak gerektiği zira Resullullah (s.a.s) “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” ifadesiyle bunu anlamlandırmak gerektiği vurgulandı.
Son olarak konuşmacı, Arakan, Suriye, Çeçenya, Irak, Afganistan, Kürdistan..Uygur, Keşmir,Filistin,Yemen.. İslam Dünyasının her köşesinde yaşanan zulüm ve katliamlara karşı tavır alma sorumluluğumuzun olduğunu bunun da imanın salih amel boyutunu ifade ettiğini söyleyerek ancak böyle bir tavırla sakınılması gereken fitneye ( Enfal 25 ) karşı kendimizi koruyabiliriz diyerek konuşmasına son verdi.
Program soru cevap bölümünün ardından sona erdi.