Kenan Alpay özetle konu hakkında şunları anlattı:
''Hicret; terk etmek, ayrılmak ve ilgisini kesmek anlamına gelir. Hicret, bir yerden, bir eylem veya toplumdan bedenen, lisanen ve kalben uzaklaşmaktır. "Hicr" kökünden gelir ve Kur'an'da 31 yerde geçer.
Hicretin tarihte bir kere olup bitmiş bir olay olarak düşünülmemesi gerekir. Tersine hicret tıpkı namaz, infak, cihad vb. gibi temel, hayat içerisinde çok yönlü/çok farklı tezahürleri olan dinamik ve evrensel bir ibadettir. Vahiy, müslümanları daha ilk ayet ve sürelerinden itibaren her türlü fikri, itikadi, ameli, ahlaki, siyasi, sosyal alanlarda pislikten/"ricz"den hicret ederek elbisesini temizlemeye ve kişiliğini arındırmaya teşvik eder. İçkiden, kumardan, zinadan, anıt heykellerden, faldan ve fahşadan, münkerden, fücürdan, zulüm ve tuğyandan uzaklaşmayı ifade eden her eylem de birer hicret eylemi olarak değerlendirilebilir.
Mekke'de yoğunlaşan baskı ve kuşatma ortamında vahyin müslümanlarda mekansal bağlamda hicret bilincini inşa ettiğini görüyoruz. Allah'ın dinini yaşama ve yayma konusunda arzın geniş olduğu, İslam'ın her yerde yaşanabileceği ve bunun için uygun-alternatif zeminler oluşturmaya teşvik etmesi açısından bu bilinç önemlidir.
Hicret, iman ve amel noktasında tüm zaman ve mekanlarda geçerli olan ölçüdür, kriterdir. Hicret, bireysel ve toplumsal olarak itikadi, ahlaki, siyasi, iktisadi ve diğer tüm alanlarda Allah'ın rızasını ve ölçüsünü hakim kılma çabasıdır. Hicret, Allah'ın rızası için Allah'ın rızası dışındaki her şeyi terk etmektir. Hicret bir kaçış değil köklü bir arayış, ciddi bir taleptir. Bu sebeple hicret büyük bir eylem, muhacir ise büyük bir şahsiyettir. Hicret eden, muhacir farklı toplum ve coğrafyalarda yeni imkanlar üretmek üzere harekete/eyleme geçen kişidir. Hicret, yardımı ve zaferi Allah'tan beklemektir. Bu açıdan Hicret kıyamete kadar devam edecek bir ameldir. Allah Rasulü Muhammed (a)'ın diliyle: "Kafirlerle savaş devam ettiği müddetçe hicret sona ermeyecektir." Çünkü Hz. Muhammed "Hicret nedir?" sorusuna; "Kötülüğü terk etmendir" cevabını verirken "Muhacir kimdir?" sorusuna ise; "Hata ve günahları terk edendir" şeklinde cevap vermiştir.
Allah insanı yeryüzünün halifesi olarak yaratmıştır. Hayvanlar ve bitkiler insanın emrine verilmiştir. Halife yöneten, idare edendir. Yeryüzünün halifesi olarak sadece yaşadığımız yerde değil yeryüzünde küfür, zulüm ve günahın kaldırılması üzerimizde mükellefiyet oluşturur.
Peygamberlerin tümü bütün yeryüzünü gündemlerine almışlardı. Yeryüzünün Müslümanlara mescit kılınması, peygamberin alemlere rahmet vasfı, insanlık içinde en hayırlı ümmet olmanın gerekçesi kılınan emri bil maruf ve nehyi anil münker sorumluluğu, yeryüzünde fitne-fesad kalmayıncaya ve din yalnızca Allah'ın oluncaya kadar cihad çağırısı vb. birçok olgunun, tüm yeryüzünü kuşatan bir ilgi sorumluluğunu müslümanlara yüklediğini görüyoruz. Yine bu bağlamda Müslümanların Mekke cahiliyesinin kuşatması altında ve alabildiğine zayıf durumdayken vahyin, Rum Suresi üzerinden onların ilgilerini Bizans-Sasani çatışmasına yönlendirmesinden dersler çıkarmalıyız. İslam toplumlarının her dönem ve durumda dünya gündemi diye bir perspektiflerinin olması gerekir. Kendi şehirleri ve bölgeleri ile sınırlı bir dünya algısı müslümanlarca kabul edilemez.
Rum suresinde üzerinde durulması gereken husus sosyal ve siyasal açıdan küçük bir topluğun dikkatinin iki büyük gücün mücadelesine çevrilmesidir. Günümüzde de Müslümanlar dünyadaki gelişmelerle ilgilenmelidirler. Kuran-ı Kerimde yeryüzünü gezip dolaşmamız söyleniyor. Dış dünyaya olan ilgi sıradan bir emek değildir. Bilinç ve iradeye dönüşen bir eylemdir. Çin'de Çin kökenli Müslümanlar nüfusun % 5'ini oluşturmaktadır. Buraya ticaret yapan Müslümanlar aynı zamanda tebliğ faaliyetlerinde bulunmuşlardır ve onların Müslüman olmalarını sağlamışlardır. Bu insanların Müslüman olmaları yüzyıllar öncesine dayanır.
Nerede, ne zaman ve ne şartlarda olursa olsun küfür ve şirki terk eden, uzaklaşan kimse muhacirdir. Fıskı, küfrü, şirki olduğu gibi modern tüketim kültürünü, kapitalist yaşam tarzını terk etmek de müminler için zor olsa bile kesinlikle bir zarurettir, farzdır. Ahlaki ve ameli olarak nefsimizde, ailemizde ve çevremizdeki her bir ıslah ameliyesi bizim takva yolunda, hicret yolunda atılmış bir adımımız olacaktır.
Hicret'in İstikameti zulümden adalete, küfürden imana, cimrilikten cömertliğe, korkaklıktan cesarete, esaretten özgürlüğe, düşmanlıktan kardeşliğe ve zulüm yurdundan selam yurduna olmalıdır. Hz. Muhammed'in sözü ile; "Hicret et! Zira onun gibi bir amel yoktur." Biz de açıkça ve onurlu bir şekilde Hz İbrahim gibi diyoruz ki: "Gerçekten ben Rabbime hicret edeceğim. Hiç kuşkusuz o galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Ankebut/26)''
Seminer programı sorulan soruların konuşmacı tarafından cevaplanmasıyla son buldu.