“Müslümanların Gelecek Tasavvuru” Paneli Yapıldı

Amasya Özgür-Der'in düzenlediği “Müslümanların Gelecek Tasavvuru” başlıklı panele yoğun katılım gösterildi.

Amasya Belediyesi Düğün Salonunda yapılan panele konuşmacı olarak Haksöz Dergisi Yazarı Hamza TÜRKMEN, İzmir Özgür-Der Şube Başkanı Nurcan Büyük katıldı.

Program Fatih Akgül’ün Kuran-ı Kerim ve meali ile başladı. Panelin Yöneticiliğini Amasya Özgür-Der temsilciliğinin başkanı Serdal Benli yaptı. Benli konuşmacılara söz hakkı vermeden önce 19 Kasım 2011 Tarihinde açılışı yapılan Amasya Temsilciliğinin bugüne kadar yaptığı çalışmalar hakkında davetlilere bilgi verdi. Panelde ilk olarak Nurcan Büyük söz aldı.

Öncelikli olarak yapılan bu tür faaliyetlerin ümmet bilincini oluşturmada önemli çabalar olduğu belirten Nurcan Büyük, Rabbimizin yardımı ile bunların halkalaşarak birleşeceğini umut ettiğini söyledi. Bu tür programların hem kendi iç eğitimimize katkısı olduğunu hem de toplumu ıslah etmede önemli bir işlev gördüğünü belirtti.

Büyük, Müslümanların gelecek tasavvuruyla ilgili tevhidi düşünceye sahip olanların bu konuyu yeteri kadar değerlendirmediklerini, kendimizi ve ailelerimizi kuşatan modern hayata karşı söz söyleyerek yaşam alanları ve fıkhımızı oluşturmak bakımından eksikliklerimiz olduğuna dikkat çekti.

Müslümanların gelecek tasavvuru dünya hayatı ve ahiret hayatı olmak üzere iki alanda gerçekleşmekteydi. Ahiret hayatı üzerinde tayin edici değildik; ama bu kendi gayretlerimiz, amellerimiz, şahitliğimiz ve Allah’ın rahmeti ile elde edeceğimiz ideal bir alandı. Dünya hayatı ise ahireti kazanmamızda müdahil olabileceğiniz irademizle dini yaşayıp öncelikler oluşturacağımız bir alan. Müslümanlar bu iki alanı Allah’ın rızasına uygun bir şekilde anlamlandırmalıdırlar.

Nurcan Büyük’e göre, sağlıklı gelecek tasavvurları yapabilmemiz için üzerimize düşen iki önemli sorumluluk vardır. Birincisi kişinin kendi nefsini ve kişiliğini inşa etmesi ikincisi ise yaşadığı toplumu dönüştürüp ıslah etmesidir. Rabbimiz Rad Sûresi 11. ayetinde “Şüphesiz bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” buyurarak bireysel ve toplumsal ıslah bağlamında takip edeceğimiz yolu yani sünnetullahını en güzel bir şekilde göstermektedir. Peygamberimizin örnekliği de tasavvurumuzun nasıl ve ne yönde olması noktasında önemli ipuçları vermektedir.

Büyük’e göre Kuran-ı Kerimde peygamberlerin hayatları anlatılırken onların mücadele olgusu özellikle vurgulanıyor. Kıssalarda mekânlar, topluma giderken kullanılan araçlar değişebiliyor. Fakat bütün bu örneklemelerde mücadele ve zulmü ortadan kaldırmak yeryüzünde hakkı hâkim kılmak ortak amaç olarak ortaya çıkıyor. Bizler aynı yolun önemli mücadele erleriyiz. Yaşadığımız coğrafyalarda yaşanan zulümleri, baskıları bununla beraber zihinlerimize bulaşan milliyetçi, mukaddesatçı, gelenekçi, devletçi düşüncelerin değiştirilmesi kolay değil. Merhaleci bir yaklaşımla peygamberi sünneti örnekleştirmemiz gerekmektedir.

Islah çerçevesinde toplumu dönüştürmek belli bir alt yapıyı ve olgunluğu gerektirmektedir. Bu bağlamda aceleci davranmamalıyız. Geçmiş dönemlerde yapılan hataları görüp daha dikkatli olmalıyız. Kendimizi ve usulümüzü gözden geçirme adına şu soruları sormamız gerekir: “Biz kimiz, nasıl bir yöntemimiz olmalı, içinde bulunduğumuz cahili kuşatmayı nasıl aşabiliriz, zihinlerimizi nasıl temizleyeceğiz, inandığımız hakikatlerin hayattaki pratiklerini nasıl oluşturacağız?” Bu gibi sorular sorarak yeniden bir değerlendirmeler yapmalıyız.

