"Örtüsüzlük Cahiliyenin En Önemli Alametlerindendir"
Mustafa Siel, konuyla ilgili şunları söyledi:
CAHİLİYE BİLGİSİZLİK DEĞİL, NEFSİN KÖTÜ ARZULARINA TABİ OLMAKTIR
Bilindiği gibi peygamberimizin geldiği Arap toplumuna Cahiliye Arapları, o çağa ise Cahiliye Çağı denilmektedir. Cahiliye kelimesi cehele kökünden gelmekte olup, sanıldığı gibi bilgisizliği değil, kişinin bile bile hakka değil, nefsinin hevasına tabi olmasını; 45.Casiye Suresi 23 ile 25.Furkan 43. ayetlerde belirtildiği gibi, hakkın ölçülerine değil nefsinin hevasına (hakka aykırı arzularına) tabi olarak, mecazi anlamda nefsinin hevasını ilah edinmesini ifade eder.
Nitekim peygamberimize karşı mücadele eden ve cahiliyenin babası lakabı verilen Ebu Cehil gibi Mekke ileri gelenleri şehrin en bilgili insanları olmalarına rağmen, hevalarına uyduklarından dolayı O'na karşı mücadele ettiler.
Bu anlamda cahiliye geçmişte kalmış olmayıp, İslam aydınlığının kaybolduğu her çağ cahiliye çağı, her yerde cahiliye vatanıdır. Günümüzde Allah'ı ve ahireti inkarı medeniyetinin temeline yerleştirmiş olan batı medeniyeti çağdaş cahiliye medeniyeti olduğu gibi, onlara öykünen İslam memleketlerindeki batıcılarda cahiliye mensubudurlar.
ÇAĞDAŞ BATI VE BATICILARIN ÇIPLAKLIK SEVDASI
Kur'anın konuyla ilgili ayetlerinden, açılıp saçılmanın cahiliyyenin en önemli ve bariz vasıflarından biri olduğunu anlıyoruz. Nitekim 33.Ahzab Suresi 33. Ayette, önceki cahiliyedeki gibi (cahiliyetil ula) açılıp saçılmayın demekle, cahiliyyenin en önemli vasıflarından birinin bu olduğuna dikkat çekilmiştir.
Geçmişte ve günümüzde şeytanın güdümündeki cahili medeniyetler örtüsüzlüğü ve cinsel serbestliği medeniyet, örtü ve cinsel ahlakı ise gericilik olarak takdim etmişlerdir. Nitekim günümüz batı medeniyeti bu konuda hiçbir sınır tanımaz halde iken, İslam memleketlerindeki batıcılarda bu hususta taklit ettikleri batılılara yetişmek için can havliyle koşturmaktadırlar.
FITRİ OLAN ÇIPLAKLIK DEĞİL ÖRTÜNMEDİR
7.Araf Suresi 11'den 33'e kadar olan ayetlerde anlatılan Adem (as) ve eşinin yaratılış kıssasında da, açılıp saçılmanın şeytanın en önemli saptırma silahı olduğu hikmetli bir şekilde izah edilerek, mü'minler açılıp saçılmama konusunda uyarılmaktadırlar.
Yaratılış kıssasının anlatıldığı 7.Araf Suresinin 22. ayetinde, ağaçtan yiyen Adem (as) ve eşinin çıplaklıklarını – cinselliklerini idrak edince (bedet lehuma sev'etuhuma), hemen gayri - ihtiyarı kapanmak için uğraşmaya koyuldukları (ve tafiga yehsıfani aleyhima) bildirilmektedir.
Bu anlatım, tesettür – örtünme duygusunun fıtri olduğunu ortaya koymakta olup, insan için asıl olan (fıtri olan), kitapsızların iddia ettiği gibi çıplaklık değil, örtünmedir.
