Gök-Bir'in çağrısıyla Cuma namazının ardından saat 12.30'da Amasya Yavuz Selim meydanında bir araya gelen İslami kuruluşlar Suriye'deki zalim rejim ve işbirlikçileri ile Türkiye'deki terör saldırılarını lanetledi. Basın açıklamasının sunumunu yapan Amasya İ.H.H. İnsani yardım derneği temsilcisi Serdal Benli yarım asra yakın bir süredir Suriye'de dikta rejimini sürdüren Esed ailesinin halka karşı topyekûn katliamlara başlamasının üstünden tam 5 yıl geçti, 6. Yılına girecek olan Suriye direnişi 40 bini kadın ve çocuk olmak üzere 500 bin şehit ile yoluna devam ediyor. Varil bombalarından, scud füzelerine ve hatta kimyasal silahlara kadar insanlık dışı her türlü yöntem ile kanı dökülen ve işkenceye uğrayan Suriyeli kardeşlerimiz Müslümanların yüz akı olmayı sürdürüyor diyerek sözü basın açıklamasını yapmak üzere Amasya Eğitim-Bir-Sen temsilcisi Kerem Camcı'ya verdi.
Kerem Camcı açıklamasında şu hususları değindi; 15 Mart 2011'de Der'a'da başlayıp tüm ülkeye yayılan protestolardan bugüne Suriye halkı aynı hakikati haykırıyor: "Ölüme evet ama zillete asla!". Dünya canlı yayınlarda kimyasal silahlar yüzünden acı içinde kıvranarak can veren Suriyeli mazlumların görüntülerine şahitlik etti ve geçiştirdi. Boyunlarında demir kelepçeler, vücutlarında yanık izleri, bir deri bir kemik kalmış cesetleri ifşa eden işkence fotoğraflarını tepkisizce karşıladı BM başta olmak üzere uluslararası camianın her yıldönümünde Bosna'da bir araya gelip Serebrenitsa katliamını ve bir bütün olarak Sırp vahşetini hatırlayıp, bir anlamda günah çıkarttığını biliyoruz. Bu durumda acaba Suriye'de işlenen vahşeti doğru anlamak ve konumlandırmak için de muhtemelen 10-15 yıl geçmesi mi gerekecek, diye sormadan edemiyoruz. Türkiye ise Suriye sorununda direnişten yana bir tutum takınarak adalet ve insanlık değerlerini yücelten bir örneklik ortaya koymuştur. Doğrudur, Suriyeli mazlumlara sahip çıkmak suretiyle bugün için çeşitli boyutlarıyla bedel ödemektedir. Ama şüphesiz yarınlara onurlu bir miras bırakmak ancak bedel ödemeyi göze alanların harcıdır. Yarınlarda utanarak hatırlayacağımız, başımızı öne eğdirecek durumlara düşmektense, bugün mazlumlara sahip çıkmak, kardeşlerimizle dayanışma içinde olmak ve gerektiğinde bunun bedelini ödemekten de imtina etmemek adaletin ve insanlığın gereğidir.
Mazlumların yanında, zalimlerin karşısında yer alan Türkiye uluslararası güçler ve onların yerli taşeronları tarafından adeta diz çöktürülmeye çalışılıyor. Kurulduğu yıllardan itibaren emperyalistlerin oyuncağı olan pkk terör örgütü ve Suriye'deki uzantısı pyd mazlumların kanı üzerine hesaplar yaparak Suriye'nin kuzeyinden başlayarak Türkiye'nin güneydoğusundaki bazı şehirleri de içine alan ırkçı bir Kürt devleti hayalleri kurmaktadır. Bu hayallerine ulaşabilmek için Temmuz ayından itibaren başlattığı katliamlarının sonuncusunu geçtiğimiz hafta Ankara'da gerçekleştirdi.37 kişinin hayatını kaybettiği bu terörist saldırıyı lanetliyoruz. Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyoruz.
'Direnişin 6.Yılında Esed Vahşeti, Rusya ve İran İşgaline Karşı Direnen Suriye Halkının Yanındayız' Ümmet Coğrafyasına Üşüşen Zalimler! Döktüğünüz Kanda Boğulacaksınız! Terörü Lanetliyoruz! yazılı pankartlar açılırken Program süresince eylemde 'Suriye Halkı Yalnız Değildir!' ,Katil İran Hesap Verecek! 'İşbirlikçi Hainler Hesap Verecek!', 'İşkenceci Katiller Yargılansın!', 'Baas Lobisi Hesap Verecek!', 'Lebbeyk Lebbeyk Lebbeyk Ya Allah!', 'Müslüman Zulme Boyun Eğmez!', 'Suriye'ye Özgürlük Direnişle Gelecek!', 'Suriye'den Mısır'a Direnişe Bin Selam' sloganları atıldı.
