Özgür-Der Ankara Şubesi, “Sekülerleşen Hayat ve Ahlak Krizi” başlığını Musa Üzer’in sunumuyla gerçekleştirdi.
Müslümanların son iki asırda modernizmin ürünü olan gelişmeleri olağanlaştırdığını söyleyen Üzer, Müslümanın hayata bakışının değiştirme ve dönüştürme üzerine olması gerektiğini vurguladı.
Seküler yaşamın insanlarda özgürleştirme hissi uyandırdığını belirten Üzer, “Müslümanların yaşanan gelişmeler karşısındaki tutumu ‘aman geç kalmayayım’ hissinden oluşuyor. Sonda söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim: Bu hayatın teorize edilmiş ve örgütlendirilmiş bir hayat olduğunu düşünüyorum. Bu hayat sistematize edilmiş ve kurgulanmış bir hayattır.” dedi.
Ulus-devletin kişilere kimlik verdiğini ve onların kim olduklarını tanımladığını ifade eden Üzer, “Doğduğunuz andan öldüğünüz ana kadar ulus-devletin kontrolü altındasınız. Size kimliğinizi veriyor. Herkese bir numara veriyor. 5-6 yaşına geliyorsunuz ‘okuyacaksın’ diyor. Amaç ulus-devletin sadık yurttaşı olacak bir insanı meydana getirmek. Bunu eğitim yoluyla yapıyorlar.” diye konuştu.
Sekülerliğin Müslümanca yaşamın karşıtlığı üzerinde şekillendiğinin altını çizen Üzer, “İnsanlığın ilk tarihinden modern döneme kadar her şey din merkezli yorumlanırdı. İnsanların davranışlarını, tasavvurunu, ilişkisini belirleyen onların diniydi. Din merkezli bir hayat tasavvuru vardı.” ifadesini kullandı.
Modernizmin cenneti yeryüzünde inşa etme iddiasında olduğunu anımsatan Üzer, “Bütün hikâye dinin yerine ikame edilmiş bir hayattan ibaret. Yani dinden arındırılmış bir hayat. Dinden büyük bir kopuş gerçekleşti.” dedi.
Birinci ve ikinci dünya savaşlarında insanlık tarihindeki en büyük kitlesel ölümlerin gerçekleştiğini hatırlatan Üzer, sadece birer bombayla iki şehrin yok edildiğini, cennet olarak tanımlanan yeryüzünün cehenneme dönüştüğünü vurguladı.
Son zamanlarda boşanmaların arttığına dikkati çeken Üzer, “Bırakın başkalarını bizim camialarda bile boşanmalar arttı. İnsanların dinden kaynaklanan ilişki ağını özgürlük önünde engel olarak gören anlayış bizde de yerleşti. Karı kocayı, koca karıyı, anne kızı, oğul babayı taşıyamaz hale geldi. Birbirlerini taşıyamıyorlar.” değerlendirmesini yaptı.
Seküler yaşamın insanda kendi kararını verme algısını oluşturduğunu anlatan Üzer, “Nasıl düşünmemiz gerektiğine, nasıl davranmamız gerektiğine, nasıl oturup kalkmamız gerektiğine, neye gülüp neye ağlamamız gerektiğine, yani her şeyimizi belirleme iddiasında olan bir hayat var.” ifadesini kullandı.
Modernizmin insancılığı, postmodernizmin ise her bir insanı ilahlaştırdığının altını çizen Üzer, “Dindarlar bunu çok kolay satın aldılar. Çünkü modernlikte reddediliyorlardı, inkâr ediliyorlardı, sömürgecilik süreci vardı. Postmodernlikte ise hakikatin muazzam bir şekilde tekilleştirildiği, insan ilişkilerinin haz ve zevk doğrultusunda dizayn edildiği ilişki biçimi meydana geldi.” dedi.
Postmodernizmin dinin fıtrat ve ahlak söylemini yok saydığını vurgulayan Üzer, “Modern süreçlerde yaşayan insan yaradılış gayesine ihanet etti.” ifadesini kullandı.
Üzer, Müslümanların kurgulanmış, teorize edilmiş ve dayatmacı seküler yaşamla kavga etmesi gerektiğini söyledi.