CAHİLİYENİN TEMEL DİNAMİĞİ CİNSEL SINIRSIZLIK, ALAMETİ FARİKASI AÇIKLIK – SAÇIKLIK
Açılıp saçılma, 20 ve 21. ayetlerde açıklandığı üzere, ilk insandan bu güne, şeytanın insana sağdan (iyilik ve hak adına özgürlük, eşitlik, sanat vs.) yanaşarak insanı aldatması neticesi ortaya çıkan gayri fıtri bir durumdur. Günümüz batı ve batıcı cahili medeniyeti, medeniyet, özgürlük, kadın hakları gibi bahanelerle çıplaklık ve cinsel serbestliği savunmakla, şeytanın uşaklığını ve askerliğini yapmaktadırlar.
İnsanlık tarihi boyunca İslam ile cinsel iffet ve tesettür, cahiliyye ile cinsel sınırsızlık ve açılıp saçılma, etle tırnak gibi birbirlerine geçmiş olarak bulunmuşlardır. Dolayısıyla, tesettürün olduğu yerde cahiliyye, açılıp saçılmanın olduğu yerde ise İslam barınamamaktadır.
CAMİ İLE ÇIPLAKLIK YAN YANA GELEMEZ!
Bu durumda, cinsel sınırsızlığın (hudutsuzluğun) cahiliyenin temel dinamiği ve açıp saçılmanın görünür ayırt edici vasfı olduğunu söylersek çok abartmış olmayız sanırım. Öyle ki, (sosyolojik bir tespit anlamında) bir yerin İslam yurdu mu yoksa cahiliyye yurdu mu olduğunu anlamak istersek, cami ve minarelere değil, kadınların giyim kuşamlarına bakmamız daha doğru olur.
Bu açıdan baktığımızda, memleketimizin halinin içler acısı olduğu gün gibi ortada olup, değil yarı çıplak şekilde giyinmek, cami ve çıplaklığı yan yana getirmek ve normal kabul etmek bile, Allah'ın dinini ve hudutlarını hafife almak anlamına gelir ve çok büyük bir suçtur.
CAHİLİYE NİÇİN ÇIPLAKLIĞI VE CİNSEL SERBESTLİĞİ TEŞVİK EDİYOR?
Cinsel sınırsızlığın cahiliyyenin temel dinamiği ile açılıp saçılmanın ayırt edici en bariz vasfı olması gayet doğaldır. Zira yukarıda izah ettiğimiz üzere, cahiliyye insanın hevasının çirkin arzularını sınırsız tatmini peşinde koşması anlamında, mecazen nefsini ilah edinmesi kaynaklı bir yaşam tarzıdır.
Hevanın (hakka aykırı pis ve çirkin arzuların) en kuvvetli olduğu alan cinsel alan olduğuna göre, hevanın ilah edinmesinin en görünür olduğu alanda cinsel alan olacak, bu görünürlük en bariz biçimde kadınların açılıp saçılması şeklinde tezahür edecektir.
BATI VE BATICILAR CİNSELLİK KONUSUNDA SERBEST PAZARCIDIRLAR
Bu tezahür, hevasını erkeklerin ilgisini cezbetmek suretiyle tatmin etmeye çalışan kadınların, iyice açılıp saçılarak (ve imkan bulduğunda daha fazlasıyla) bunu gerçekleştirmeye çalışmaları; hevalarını cezbedilmek suretiyle tatmin etmeye çalışan erkeklerin ise, açılıp saçılan mümkün olduğu kadar fazla sayıda kadının görüntüsünden (ve imkan bulduğunda daha fazlasından) faydalanmaya çalışmasıyla mümkün olacaktır.
Yani cahiliyye, cinsellik konusunda tam bir serbest pazar oluşturmaya çalışmanın diğer bir adı olup, bu serbest pazarın en önemli unsuru ise, tüm kadınların tüm erkeklerin görünüm, beğeni ve arzulanmasına her an hazır olması, yani tesettürsüzlüktür.
