2019-2020 ve 2021 yılı ilk döneminde Korona salgını nedeniyle sosyal hayatımızı engelleyen zorunlu mesafe kopukluğunun oluşturduğu hasarları Zoom programlarıyla hafifletmeye çalışan Anakara Özgür-Der Şubesi, yeni döneme gerekli tedbirleri gözeterek 23 Ekim Cumartesi günü "Aile ve Evlenme Hukuku-İlmihali Dersleri" başlıklı seri programa "Kur'an'ın Korunmuşluğu, Kur'an'da İnsan ve İnsanın Temel İhtiyaçları" başlıklı ders ile başladı.
Üniversiteli ve bursiyer kız/hanım ve erkek öğrencilerle ayda bir ayrı guruplarla yapılacak olan derslerin ilki Hamza Türkmen tarafından yapıldı. Bu ders, "Aile ve Evlenme Hukuku-İlmihali Dersleri Serisi" içinde başlangıç mahiyetinde olduğu ve genele hitap ettiği için birleşik etkinlik olarak yapıldı. Evlilik öncesi ve sonrasıyla ilgili rehberlik kaynağımız Kur'an'dan ve fıkıh birikimizden kalkarak bizi kuşatan modernite ve iletişim çağında, metrepoller sosyolojisinde İslami çerçevede aile ve evlenme hukuku-ilmihali ihtiyacı ve arayışından bahseden Türkmen, konuyla ilgili öne çıkan başlıkların ve bu başlıkları İslami esaslar, vakıanın gerçekliği ve psikolojik gereklilikler bağlamında yetkin olan kişilerle yapılacağını belirtip her ay işlenecek konuları açıkladı. -Bu konuların ve sunucularının listesini aşağıda verdik.
Yapılmakta olan toplantıda Müslümanlar olarak bulunulduğunu Müslümanların da alamet-i farikasının Kur'an-ı Mübin olduğunu belirten Türkmen, Zuhruf Suresi'nde belirtildiği üzere Rabbimizin Haşr günü "Resulüne ve kavmine yani ümmetine ondan/Kur'an’dan soracağı" (43/44) haberini vurguladı. İbrahim Suresi'nin girişinde “insanları zulümattan/karanlıktan aydınlığa çıkartmak için indirildiğini” beyan eden hidayet rehberi Ku'an ile ilişkinin 4 tutumda ele alınmasını belirtti. "Kulak, göz ve gönül"(4/78) yada "tefekkür" yetisiyle ve Ara'f Suresi'nde de belirtildiği üzere “fıtri olarak Allah'ı birleme”(7/172) kapasitesiyle yaratılmış ve başı boş da bırakılmayıp vahiyle yol gösterilmiş olan insanın anlam arayışının temyiz-buluğ veya rüşd yaşına girmesiyle başladığını söyleyen Türkmen, bu arayışı İbrahim meseli (6/76-79) ve İbn Tüfeyl'in “Hay bin Yaksan” anlatısı üzerinden izah etti.