Nurcan Büyük “Kendi yaşadığı dönemin fıkhını üretebilecek vahiyle arınmış öncü Kur’an nesillerini yetiştirmemiz öncelikli hedefimiz olmalıdır. Bunu gerçekleştiremezsek gelecek tasavvurlarımız bugünden akamete uğrayacaktır.” diyerek sözlerini tamamladı.

Nurcan Büyük’ün konuşmasını tamamlamasının ardından söz alan Hamza Türkmen zaafa uğramış Muhammedi Ümmet yapısını kendi nefsimizden başlamak üzere yeniden ıslah edip zindeleşmek isteyenlerden olduğumuzu, bu isteğin de geleceğe dönük bir değişim ve dönüşüm hedefi taşıdığını belirtti. Bu hedef doğrultusunda ifsad, ıslah, inkılap ve devrim kavramları üzerinde durdu. İfsad’ın olumsuz değişimi, ıslah’ın olumlu değişimi, inkılap’ın değişim için nötr bir kullanımı, devrim’in ise Batılı paradigmaya ait vahiy dışı liberal, marksist, anarşist, faşist değişimleri ifade ettiğini; ancak muhtevasını nötrleştirerek ıslah kavramı zemininde ödünç bir kavram olarak kullanılabileceğini belirtti.

Türkmen, zaafa uğrayan ümmet yapımızın ulusal ve küresel kuşatmalar altında olduğunu, fakat bizlerin tutarlı bir gelecek tasavvuru için olmamız gerektiğini vurguladı ve dört başlığa dikkat çekti:

1- Durumumuzla ilgili ciddi bir tarih ve toplum değerlendirmesi.

2- Sünnetullaha uymayan gelecek algılarının neler olduğu.

3- Bizi geleceğe hazırlayacak bugünkü şahitlik görevimizin ne olduğu.

4- Bizi kuşatan yakın ve uzak cahili ortamın tutarlı olarak okunması ve değerlendirilmesi.

Hamza Türkmen, Müslümanların bugünkü konumlarıyla ilgili kısa bir “durum değerlendirmesi” yaptıktan ve Müslümanların gerçekçi veya sahih olmayan “gelecek tasavvurları”na örnekler verdikten sonra şu değerlendirmelerde bulundu:

Hayata ıslah temelli bir bilinçle bakabilenler için bugünkü şahitlik görevimizi “İçinizde iyiliği emr ve kötülükten men edecek bir ümmet bulunsun” hitabı doğrultusunda kavrayıp yaşamlaştırabilmeliyiz. Yani Kur’an ümmetini yeniden inşa etmek üzere Kur’an talebesi olan İslami şahsiyetlerin beldemizde ve yöremizde yetişen, adanmış, şahitlik yapan, tebliğci ve istişari Kur’an nüveleri haline gelmeleri ve güçleri yettiği kadarıyla da diğer nüvelerle irtibatlı ve programlı etkinlikler göstermeleri gerekir. Türkmen bu görevin ümmeti yeniden inşa etmenin ilk basamağı olduğunu belirtti. Bu doğrultuda temel ibadetimiz ve görevimizin “ıslah ve inşa çabası” olduğunu belirten Hamza Türkmen, bu doğrultuda ilerleyebilmek için yerel ve küresel “çevre şartlarının analizi”ni yapmamız, şartların uygunluğunu veya uygunlaşma imkanlarını gözetmemiz gerektiğini söyledi. Ve Hz. Muhammed zamanında Mekke’de eğitimde, şahitlikte ve tebliğde “Rasul ve Rasulle beraber olanların” Mekke şartlarında panayır, eman, ilaf gibi uygun şartları, Rum ve Sasaniler arasındaki gelişmeleri, uygun hicret ortamı için Habeşistan ve Yesrip ortamlarını diğerlerine nispetle nasıl da tarttıklarını ve değerlendirdiklerini hatırlattı.

Bir taraftan ıslah v e inşa hedefimiz için yol almanın, bir taraftan da yoldaki dikenlerin ayıklanmasına ilgi göstermemizin önemini belirten konuşmacı, bu süreçte dış şartlar ve engeller için üç aşamanın söz konusu olduğunu belirtti.