SADECE BEDENİ ÖRTMEK YETMEZ, KALBİDE ÖRTEN TAKVA ÖRTÜSÜ GEREKİR
7.Araf Suresi 26. ayette giyinme – örtünmenin hem cinsellik yönünden koruma fonksiyonu (yuvari sev'etikum), hem de insana kişilik kazandırıcı fonksiyonu (rişen) vurgulandıktan sonra, takva giysisinden – örtüsünden (libasus takva) bahsedilmiş, asıl olanın bu olduğu vurgulanmıştır.
Yani, velev ki usulüne tam uygun bile olsa, sadece maddi - zahiri giyinme – örtünme yeterli olmayıp; manevi anlamda ağız, göz, kulak, el gibi uzuvlar ile duygu ve düşüncelerinde (ve hatta bilinçaltında) giyinmesi – örtünmesi gerekmektedir cinsellik konusunda.
ÖRTÜNMENİN SINIRLARI KUR'AN VE SÜNNETTEDİR
Bu ayetler ve konu ile ilgili ayetler ve de peygamberimizin sünnetinden anlaşılacağı üzere, gerek kadın ve gerekse erkek için tesettür, yukarıda açıkladığımız İslami sınırlara riayetin yanında, Müslümanın yaşadığı toplumun geleneklerine uygun ve toplum ortalamasında olmalı, toplumda (İslami sınırlarına uygunluğunun dışında) dikkat çekmemelidir.
Bu dikkat çekmeme hikmeti, (İslami sınırlara hassasiyetle riayet etmek şartıyla) hem toplumun mevcut gelenek ve alışkanlıklarına uygun giyinmek, hem dikkat çekecek seviyede süslü yada pejmürde giyinmemek şeklinde gerçekleştirilmelidir ki, 7.Araf Suresi 31 ve 32. ayetlerde bu hususa dikkat çekilmektedir kanaatimce.
NAMUS HEM ERKEĞE HEMDE KADINA FARZDIR
Kadın yada erkek fark etmez, cinselliğini eşinden başkasıyla paylaşmak, gayri fıtri bir bozulma, fesat ve dejenerasyondur. Selim fıtrata sahip bir erkek, karısını cinsel anlamda hiçbir boyutta (görme, konuşma vs.) başka erkeklerin paylaşmasına razı olamayacağı gibi; selim fıtrata sahip hiçbir kadında, kendisini kocasından başkasının kullanımına hiçbir boyutta (gösterme, konuşma, bakışma vs.) açmayı kabullenemez.
Burada önemli bir hususta sadakattir. Yani eşler önce kendileri bu ölçülere hakkıyla riayet etmeli, sonra eşinden bu riayeti beklemelidir. Erkektir yapar anlayışı İslami değil şeytani olup, her iki eş te eşit seviyede cinsel sadakatle sorumludur. Kadın yada erkek fark etmez, eşlerin kendilerinin çiğnediği ölçüleri eşlerinden beklemeleri sadıklık değil ve Müslümana yakışmaz.
ALLAH'IN HUDUDLARI DAHİLİNDEKİ NAMUS VE KISKANÇLIK İLKELLİK DEĞİL, FITRİ VE İBADİ BİR KULLUK GÖREVİDİR
Bu bağlamda, erkek yada kadın fark etmez, eşini kıskanmak gayet fıtridir ve imanın bir gereğidir. Kıskanmanın sınırları ise, Allah'ın tesettür ve kadınlarla erkekler arasındaki koymuş olduğu sınırlar - hudutlar olarak alınmalıdır.
Yani gerçekten kıskanç bir eş, Allah'ın bu alanlardaki sınırlarına uymayı ve eşini uydurmayı bir görev addetmeli, bu sınırları çiğnemeyi ve çiğnetmeyi kabul etmediği gibi; bu sınırları daha da daraltarak, kendini ve eşini nefes alamaz bir duruma da getirmemelidir.
Örtünme ve kadın erkek ilişkileri ile ilgili bu sınırları (hududullahı) ise, Kur'andan ve peygamberimizin sünnetinden öğrendiğimiz ve bunlara uyduğumuz takdirde, bu tür sıkıntılar yaşanmayacaktır.