Özgür-Der Antalya Temsilciliği tarafından gerçekleştirilen çarşamba seminerlerinin ikincisi gerçekleştirildi. Harun Çetinkaya’nın sunumunu yaptığı “Hz. Eyyup Kıssası ve Sabır” konulu seminer 8 Ekim Çarşamba akşamı dernek binasında yapıldı.
Harun Çetinkaya, Hz. Eyyüp (a.s)’ın Kur’an’da geçtiği ayetlere değinerek başladığı sunumunda, Kur’an’ı Kerim’de yer alan resuller içerisinde, hakkında en az bilgi bulunan peygamberlerden birisinin de Eyyub peygamber olduğunu; Eyyub (a.s)’ın isminin Kur’an’ı Kerim’de dört yerde geçtiğini belirtti. Bu dört yerden ikisinde sadece isminin anıldığını ve peygamber olduğunu, diğer iki yerde ise Eyyub (a.s)’a altı ayetin tahsis edildiğini ifade etti.
Programın notları şu şekilde:
Eyyub’un(a.s) kimliği,yaşadığı yer ve dini
İslam kaynaklarında yer alan çoğu rivayetlerde Eyyub'un(a.s), Hz. İbrahim soyundan olduğu öne sürülmektedir. Buna en güçlü dayanak, Kur'an'ın onu, İsrail oğulları resulleri silsilesi içerisinde sıralaması ve buna mümasil yaşadığı varsayılan Edom bölgesinin, Hz. İbrahim oğlu, İshak oğlu, Evs neslinden gelenlerin yaşayıp çoğaldığı bir yer olması hasebiyledir. Hz. Eyyub'un nesli hakkında elimizde yeterli açıklıkta sahih veriler olmadığı için, bu konuda kâmil manada bilgilenmek mümkün olamamaktadır.
Kur’an’da kimliği, yaşadığı yer v.s gibi nitelikleri üzerinde açıklama bulunmayan Eyyub peygamber, İslam kaynaklarında “yaşadığı zaman ve mensup olduğu aile hususunda ittifak edilemeyen'' bir kişi olarak yer almaktadır.
İslam âlimlerinin ekseriyeti, Eyyub peygamberin yaşadığı yerin, bu günkü Ürdün ile İsrail sınırları içerisinde kalan; Edom adı verilen ve güneyde Akabe körfezi ile Gazze arasındaki yerleşim bölgesi içinde olduğu kanaatindedirler.
Hz. Eyyub'un kimliğini anlamaya çalışırken de ister istemez, yeterince kritik edilmeyen, Tevrat'ın etnik-dinci bu muharreflik olgusu, İslam kültürünü ve muhataplarını da olumsuz anlamda yönlendirmektedir. Bundan dolayı kaynaklardaki Hz. Eyyub'un etnik aidiyeti tam ve kâmil anlamda tanımlanamamaktadır.
Kur'an, İsrail oğulları silsilesi içerisinde Hz. Eyyub'u da sıralamaktadır: "Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyûb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u verdik."
Şu halde elimizdeki maddi verilere göre Hz. Eyyub'un; etnik olarak sonradan Araplaşan İbranî kökenden geldiğini ifade etmek yanlış olmaz ve onun hakkında her hangi bir şeyi de değiştirmez. O bir İbrani/İsrailoğulları ya da Arap aidiyetinde olsa da inanç/din olarak İslam dini üzere bir Müslüman'dır. Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. Şuayb ve Hz. İsmail gibi.. Kur'an açısından önemli olan da budur.
Eyyub’un(a.s) yaşadığı bölgeye ve çevresine bakıldığında, Hz. İbrahim ve sonrası peygamberlerin elçi olarak görev yaptığı bu topraklarda İbrahim'in dininin, Hz. Eyyub'a kadar hatta Hz. Muhammed'e kadar devam ettiği, kabul edilmesi gereken bir vakıadır. İster Hz. Eyyub, İshak sonrası yaşayan nesil ve resullerden, isterse bu silsile içersindeki herhangi bir evrede yaşamış Arap veya başka etnik kökenli olsun, Kur'an perspektifinden bakıldığında o, bir Müslüman ve bir İslam peygamberidir.
Eyyub Peygambere Gelen Musibet
Kur'an-ı Kerim'in Sad ve Enbiya surelerinde bulunan altı ayette, Hz. Eyyub'un başına gelen musibetten mücmel olarak bahsedilmektedir. Sad suresinde; "Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık." Denilerek ailesine gelen musibetle onların ölmeleri ve mallarının tarumar olması üzerine; tekrar evlat ve yeniden mal ve mülk sahibi olduğu beyan edilmektedir.