Basın Açıklamasının Tam Metni
Ümmet'in Onuru Mazlum Suriye Halkının Direnişine 6.Yılında Binlerce Kez Selam Olsun!
15 Mart 2011'de Der'a'da başlayıp tüm ülkeye yayılan protestolardan bugüne Suriye halkı aynı hakikati haykırıyor: "Ölüme evet ama zillete asla!".
Yarım asra yakın bir süredir Suriye'de dikta rejimini sürdüren Esed ailesinin halka karşı topyekûn katliamlara başlamasının üstünden tam 5 yıl geçti, 6. Yılına girecek olan Suriye direnişi 40 bini kadın ve çocuk olmak üzere 500 bin insanın katledilmesi ile yoluna devam ediyor
Der'a halkı bundan tam 5 yıl önce okul duvarlarına slogan yazdıkları için tutuklanan çocukların maruz kaldığı kötü muameleye tepki için sokağa çıktığında bunun Suriye'de rejim karşıtı topyekün bir ayaklanmanın fitilini ateşleyeceğini kimse tahmin etmemişti.
Ne var ki, tahkir, işkence ve zulme itiraz için sokağa çıkan halkın talebine rejimin bildiği tek yol olan katliamla karşılık vermesi ile birlikte öfke dalga dalga yayıldı. Sürecin başındaki sınırlı talepler katliam çıtasının yükselmesine bağlı olarak radikalleşti ve topyekün bir isyana dönüştü. Yaşananlar Tunus, Mısır ve Libya'nın ardından Suriye'de de korku duvarının aşıldığını fiilen ortaya koymaktaydı. Artık korku sırası rejimdeydi. Kısa sürede kontrol altına alınacağı ve bastırılacağı zannedilen tepkilerin ülke çapında kitlesel protestolara dönüşmesi Esed rejimini ve hamilerini paniğe sevk etmiş ve katliam çıtasını istikrarlı bir tarzda yükseltmelerine yol açmıştı.
Dünya canlı yayınlarda kimyasal silahlar yüzünden acı içinde kıvranarak can veren Suriyeli mazlumların görüntülerine şahitlik etti ve geçiştirdi. Boyunlarında demir kelepçeler, vücutlarında yanık izleri, bir deri bir kemik kalmış cesetleri ifşa eden işkence fotoğraflarını tepkisizce karşıladı. Ve Suriye'de insanların evlerini başlarına yıkan, şehirleri yakıp kavuran varil bombalarıyla, füzelerle, tanklarla işlenen insanlık suçlarını seyretmeyi sürdürdü.
BM başta olmak üzere uluslararası camianın her yıldönümünde Bosna'da bir araya gelip Serebrenitsa katliamını ve bir bütün olarak Sırp vahşetini hatırlayıp, bir anlamda günah çıkarttığını biliyoruz. Bu durumda acaba Suriye'de işlenen vahşeti doğru anlamak ve konumlandırmak için de muhtemelen 10-15 yıl geçmesi mi gerekecek, diye sormadan edemiyoruz.
Birileri Suriye'de isyanın bugüne kadar rejimi devirememiş olmasından ötürü "Hani 3 ay içinde devrilecekti, yanıldınız, rejim zannettiğinizden güçlüymüş." diyorlar. Doğrusu Suriye halkının zulme ve diktatörlüğe karşı ayağa kalkarken belli bir takvimle hareket ettiğini iddia etmek gülünçtür. Aslolan bu despot rejime karşı korku duvarının yıkılmış olmasıdır.
Baas rejiminin dışarıdan destek alarak ve dünyanın da vurdumduymazlığına dayanarak katliamla, yıkımla, zulümle iktidarını sürdürmeye çalışmasının aynı çarpık mantıkla sanki Suriye halkının başarısızlığı, zaafı gibi sunulmasının ise utanç verici bir yaklaşım olduğu ortadadır.
Katlederek ayakta durmaya çalışan, ömrünü bir nebze daha uzatma derdindeki bu rejimin bir geleceğinin olmadığının en büyük delili 5 yıldır her türlü baskıya, zulme, katliama ve üstelik de dünya tarafından yalnız bırakılmış olmasına rağmen Suriye halkının direnişini sürdürmesidir.