Kur’an ile ilişkimizin eğitim, arayış veya öğrenim ile kurulduğunu ama bazılarının ilgisinin ise taklidi ya da ilgisiz, bilgisiz veya layüsel kaldığını belirten Türkmen, bu ilginin gerek eğitim gerek öğrenim boyutu ile kurulduğunda Kur’an’ın hem muhtevasının hem Rabbimizin lafzı olarak korunmuşluğunun Nisa Suresi’nde belirtildiği gibi “tedebbür” ya da “tahkik” (4/82) edilerek Kur’an’da bildirildiği üzere “hak”ka yani kesin vakıa bilgisine, kesin ilme ulaşılacağını işledi. Elimize ulaşan Kur’an metninin ise ilk dönemde hıfza dayandığını hıfz temelli daha sonra metinleştirildiğini; ama sağlamasını da yine Kur’an hafızları tarafından yapıldığını belirten konuşmacı, Kur’an’ın bize Sahabe neslinden itibaren kesintisiz/müteselsil olarak Harici-İbadi, Zeydi-Şii, Ehl-i Sünnet’in bütün ekolleri tarafından 14 asır boyunca taşındığını ve bu ekollerinde birbirlerinden Kur’an almadıklarını aksine sadece kendi sülüklerinden Kitab’i rivayet ettiklerini belirttikten sonra 14 asır sonra hıfz olarak birbiriyle rivayet zinciri itibariyle farklı kanallar oluşturan bu Kur’an aktarımı yollarının sonucu olarak ellerindeki Kur’an’ları bugün için karşılaştırdığımızda ne bir eksik ayet veya ne de kelime fazlası ile karşılaşmadığımızı, motomot benzerliğin olduğu bunun da Hicr Suresi’ndeki “Zikri biz indirdik onun koruyucusu da Biziz”(15/9) ilahi buyruğunun müciz olarak karşımıza çaktığını belirtti. Zaten Rabbimiz Âla Suresinde Resulüne “Onu sana okutacağız ve sen unutmayacaksın” (87/6) demekte Kıyame Suresinde de bu hitaba benzer ayetler bulunmaktadır (75/16-17). Önce Kur’an’ın 22 yıllık inzali sürecinde toplanmasını ve korunmuşluğunu bu ayetler ve vakıa bilgisi bütünlüğü içinde idrak etmek gerekmekte olduğuna; Kur’an tarihi ile ilgili ahad haberleri veya zanni hatta reyb ifade eden bilgi ve iddiaları da bu perspektifle değerlendirmek gerekliliğine vurgu yaparak, konuyla ilgili araştırma ve tartışmalara bazı örnekler verdi. Hamza Türkmen konuya şöyle devam etti:
Tutarlılık ve ilmilik ilk önce tahkik ettiğimiz Kur’an’ın, Allah’tan olduğuna çelişkisiz iman edip korunmuşluğuna yakîn beslememizle sağlanır. Nuzulü için yaratıcımızdan geldiği ve korunmuşluğu bilgisine kesin olarak ulaştığımız Kur’an-ı Mübin bize, Yaratıcımız olan Allah’ın “hak” olduğunu (30/60, , yarattığı evrenin de, vahyin de, meleklerin de, Kur’an’ın da Resul’ün de, Kıyamet Günü’nün de“hak” olduğunu (31/30, 60/1, 48/28, 5/48, 6/5, 45/32 vd.) beyan etmektedir. Dolayısıyla anlam arayışımızı ancak bu hak olan kesin bilgi ile aydınlatabilirsek felaha ulaşabiliriz. Kendimize bu konuda vahiy/ilham geldiği gibi şaz iddialara sahip değil isek Allah’ın mutlak bilgisi ve ilmi olarak Kur’an’a tabii olmamız ve mutlak ilme/hakikate ulaşmamız mükellef tutulduğumuz böyle bir yoldur. Ve Kur’an yol göstermek ve idrak sahibi insanları aydınlatmak için muhatabına “ey nas” yani “ey insan” şeklinde hitap etmektedir.
Hayat müşkülümüzü çözmek ve hitap edilen insanı yani kendimizi tanımlamak da hayatidir. İnsan niçin vardır veya yaratılmıştır ve ne için yaşar ve hareket eder. Korunmuş olan münzel vahye ulaşamayan veya onu gereğince idrak edemeyenlerin yaklaşımları muhteliftir. Yaratılışı kendiliğindenci, tesadüfi veya bir yaratıcı ile izah etmeye çalışan ama hak ile mutabakatı olmayan eğilimlere göre insan davranışlarını şu şekilde izah eden yaklaşımlar bulunmaktadır:
A. Ekonomik veya sınıf çıkarı için,
B. Ego tatmini ve hakimiyet için,
C. Nefsini öldürmek için,
D. Şairin “yiyelim içelim kam alalım dünyadan” dediği gibi haz ve zevk almak için
E. Adem (a) ve eşinin işledikleri ilk günahın cezasını çekmek için vd.
Ama bu konu insanın yaratılış kanunlarını, davranışlarını, zihnini ve daha çok duygu dünyasını inceleyen psikoloji disiplinin ilgilendiği konuları Kur’an eksenli değerlendiren Muhammed Kutup, Malik Bedri, M. Osman Necati gibi kişilerin çalışmaları yanında Takiyyuddin Nebhani’nin psikolojinin sevgi, aşk, mal tutkusu, cinsellik, tapınma eğilimi gibi 14-15 temel üç güdü alanındaki insanın zorunlu ve temel eğilimlerini Kur’an bütünlüğü içinde iki tasnifle ele alması daha didaktik ve kapsayıcı yaklaşım olmuştur.
Nebhani’ye göre insanı harekete sevk eden öncelikli 2saik vardır:
A- Zorunlu ihtiyaçlar
B- Temel ihtiyaçlar.
İnsanın zorunlu ihtiyaçları yemesi, içmesi, uyuması gibi konulardır. Bu ihtiyaçlar insanın bünyesinden zorunlu olarak gelir ve karşılanmazlarsa insan kısa bir süre sonra ölür. Bu konuyu aydınlatan ayetler ise şunlardır.
“Kan, leş, domuz eti ve Allah’tan başkasına kesilen hayvanları yemek haramdır. Zorda kalınırsa haksızlığa sapmadan/istismar edilmeksizin-sınırı aşmadan bunların yemesinde bir günah yoktur. Kuşkusuz, Allah'ın Rahmeti Bol ve Kesintisiz'dir.” (2/173)
“Uykunuzu dinlenme vesilesi kıldık” (78/9)
Nebhani insanın temel eğilimlerini veya ihtiyaçlarını da üç alt başlık altında toplamıştır: i. Beka/sahip olma eğilimi, ii. Cinsine eğilim duyma, iii. Büyükseme/kutsama eğilimi.
Bebek yaştaki çocuğun öğretilmemiş bir duygu olarak oyuncağına sahip çıkma refleksinde de görülen beka, barınma veya bir topluluğa sahip olma temel eğilimi, mal mülk ve araçlar edinme çabalarında da ortaya çıkmaktadır. Bu konudaki kazanımlarımızın bir imtihan aracı olduğu “Ant olsun! Biz; sizi, korku ve açlıkla; mallarınızı, canlarınızı ve ürünlerinizi kayba uğratarak belalandıracağız. Sabredenleri müjdele.” (2/155) ayetiyle bildirilmektedir ama fıtri olarak nelere sahip olmak istediklerimiz de hatırlatılmaktadır: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, kazandığınız mallar, kaybolmasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Peygamber'inden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini yerine getirinceye kadar bekleyiniz. Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola erdirmez.” (9/24)
Her insanın kendi cinsine ilgi duyması ana babaya, çocuklarına şevkat ve merhamet, yakınlarına sevgi bağı ile tezahür eder. Ayrıca kadın ve erkeklerin karşı cinslerine cinsel eğilimleri de temel içgüdülerimizdendir.