“Birinci aşama”nın bizi kuşatan cahili yapılara, diktatörlük rejimlerine veya Türkiye’deki gibi vesayet sistemlerine karşı tavır almamız gerektiğini belirtti. Var kalabilmemiz, tebliğ ve faaliyetlerimizin yasaklanmasını engellemek için Filistin’deki gibi zalimlere ve gasıplara karşı intifadayı, direnişi yükseltmemiz gerektiğini söyledi. Ama bu intifadanın vahdete dayanan bir çizgiyle değil –çünkü Müslümanlar henüz bu niteliğe ulaşamadılar-, düşmana karşı ittifak yapmış bileşenlerle yapıldığına da işaret etti.

“İkinci aşama”da geriletilen veya yıkılan vesayet ve diktatörlük rejimlerinin bıraktığı boşluğun yeniden küresel kapitalist politikalar ve sömürüsüyle işgal edilmemesine dikkat çeken Türkmen, halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması ve birinci aşamanın bileşenlerinin ve halkın söz söyleyebileceği bir katılımın oluşturulabilmesinin gerekliliğine işaret etti. Bu sürecin bir İslam inkılabını ifade etmediğini ama yaşanan şartların katılımcılar açısından da tebliğ ve inşa faaliyetleri açısından da vesayetsiz ve özgür bir ortamı ifade edebileceğini belirtti. Bu bağlamda Siret’te Habeşistan şartlarının veya Yesrib şartlarının uygunluğu veya düzeltilmesi konusuna değindi

Bütün bu süreçlerde Müslümanlar için temel amaç iktidar olmak, büyük olmak değil; bizzat bu süreçlerde örneğin Ortadoğuda’ki intifadada ve Türkiye’de Kemalist vesayet sisteminin geriletilmesi süreçlerinde baskının zayıfladığını bir imkan bilmek olduğunu belirten Türkmen, “Rahat ortamları temin ettikçe ıslah temelli Kur’an nüvelerini hızla oluşturmayı, niteliğimizi, tebliğsel yeterliliğimizi ve etkinliğimizi geliştirmeyi asıl edinmeliyiz” dedi.

“Üçüncü aşama”ya ise alttan gelen kitlesel bir dalgayla geçileceğini belirten Türkmen, bu sürece ulaşabilmek için Müslümanların ıslah ve inşa görevi doğrultusunda kurdukları Kur’an nüveleri veya halkaları ile bir Kur’an toplumu zinciri oluşturabileceği, vahiyle uyarılmış ve kazanılmaya başlanmış bir kitleleşme sağlayabileceği merhaleye dikkat çekti. Bu süreçte birbiriyle kenetlenen Kur’an nüveleri bir zincir oluşturmalı, kamuoyunda İslami bir rüzgâr estirilmeli ve Müslümanlar vahyin şahitliğini üstlenmiş bir Kur’an toplumu-ümmeti haline gelebilmelidir. İşte böyle adanmış bir Kur’an toplumu olmaya başlandığında İslami bir yönetim örnekliği açısından da; İslami sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel uygulamalar açısından da veya vahyin kültürünü veya medeniyetini yeniden oluşturmak açısından da bir İslam inkılabından ve imkanından bahsedilebilir. Türkmen, bu süreçte başarı testinin ise Rad Sûresi’nin 11. ayetinde belirtildiği gibi Allah’ın gaybi yardımına mazhar olup olunmadığı duygusu ve vakıasıyla gerçekleşebileceğini belirtti.

Türkmen, ıslah ve inşa faaliyetlerimizde de, dış şartların düzeltilmesiyle ilgili tüm aşamalarda da vahiy ve fıtrata ters düşmeyecek istişari bir iç koordinasyonun gerekliliğine işaret ederek sözlerini bitirdi.

Oturumun üçüncü turunda ise konuşmacılar kendilerine gelen soruları cevaplandırdılar.

Amasya Belediyesi Düğün Salonu’nda yapılan toplantıdan önce, öğleden sonra Nurcan Büyük bayanlarla Özgür-Der Temsilcilik binasında toplanarak Müslüman kadının sorumlulukları ve yaşanılanı sorunlar üzerinde sohbet etti. Programdan sonra Hamza Türkmen de yine dernek binasında erkeklerle toplanarak program konusuyla ilgili konuları değerlendirdiler.

Bülent Bolatçı / Haksöz-Haber

 

Etkinlikler Haberleri

Peygamber dostu dört güzel insan
Gazze ölmüş ruhlarımızı diriltiyor
Direnen Gazze kazanacak!
Gazze direnişi ümmet için başlı başına bir kazanımdır!
Amasya bayramda Gazze ile kucaklaştı