Hamza Türkmen dünden bugüne gelirken Osmanlı imparatorluğunun yıkımı sonrası müslümanların yaşadığı sıkıntıları ve süreci anlatarak başladığı konuşmasında dağılmış, çözülmüş bir ümmetin çocukları mirasçısı olduğumuz gerçekliğini hatırlattı. Müslümanların karşıtına sığınarak ta olsa İslami şiarları korumaya çalıştığını yetersiz de olsa bu duyarlılığın bir imkan olduğunu belirtti. Türkmen konu hakkında özetle şunları anlattı:
"Türkiye'de kimliklerimize sıçrayan mezhepçi, sağcı, millici sosyal siyasi yapıdan zihinsel olarak ve ilan edilmiş olarak 1976'da yayınlanan Düşünce dergisiyle arınmaya başladığımızı belirtti. Fikri ve ameli bu arınma ve sosyal tanıklıklar oluşturma sürecimizi oluşturan çabalar parça doğruları, istişaresizliği ve rehbersizliği aşamadı. Fikri donanım eksikliğimiz sürerken devrim yapmak, devlet kurmak gibi yanlış öncelikler öne geçti.
Modernitenin hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Modernitenin temeli din temelli değil, seküler temellidir ve o da şehirleşmeyi teşvik eder. Toplumu din temelli bir toplum olmaktan çıkarıp seküler temelli bir toplum haline dönüştürmenin en temel aracı şehirleşmedir.
Modern şehirde güçlü kim ise kültüre, davranışa, eğitime, plan-programlara hükmeder. Bugün seküler kültür karşısında Müslümanların konumlanışı işte bu verili zeminde sürmektedir. Bu zemine dikkat ederek kimliğimizden itikadımızdan taviz vermeden sorunlarımızı çözmeye çalışıyoruz.
Sosyalleşme dinimizin esas amaçlarındandır. Kültürel paylaşım, yazma çizme fikir üretme şehirlerde gerçekleşen bir olgudur. Ama biz henüz kültürü, toplumu, sosyal hayatı etkileyen seviyeleri tutturamadık. Gençler iyi ama duyarlılık derecesindeyiz henüz. Bilinç seviyesi açısından, birikim açısından henüz gerilerdeyiz. Sanat, edebiyat, düşünce, sinema, musiki, kültür ve algı inşasında daha başlardayız. Biz ıslah fikrine sahip Müslümanlar halkın arasında, günlük yaşam çeşitliliği içinde var olma konusunda çok yeniyiz. Mescitler, buluşma mekânları, çay ocakları bizim gündemimize daha yeni yeni dâhil oluyor.
Siyasi alanlarda verili güç dengesi içinde müslümanlara alan açmaya çalışan Suudi Arabistan'da Kral Faysal ve Türkiye'de AK Parti tecrübesini dikkate almalı bu süreçlerden dersler çıkarmalıyız.
Son olarak bize düşen; bu birikimimizle yeniden sabikun olma yolunda ceht etmektir. İktisadi, sosyal, kültürel olarak nasıl bir model ortaya koyacağız sorusunu sormamız ve buna dair cevaplar çözümler üretmemiz gerekiyor.
Müslümanların süreci hatalarıyla ve kazanımlarıyla sağlıklı değerlendirmesi gerekir. Biz müslümanlara düşense hakkı ve sabrı tavsiye etmekten vazgeçmemek vahyin hayatın her alanında hakim olması mücadelesini sürdürmektir."
Program yapılan katkılarla sona erdi.