Yine her insanda ister gizil ister görünür olsun büyük olana sığınma, onu tazim veya kutsama gibi hususların var olduğunu hak olan Kitab’dan ve insanlık tarihinin akışı içindeki örneklerden biliyoruz. Örneğin denizde şiddetli fırtınaya yakalanınca Allah’ı hatırlayanlar“Allah onları kurtarınca, hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlıklara başlarlar”(10/22-23) ayetinde görüldüğü gibi insanlar Âraf Suresinde yaratılışlarında Allah’ı birlime fıtratına “şahid” kılındıkları (7/172) Allah’ı hatırlarla ama dünya hazları ve benliklerini kutsamaları nedeniyle bu fıtri hali bazıları hemen unutur. Ayrıca Allah’ı birleme sözleşmelerini unutup fetiş ve animist eğilimler içinde Öküzü, ineği, ayıyı, bozkurtu veya yıldızı, hilali ve diğer eşyaları ya da ileri gelenlere“Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum” (28/38) diyen Firavun gibi aldatıcıları kutsar. Yahut gaybi varlıkları inkâr eden materyalist komünistler teorisyenlerini veya kızıl rengi kutsar o uğurda ölümü göze alır. Ama İbarahim Aleyhisselam gibi daha nitelikli bir güce iman meselinde olduğu gibi “hak”ka yönelen ve onunla bağlılığını sürdürenler ise yeryüzündeki doğru dengeyi oluştururlar. Ama hak veya batıl bütün bu örnekler insanların fıtratında büyük olan güç algısı karşısında bir önemseme, tazim, kutsama veya tapınma eğiliminin olduğunu göstermektedir.
Sunumunu sürdüren Türkmen, zorunlu ve temel eğilimlerimizle ilgili harekete geçen insanın önce kendi nefsiyle, sonra diğer insanlarla, eşya ile ve Yaratıcısı ile ilişkilerinin olacağını ve olduğunu vurguladı. Hayatın asıl düğümünün zorunlu ve temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için harekete geçen insanın hem kendi nefsi ile, hem Yaratıcısı ile hem ötekiler ile bu ilişkilerinin ölçüsünü ve özgürlüklerinin sınırını nasıl ayarlayacağı konusunda önümüze çıktığını belirtti.
Zorunlu ve temel ihtiyaçlarımızın bizi harekete geçirdiği ve bütün insanların bu ihtiyaçlarını gidermek için fiziki, sosyal, ekonomik, siyasi, ibâdi veya kültürel ameller gerçekleştirdiğini belirten Türkmen, önemli olan bu ilişkilerimizin ölçüsünü ve tutarlılığını kimin belirleyeceği sorusunun hayatın anlamı ve temel düğümü ile ilgili en önemli mesele olduğuna işarette bulundu. Bu ilişkilerimizin ölçüsünü doğrunun ve yanlışın sınırını hem fiziki hem bilgi birikimi açısından sınırlı olan insan aklı mı çözecektir, yoksa insanın aklını da maddi ve ruhi fıtratını da yaratan ve onun ihtiyaçlarını ve ihtiyaçlarının sınırını en iyi bilen Allah mı belirleyecek ve hak üzere yol gösterecektir? Bu anlamlandırma süreci ve bu sorunu hayatı anlamlandırma konusunda da; hak ve batıl, adalet ve zulüm konusunda da hayatın imtihanı ile ilgili temel mesele olduğunu vurguladı.
Daha sonra sorular-cevaplar ve muhtelif katkılarla süren programı Hamza Türkmen şu yaklaşımla bitirdi:
İnsanları karanlıktan aydınlığa çıkartacak olan Allah’ın kelamı olan Kur’an sadece toplum hayıtını sosyal, siyasi ve ekonomik alanlarda düzenlemeyi önermiyor. Anlatıldığı gibi insanın ve toplumun ruh ve beden sağlığını korumaya dönük ilkeler de vazediyor. Bir nevi koruyucu hekimliğin ilkelerini de gösteriyor. Bu nedenle modern psikolojinin ölçü edindiği Dekart gibilerinin sadece eşyanın görünenine yani cogito’yı esas almasına veya mistisizmin gayb biliciliğine soyunan “enel hakçı” hezeyanlarına mahkum olmayalım. Sorunlarımızı “kelimetullah” olduğuna ve korunmuşluğuna ilmi/kesin olarak mutmain olduğumuz Kur’an’ın hak olan ölçüleriyle değerlendirmeyi esas alalım.