Akhisar Özgür-Der temsilciliğinde düzenlenen programda Diyarbakır Özgür-der şube başkanı Murat Koç ''İslamcılık, Kürt Sorunu ve Çözüm Arayışı'' konusunu anlattı.Güncel olması nedeniyle Sur bölgesindeki durumdan ve mağdur olan insanlara yönelik İslami cemaatlerin yardım etme çabalarından bahseden Koç bu konuda duyarlılık oluşmasının önemine değindi.Kısaca Kürt sorununun oluşum tarihine değinen Koç ulus devletin ve milliyetçi bakışın ümmet coğrafyasında yol açtığı sorunların İslami kardeşlik temelinde çözümü konusunda gayret göstermemiz gerektiğini belirtti.Bölgede yer alan İslami grupların PKK vesayeti karşısındaki tavırlarını özetleyen Koç bu vesayet anlayışına karşı direnilmesi gerektiğinin altını çizdi. Koç konu hakkında özetle şunları anlattı:
Recep Tayyip Erdoğan'ın 2005'deki Diyarbakır konuşmasıyla başlayan çözüm süreci, gelinen nokta itibariyle bitmiş ve PKK ile devlet 1990`lı yılların refleksine dönmüştür. 2005`te başlayan çözüm süreci bölgede nispeten olumlu gelişmelere yol açmış ve normalleşme süreci başlamıştı. Ancak bu süreç reel anlamda tarafların birbirine güvenini temin etmemiştir. Devletin Çözüm sürecinden maksadı gerçek anlamda PKK`nin silahsızlandırılıp tasfiye edilmesi, PKK açısından ise zaman kazanma ve bölgeye daha çok yerleşmenin bir aracı olarak görülmüştür. Böyle olunca da taraflar arasında karşılıklı bir güven ortamı tesis oluşmamıştır.
Bu süreçte "çözüm sürecinin zarar görmemesi" adına devlet bölgede operasyonları durdurmuş ve fiili olarak bölgeyi PKK`nin inisiyatifine bırakmıştır. PKK ve siyasi kanadı HDP seçimlerde de kazandığı yerel yönetimlerle fiili bir durum oluşturmuştur. PKK bunu fırsat bilerek KCK örgütlenmesini en küçük alanlara kadar yaygınlaştırmış, halk mahkemeleri kurmuş, lojistik alt yapısını güçlendirmiş, YDG-H gibi yeni oluşumlar gerçekleştirmiş ve fiili olarak bölgedeki tek güç olmuştur. Fiilen yerel yönetimler KCK'nin kontrolüne girmiştir. KCK bölgede haraç, tehdit, rüşvet ve adam kaçırmalarıyla tam bir mafya örgütü gibi çalışmaktadır. HDP Belediyeleri, yerel yönetimlerin temel amacı olan hizmetleri yerine getirmemiş, bunun yerine, bölgede her alanda egemenliğe talip olmuştur. Uygulamalarıyla dayatmacı, despotik ve benmerkezci bir tavır sergilemiştir. Güçlü olduğu bölgelerde kendi siyasal görüşünü paylaşmayan her kesimi tehdit ve baskılarıyla sindirmeye çalışmıştır. Bölgeyi muhalif unsurlardan temizleme yoluna gitmiş ve bölgede tek siyasal güç olmaya çalışmıştır. PKK/HDP; Demokrasi, özgürlük ve eşitlik taleplerini sadece kendisi için olacak şekilde kabul etmektedir.
