Özgür-Der Antalya Şubesinin Nisan ayı konuğu Prof.Dr. İbrahim Sarmış idi. Sarmış; İnsanın Allah’ın halifesi olduğu biçimindeki bir anlayışın doğru olmadığı belirterek sözlerine başlayarak: “Gerek saltanat yönetimlerini meşrulaştırmak için yöneticilerin ve onların borazanlığını yapan kimi saray ulemasının, gerekse çoğu zaman geleneksel kültürü muhakeme etmeden kullanan vaizlerin, yazarların ve araştırmacıların:
“Rabbin meleklere "yeryüzünde bir halef yaratıyorum" dediğinde "Biz seni kutsayıp yüceltirken orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birilerini mi yaratacaksın?" dediler. Allah şöyle buyurdu: "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” (2 Bakara 30)
Ayetini değerlendirirken insanın Allah’ın halifesi olduğunu söylediklerini görüyoruz. İlk dört halife döneminden sonra Emevilerin Halifetullah lakabını almaları üzerine, Müslümanları yöneten kişiye “Allah’ın halifesi” denilip denilmeyeceği konusunda bir tartışma oldu. Bir kısım bilginler ise halifeler için “Allah’ın halifesi” sıfatının kullanılmasına karşı çıkarak ölene, kaybolana halef olunabileceğini, ancak Allah için bunun söz konusu olmadığını belirtmişlerdir. Bu görüşte olanların en güçlü delili Hz. Ebubekir’in kendisine Halifetullah diye hitap eden kişiye, “Ben Allah’ın değil, Peygamberin halifesiyim” şeklindeki sözüdür” dedi.
Daha sonra Müslümanların yöneticilerinin seçilmesinde dikkat edilecek kriterlerin neler olduğundan bahsederek, “Her şeyden önce Kur’an insanların aynı anne babadan eşit olarak yaratıldıklarını, müminlerin kardeş olduğunu, Allah’ın yanında takva ölçüsü dışında hiçbir ölçünün geçerli olmadığını ve en takvalının üstün olduğunu belirtir. Kureyşli olsun veya olmasın, insanlardan takva, ehliyet ve liyakat ölçülerine en çok kim sahip ise, onun yönetici olmaya daha layık olduğunu İslam alimleri kararlaştırır.” dedi.
Sarmış sözüne aşağıdaki konuyu açarak devam etti: “Yönetim konusunda ise danışmanın zorunlu olduğunu söyleyen alimler ise, bunun Kur’an emri olarak hem Hz. Peygamber, hem devlet başkanları için zorunlu olduğunu söylerler. Çünkü Kur’an’ın “….yönetim işinde onlara danış….” (3 Ali İmran 159) ayetindeki danışma emri açık ve kesindir. “Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler,” (42 Şura 38) ayeti, müminlerin aralarında danışmasının ayırıcı niteliklerinden biri olduğunu belirtmiş ve övmüştür.”
Sarmış sunumuna aşağıdaki konulardan bahsederek devam etti:
“Sonra İslam ile diğer beşeri dinleri karşılaştırarak, hiçbir beşeri sistemin İslam’la boy ölçüşemeyeceğini, başarı sağlayamayacağını ve tarihte de başarılı olmadığını belirtti. Hiçbir sistem yasa, polis ve jandarma kuvveti ile insanlara bir şeyler dayatamaz. Dayatılsa da sistem vahyin etki ettiği kadar suçları engelleyemez. Bugün Müslümanlar ellerinde vahiy olmasına rağmen başka sistemlerde mutluluk arama çabası içindedirler. Cahiliye düzenleri Müslüman beyinleri iğdiş etmiş durumdadır. Şunu unutmamalıyız ki vahiy alemlere rahmet olarak gönderilmiştir ve Allah sadece belirli bir zaman dilimi ve toplum için ayetlerini göndermemiştir. Naslar kesin değişmez şeylerdir. Bunun yanında Müslümanların ihtiyaç olan zamanlarda içtihat yapmaları ve naslara aykırı olmamak kaydı ile gerekli kanunları çıkartmaları gerekmektedir. Kaç yüz sene önce verilen kararlarla Müslüman toplumlar yönetilmeye çalışıldı. Başarılı olunmayınca da batıdan yeni kanunlar almaya başladık. Bugün dünyanın neresinde İslam hükümleriyle idare ediliyor? Bizlerin Kur’an’a dönmesi gerekiyor. Arap baharından sonra hangi sistemlerin geleceği belirsiz. Müslümanların da birikimleri oldukça az.”
Konferans dinleyicilerden gelen soruların ardından sona erdi.