Enbiya suresinde ise "Biz de onun duasını kabul buyurup katımızdan bir lütuf ve ibadet edenlere bir ders olmak üzere, hastalığını iyileştirmiş, kendisine aile ve dostlarını bir misliyle beraber vermiştik." Diye beyan edilerek; onun, başına gelen musibetlerden sonra, Allah'a olan duası ve Allah'ın bu duaya icabeti vurgulanmaktadır.
Kur'an-ı Kerim, hemen tüm kıssalarında bulunan genel özelliği sebebiyle, ayrıntılar üzerinde durmamaktadır. Bu yüzden diğer kıssalarda olduğu gibi Eyyub kıssasında da ayrıntılar üzerinde durmamıştır. Bunun en bariz sebebi tasdik etmiş olduğu Tevrat'ta yer alan Eyyub kıssasının detaylarını vermeyerek, ondaki mesaj sapmalarına dair hususlarda doğruları mücmel olarak beyan etmektedir. Böylelikle aynı zamanda Tevrat'ta yer alan detayları tekrar etmeyerek, belagat, icazat ve fesahat dolu mükemmel bir mücmellikle, Tevrat kıssasının tevhid ve hidayete yönelik taraflarını tashih etmektedir.
Hz. Eyyub'un bedenine gelen musibet:
Kur'an, Hz. Eyyub'un bedenine gelen musibet ile ilgili olarak şu ayetlerde işarette bulunur. "Biz de onun duasına icabet ettik ve ona değen zararı kaldırdık…" Sad suresinde biraz daha açık olarak şöyle belirtilmektedir: "Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye seslenmişti." "Biz de ona, “Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su” dedik."
Hz. Eyyub'un ailesi ve serveti yok olduğuna göre ona, Cenabı Hakk'ın "...'Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su'...." diye gösterdiği şifa kaynağı, kendisinin hastalığına işaret etmektedir.
Eyyub'un (A.S) Musibetlere Karşı Sabrı Ve Allaha Teslimiyeti
Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Eyyub kıssasında, onun musibetlere duçar olmasından fazla bu musibetlere sabrı, tahammülü ve Allah'a olan duası ön plandadır. "Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik" "Kulumuz Eyyub'u da an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti.''
Kur'an'daki, Eyyub peygamber tavrına dair bu anlatımlar bizim için çok önemlidir. Çünkü Eyyub'dan(a.s) sonra kıyamete kadar yaşayan/yaşamış/yaşayacak tüm insanlara çeşitli derecelerde musibetler uğrayacaktır ancak bu musibetlere uğrayanların yapacakları kulluğa dair aktivite ise tektir. O da Allah'a yönelmek ve ona dua etmek. Bu vesile ile Allah'ın vereceği şifa unsurlarından yararlanmaktır. Dikkat edildiğinde Eyyub, Allah'a duaları sonunda birden, olağanüstü bir şekilde iyileşme göstermemektedir. Allah'ın ona sunduğu dünyevi bir vasıtayla yani kaynak suyuyla şifa bulmaktadır.
Dolayısıyla Eyyub sonrası bu kıssadan ders alacak Müslümanlar, hastalıklar veya belalara karşı önce Allah'a tazarru ve niyazda bulunacaklar ve beraberinde şifa vesilesi arayacaklardır. Allah müsaade etmeden istediğiniz kadar uğraşsanız, şifa gelmeyecektir.
"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur."[76] Şifa veren Allah'tır, bunu da çeşitli dünyevî vesilelerle sunacaktır.
İslami Mücadelede Üstlenilen Bir Tavır: Sabır
Sabır kelimesi sözlükte, “hapsetmek, tutmak, birini bir şeyden alıkoymak, dayanmak, kefil olmak, anlamlarına gelmektedir. Terim olarak sabır, başa gelen musibetlerden dolayı Allah’tan başka kimseye şikâyetçi olmamak, sızlanmamak, anlamlarında kullanılmaktadır. Kul, karşılaştığı sıkıntı ve belaların verdiği üzüntüyü sadece Allah’a arz eder ve O’nun yardımını ister.
Kur`ân-ı Kerim’de takriben yüze yakın âyette zikredilmiştir. Bu âyetlerde geçen sabır kelimesi, bazen bizzat sözlük anlamında, bazen de kavram anlamında kullanılmıştır.
Kur’an kıssalarına baktığımızda Hz.Musa,Hz.Yunus,Hz.Yakub,Hz.Yusuf,Hz.Eyyub ,Hz.Nuh (a.s) v.b peygamberlerin ayrı ayrı konularda imtihan edildiği ve bu peygamberlerin bu olaylar karşısında kendilerine düşen sabrı en güzel şekilde gösterdiklerini görürüz. Allah bu kıssalardan bizlerin ders çıkarmamızı ister.