Suriye halkı bugün ülkenin önemli bir bölümünü Baas diktasının elinden kurtarmış, özgürleştirmiştir. Üstelik de bunu İran ve Rusya gibi güçlü ordulara sahip 2 ülkenin açık biçimde ve tüm güçleriyle Esed rejiminin yanında yer almalarına ve fiilen Suriye'yi işgal etmiş olmalarına rağmen gerçekleştirmiştir. Öyle ki, bu süreç İran'ı alabildiğine zorlamış ve generallerinden istihbaratçılarına, farklı ülkelerden toplayıp Suriye'ye yığdığı paralı askerlere kadar tüm gücüyle yüklenmesine rağmen başarısızlığa mahkum etmiştir. İran'ın takatinin kesilmesi ile birlikte daha önce kısmi destek verdiği Esed rejimine doğrudan sahip çıkması için bu kez Rusya'dan medet umulmuştur. Ve geldiğimiz noktada Rusya'nın da aylardır inanılmaz bir vahşetle Suriye halkına karşı işlediği insanlık suçlarına rağmen istediği neticeyi almaktan uzak olduğunu kabullenmek zorunda kaldığını ve güçlerinin önemli bir kesimini Suriye'den çekme kararı verdiğini hamd ederek müşahede ediyoruz.
Hiç şüphesiz Baas rejiminin bugüne kadar yıkılamamış olmasının tek nedeni Suriye halkının kendisini savunmak için etkili silahlara sahip olmasının engellenmesidir. Ne yazık ki, katil Baas diktası hamileri tarafından dişine tırnağına kadar silahlandırılırken, Suriyeli direnişçiler silah ambargosuyla karşılaşmaktadırlar. Bu itibarla Suriye halkının kendisini savunmasını engelleyen uluslararası güçler Baas rejiminin ve emperyalist Rus ordusunun uçaklarla, helikopterlerle Suriye şehirlerini yerle bir etmesi suçuna dolaylı ortaklık etmektedirler.
Türkiye ise Suriye sorununda direnişten yana bir tutum takınarak adalet ve insanlık değerlerini yücelten bir örneklik ortaya koymuştur. Doğrudur, Suriyeli mazlumlara sahip çıkmak suretiyle bugün için çeşitli boyutlarıyla bedel ödemektedir. Ama şüphesiz yarınlara onurlu bir miras bırakmak ancak bedel ödemeyi göze alanların harcıdır. Yarınlarda utanarak hatırlayacağımız, başımızı öne eğdirecek durumlara düşmektense, bugün mazlumlara sahip çıkmak, kardeşlerimizle dayanışma içinde olmak ve gerektiğinde bunun bedelini ödemekten de imtina etmemek adaletin ve insanlığın gereğidir.
Mazlumların yanında, zalimlerin karşısında yer alan Türkiye uluslararası güçler ve onların yerli taşeronları tarafından adeta diz çöktürülmeye çalışılıyor. Kurulduğu yıllardan itibaren emperyalistlerin oyuncağı olan pkk terör örgütü ve Suriye'deki uzantısı pyd mazlumların kanı üzerine hesaplar yaparak Suriye'nin kuzeyinden başlayarak Türkiye'nin güneydoğusundaki bazı şehirleri de içine alan ırkçı bir Kürt devleti hayalleri kurmaktadır. Bu hayallerine ulaşabilmek için Temmuz ayından itibaren başlattığı katliamlarının sonuncusunu geçtiğimiz hafta Ankara'da gerçekleştirdi.37 kişinin hayatını kaybettiği bu terörist saldırıyı lanetliyoruz. Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyoruz.
İnanıyoruz ki, 5 yıldır elden geldiğince Suriyeli kardeşlerinin yardımına koşan, destek veren, dua eden herkes inşallah yarın Suriye halkının özgürlük sevincini paylaşacaktır. Bu süreçte Suriye halkının özgürlük mücadelesine karşı tavır alanlar, dilleriyle, kalemleriyle Baas rejimine destek olanlar ise utanacak, hanelerine yazılmış koca bir ayıpla yaşamak zorunda kalacaklardır!
Suriye'deki mücadele; Müslümanların birbirini öldürmesi, emperyalizmin oyunu, vekâlet savaşı değil Hak-Batıl mücadelesidir. Bizler inanıyoruz ki bu mücadelede son sözü tüm zorluklara rağmen, Esed'e, Rusya'ya, İran'a, Hizbullah denilen örgüte, PYD'ye, IŞİD'e, ABD ve Batı emperyalizmine rağmen direnen Suriyeli Müslümanlar söyleyecektir.
GÖKBİR (Amasya Gönüllü Kuruluşlar Birliği)