Hükümetle örgüt arasında yürütülen sürecin nihai hedefi silahların bırakılması ve kalıcı bir barışın sağlanması idi. Öcalan'ın çağrılarına ve kamuoyunun baskısına rağmen bunun gerçekleşmemesi, süreçle birlikte PKK'nin bölgedeki hâkimiyetini artırma çabası, bu sürecin umulan neticeyi ortaya çıkarmadığını gösterdi. PKK süreçle birlikte yeni bir strateji geliştirerek bölgedeki örgütlü gücünü artırma yoluna gitti. Bununla beraber son yıllarda örgütün bütün bölgede vergi adı altında para toplaması, kendi mahkemelerini kurması, örgütlü silahlı gücünü şehirlere taşıyıp mahalle ve semtlere kadar örgütlenmesi, 6-8 Ekim gibi hadiseler, kendisi dışındaki yapılanmalara dönük baskı siyaseti ve Kandil yöneticilerinin özellikle son dönemde sürecin bittiğine dair beyanları, halkı silahlanmaya ve kendi öz savunmalarını kurmaya davet etmesi, hükümet açısından sürecin kamu güvenliğini tehlikeye atan bir noktaya evrildiği kanaatini oluşturdu.KCK en başta Suriye dolayında elde ettiği kazanımları ve bu zeminde kurduğu bölgesel-küresel ittifakları merkeze alarak Ortadoğu'da eli zayıflatılmış AK Parti hükümetiyle bu süreci tamamlamanın kendi kazanımlarına ters olduğuna inanıyordu. Geliştirdiği tavır konjonktürel ve geçici olmayıp tamamen Ortadoğu'daki yeni gelişmelerle beraber ortaya çıkan ittifaklar ekseninde şekillenen yapısal bir karaktere sahipti. KCK'nin sürece karşıt pozisyonu Türkiyelilik temelinde bir barışı arayan Öcalan'ın da çabalarını denklem dışı bırakmaktadır. Bu anlamda sürecin operasyonlardan evvel durduğu, ilerlemediği söylenebilir.
Kürt Sorunu ve PKK Sorunu ayrı sorunlar olup, PKK sadece Türkler için değil, asıl Kürt halkı için ciddi bir sorundur. Çünkü sadece Türkiye'de bulunan Kürtler üzerinde değil, komşu memleketlerde bulunan Kürtler üzerinde de tartışılmaz bir iktidar oluşturarak, her türlü yolu deneyip gerektiğinde zor kullanarak laik Kürt Ulusunu oluşturmayı hedeflemektedir.
Kürt sorununun çözümü, Kürt halkının İslami anlayışı ile Kürt kimliğine ve diline müdahale edilmesinden vaz geçilmesiyle mümkün olup, Kürt halkının çoğunluğunun desteklediği çözüm süreci başarıya ulaşırsa Kürt sorunu çözülmüş olur.
PKK sorununu ayrı düşünmek ve çözüm aramak gerekmektedir. PKK sorunu ideolojik bir grubun iktidar mücadelesi olmasının yanında, tarafları arasında İran, Suriye, Irak, ABD ve başka dış güçlerinde bulunduğu uluslararası bir sorun olduğu için, çözümü zor ve uzun bir süreci gerektiren bir sorundur.
Maalesef yine çatışma sürecine girildi ve birçok genç bu çatışmalarda hayatını kaybetmektedir. Türkiye toplumunun birçok badire ve provokasyona rağmen desteklediği barış süreci yeniden başlamak zorundadır. PKK derhal silah bırakmalı, Öcalan'ın silahsızlanma çağrısının gereğini yerine getirmeli ve süreç bunun üzerine kaldığı yerden devam etmelidir. Ancak Suriye'deki gelişmeler, çözüm süreciyle birlikte bölgede ortaya çıkan güvenlik açığı, Ortadoğu'da jandarmalığa soyunan bölgesel ve küresel güçler çözüm sürecinin çok boyutlu yapısını ortaya koymakla birlikte çözümün zorluğunu da göstermektedir. Çözüm süreci yakın zamanda yeniden başlamasa bile hükümet Kürt sorununu temel haklar, özgürlükler ve eşit yurttaşlık temelinde çözme iradesini ortaya koymalıdır. Kürtlerin en doğal insani ve fıtri hakları daha evvel olduğu gibi güvenlikçi politikalara kurban edilmemelidir. Kürtlerin haklarının iade edilmesi, Kürtlerin etnik kimliğinin devlet tarafından kabullenilmesi, baskı ve zulmün son bulması, siyasal temsilin sağlanması çözüm için elzemdir.
Program sorulan soruların cevaplanması ile sona erdi.