Yeryüzünde fitnenin, alabildiğince arttığı bir asırda yaşamaktayız. Allah'ın hakimiyetinin gasp edildiği, inananların aşağılandığı zulüm çağındayız. Bu nedenle sabrı doğru tanımamız gerekiyor. Çünkü küfrün zulmüne karşı sabır zalimliktir. Zulme uğrayıp da hakkını aramayan, zillete boyun eğen müstaz'aflar, zulmüne katlandıkları zalimlerle aynı suçu icra ettiklerinin farkına varmalıdırlar.
Hiç bir şekilde yapılan bu zulümlere karşı susmayı ,sabır olarak tanımlamak doğru değildir.Tam tersine zulümlere karşı direniş göstermek,mücadele etmek,yılmamak Allah’ın bizlere emridir.Sabrı bu şekilde anlamak en doğrusudur.Mücadele ederken ,direnirken sabır etmek gerekir.
Sabır, İslami mücadelede üstlenilen bir tavırdır. Toplu halde sürdürülen mücadelede gösterilen devamlılık ve kararlılıktır. Müslümanların içinde bulundukları mücadele safhasının gerekliliklerini yerine getirmeleri, sinme, korkma, dağılma ve ümitsizliğe kapılma gibi şeytanın aldatmalarına karşı uyanık olmalarıdır. Bu safhaların her birinde tecrübe edilen sabr, müslümanı daha ciddi bir direnişe, daha üst safhanın güçlüklerine dayanmaya hazırlar.
Müslüman, "Her güçlükle beraber bir kolaylık vardır" gerçeğiyle mücadele süreci içinde karşılaştıkça ve tecrübe yaşadıkça bu güçlükler ona daha fazla sabr/direnme gücü ve moral verir. Sabır onun için hem bir imtihan, hem de dünya hayatı imtihanını kazandıracak bir azıktır, moral kaynağıdır.
Kıssadan Çıkarılabilecek Dersler
Kur'an-ı Kerim'deki Eyyub kıssasını teşkil eden ayetler, bir sabır abidesi olan Eyyub peygamberi anmamız ve hatırlatmamız gereği üzerinde durmaktadır. Zaten peygamberler, her konuda örnek alınacak model şahsiyetlerdir. Bu yüzden onları iyi tanımalı, hatırlamalı ve birbirimize anlatmalıyız.
Kur'an-ı Kerim'de vazedilen Eyyub kıssasının yer aldığı surelerdeki ayetlerin siyak'ı incelendiğinde bu ayetlerden önce gelen ayetlerde Davud(a.s) ve Süleyman(a.s) kral-resullerin kıssaları anlatılmaktadır. Yine Kur'an'da anlatılan resul kıssaları içerisinde bolluk, refah ve Allah'ın türlü nimetleri içerisinde tam bir hâkimiyetle hem krallık hem de resullük yapan bu şahsiyetlerden sonra kıssası anlatılan Eyyub peygamber ise sahip olduğu zengin imkânlar ve nesiller elinden alınarak ayrıca beden sağlığını da kaybeden bir resul olarak beyan edilmektedir.
Cenabı Hakk, Kur'an-ı Kerim'de yer alan çeşitli ayetlerde, mal ve evlat sevgisi üzerinde durur. "Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.", " Nefsanî arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır." Kur'an aynı zamanda insanların sevdiği bu şeyler üzerinden deneneceklerini bildirilir.
O halde tüm bu Kur'an ayetleri çerçevesinde okunacak Eyyub kıssası ile Cenabı Hakk şunu beyan etmektedir. Allah, yeryüzündeki tüm nimetleri insanlara sunmuştur. Bu nimetleri tevzi ederken dilediğine çok, dilediğine az vererek, dilediğine de verdiklerini geri alarak, canlardan eksilterek insanları denemektedir. "Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi.” Davud ve Süleyman kıssalarında her türlü nimetleri bahşederek bu kullarını varlıkla imtihan eden Cenabı Hakk; Eyyub kıssasında ise Hz. Eyyub'u vermiş olduğu bol dünya nimetlerinden yoksun bırakarak denemiştir. Cenabı Hakk, imtihanları sırasındaki insanların tavırlarını şöyle beyan eder: "İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram etti" der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der.
Hz. Eyyub ise Allah'ın verdiği nimetleri yine Allah'ın geri alması imtihanına "sabrı cemil" güzel sabır ile rıza göstermiştir. Dolayısıyla anlatılan kıssa ile Eyyub'un bu olumlu tavrı gündeme getirilerek, kıyamete kadar tüm Müslümanların onun bu olumlu tavırlarından öğüt ve ibret alması istenmektedir.