Hamza Türkmen konu hakkında özetle şunları anlattı:
Kur'an hakkında gerek vahyin iniş yıllarında gerekse günümüzde oluşturulan/oluşturulmaya çalışılan tereddütlerden biri de şüphesiz ki, Kur'an'ın (vahyin) korunmuşluğu meselesi ile ilgilidir.
Görüldüğü kadarıyla bu konu Kur'an'ın nazil olduğu ilk dönemde bu Allah'ın vahyi midir? Yoksa Muhammed sözleri kendisi uydurup bir yerlerden öğrenerek Allah'a mı isnad etmiştir? (21/3-5) şeklinde itirazlara neden olmuştur. Bugün, bu şüpheler, Rasul'e inmiş olan vahiy şu an elimizde kitap halinde mevcut olan Kur'an-ı Kerim midir? sorusuna dönüşerek farklı bir boyut kazanmıştır.
Rasul, kendisine inen vahyi tam ve eksiksiz bir biçimde insanlara duyurmak gibi bir sorumluluğu (5/67) taşıyordu. Onun bu telaşesini Ku'ran şöyle tarif etmektedir:
"O'nu hemen tekrarlamak için dilini depretme. O'nu toplamak ve sana okutmak bize düşer. O halde sana Kur'an'ı okuduğumuz zaman onun okunuşunu takip et," (75/Kıyamet, 16-18)
Allah Kur'an'ın Rasul'e ezberletilmesini bizzat kendi üzerine almaktadır. Vahyi indirmek O'na ait olduğu gibi onu kalbinde sabit kılmak da Allah'a aittir.
"Sana okutacağız ve sen unutmayacaksın." (87/Ala,6)
Rasulullah (s)'ın vahyi aldığı ilk andan itibaren başlayıp günümüze gelinceye kadar süregelen kafirlerle mücadelede, vahye/Kur'an'a karşı saldırıların olması bilinen bir gerçektir. "O zikri biz indirdik ve O'nun koruyucusu da elbette biziz." (Hicr, 9) diyen Allah Kur'an'ı koruma görevini bizatihi kendi üzerine almıştır.
İlk inen Kur'an vahyinden, müteselsil olarak farklı mezhep ve ekoller yoluyla günümüze kadar gelen mevcut Kur'an'lar arasında hiç bir fark bulunmamaktadır. Bu Kur'an vakıasının kesintisiz ve çelişkisiz olarak elimize mütevatir dediğimiz kesin bir haber aktarımı ile geldiğini gösterir. Belki de zikrin korunma vaadi bu şekilde tecelli etmektedir.
Tarihselcilik, 90'lı yılların başında Fazlurrahman'ın "Ana Konularıyla Kur'an" kitabının çevirisi ile gündeme taşınmıştır. Bilgi Vakfı ve Fecr Yayınları'nın düzenlemiş olduğu Kur'an sempozyumları ile yoğunlaştırılmıştır. Tarihselcilik akımının üç boyutta ortaya çıktığını görüyoruz.
Birincisi, Kur'an'ın hüküm ifade eden ayetlerinin tarihsel, ahlak ifade eden ayetlerinin evrensel olduğunu beyan edenler. İkincisi bu tekniği Kur'an'daki kıssalara uygulayarak onların masalımsı anlatımlar olabileceğini savunanlar. Üçüncüsü de Kur'an'ın tamamının tarihsel olduğunu savunanlar.
Tarihselcilik, Avrupa'da Papalık düşüncesine itiraz eden bir yaklaşım olarak doğar. Kendisini şeraitin yegâne temsilcisi olarak gören Papalığa karşı İncil'in yorumlanabilecek bir kitap olduğu vurgusuyla ortaya çıkar. İncil'i oluşturan tarihi şartları gözetmek ve yeniden yorumlamak çabaları olmuştur. İslam düşüncesindeki hadis literatürüne benzer şekilde oluşan İncillerin anlaşılmasında bu yöntem uygulandı. Ancak lafzı ile de Allah'a ait olan, korunmuş bir kitap olarak gelen Kur'an'a uygulanınca büyük sıkıntılar ortaya çıktı. Kur'an'da tarihi olayların olması mümkündür ancak bir şeyin tarihi olması ayrı bir şey tarihselcilik ideolojisi ayrı bir şeydir. Mesela "düşmana karşı at beslemek" ifadesinde olduğu gibi o dönem şartlarında ifade edilmiş bir öğüt, tarihselci bir ideoloji üretmenin bir aracı olmamalıdır.
Kur'an Allah'ın kelamıdır, lafzıdır. Tarihselcilik bu anlayışı da ifsat etmekte, vahyi peygamberimizin kalbinde oluşan bir olaya yani peygamber sözüne indirgemektedir. Cebrail'i aradan çıkaran ve vahyi, peygamberimizin kalbinde oluşan bil-kuvve bir yetenek ile algıladıklarını kendi sözleri ile ifade etmesi olarak gören bu yaklaşım Kur'an'a ters ve çok tehlikeli olmasına rağmen tepki görmemektedir.
Tarihselcilik ile ilgili sempozyum bildirilerinde, özellikle bu tezi Türkiye'ye taşıyanlardan biri olan Ömer Özsoy'un Kur'an ile ilgili görüşleri, vahyi insan müdahalesine açık bir kitap haline getirmiştir. Kur'an'ın Hz. Osman zamanında telif edildiğini, ayetlerin yanlış yerlere konulduğunu iddia edecek kadar abartılı yaklaşımlarda bulunabilmektedir.
Oysa bizler, Kur'an ile sağlam bir zemin üzerinde irtibat kurarak kitap ile hayatı buluşturan, vahyi hayata müdahale eden bir kitap olarak gören ve okuyan Müslümanlar olmalıyız. İslam'ın modern kapitalist hayata alternatif olabilecek tek yaklaşım olduğunun farkında olmalıyız. Kur'an'ın muhkem ayetlerini ve ictihatlarımızı buluşturup doğru bir istikamet yakalamalıyız. Oysa tarihselcilik, herhangi bir sabite bırakmamaktadır. Bu yaklaşımın gerek içerde gerek dışarıda kimler tarafından desteklendiğini de görmemiz gerekir.
Program sorulan soruların cevaplanması ile sona erdi.