Rıdvan Kaya konuşmasına egoist, bireyci bir anlayışı besleyip takva, tevazu ve samimiyeti dışlayan dünyevileşmeye dikkat çekerek başladı. Tüketim toplumunun kalıplarının müslümanları da etkilediğini belirten Kaya, müslümanlar arasında ibadet bilinciyle yaşama yerine daha çok tüketme arzusuna, tükettikçe tatmin bulma haline daha fazla şahitlik edildiğini vurguladı. Kaya bu bağlamda dünyevileşme anaforunun müslümanları da etkisi altına aldığını ifade etti.
Müslümanlar olarak yaşadığımız süreçte elbette geniş bir birikimimiz ve kazanımlarımız olduğunu fakat bir takım eksik ve zaaflarımızın da varlığını gözden kaçırmamamız gerektiğini vurguladı. Bu anlamda tavsiyeleşmenin, takva üzerinde yardımlaşmanın, iyiliği emredip kötülükten sakındırmanın önemine değindi.
Yaşadığımız toplumda; bir karmaşa halinin, bir huzursuzluğun, bir belirsizliğin var olduğunu, modern hayat tarzının süfli, değersiz şeylere büyük önem atfedip, bu tür şeyleri önümüze sahte hedefler olarak çıkardığını ve bunları bizlere dayattığını ifade etti. Bu süfli hedeflerin hayatı anlamsızlaştırdığını, tam manasıyla bir hedefsizlik ve sabitesizlik hali doğurduğunu ve bu durumun bizi ciddi bir şekilde etkilediğinin altını çizerek bu konuda Müslümanların teyakkuzda olması gerektiğini ifade etti.
Takvanın, tevazunun, samimiyetin belli ölçüde geri çekildiği, kibrin ve vurdumduymazlığın öne çıktığı bir hayat tarzının değer kazandığı; ibadet bilinci yerine, tüketim toplumunun cilalandığı birtakım kalıpların öne çıkartıldığını belirtti. Buna paralel olarak, gündelik hayatın koşuşturması içinde menfaatleri çoğaltma arayışlarının yaygınlaştığı bir zihinsel manipülasyon dönemini yaşadığımızı, ayrıca hududullaha dair hususlarda da bir gevşeme, bir esneme halinin Müslümanlar arasında yaygınlaştığının altını çizdi.
En temel zaaflarımızdan ve ciddi manada sapma eğilimi taşıyan tehlikelerden birinin yanlış hedeflere kilitlenme durumu olduğunu ifade eden Rıdvan Kaya, helal şeyleri talep etmenin meşru olmakla birlikte bunları "ne pahasına olursa olsun" mantığıyla temel amaç haline getirmenin saptırıcı olduğunu vurguladı. Bu manada ticarette, siyasette, eğitimde ve her tür zeminde ilkeleri çiğneyerek, şeri sınırları aşarak başarılı olmaya kalkışmanın Müslümanlar için ölümcül hatalara sebep olduğunu söyledi.
Bu yanlış hedef belirleme meselesinin sadece bireysel alana has bir yanlış olmadığını, İslami hareket ve oluşumların da gereken özen gösterilmediğinde bu yanlışa düşebildiklerini hatırlatan Rıdvan Kaya, hedef olarak belirlenen şeylere mutlaka hududullah çerçevesi içerisinde ulaşılması gerektiğini vurguladı. Bu çerçevenin dışına çıkması durumunda amaç ne kadar ulvi de olsa, İslami hassasiyetler ve niyetlerle belirlenmiş de olsa o hareket veya oluşumu sapmaktan, savrulmaktan alıkoyamayacağının altını çizdi.
Müslümanların kendilerine ''bu hayat tarzı içerisinde kimlik noktasında ilişki tarzları ve yaşam tarzı itibariyle en temelde neye talibiz?'' sorusunu sorması gerektiğini söyleyen Kaya, muhatap olduğumuz insanların bizi nasıl tanımladıklarının ve bizle karşılaştıklarında, bizimle irtibata, iletişime geçtiklerinde bizim onlara neyi hatırlattığımızın bir soru olarak devamlı zihnimizde olması gerektiğini söyledi.
Kur'an-ı Kerim'de ''Ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir!'' ayeti var iken başka kimlikler arayan Müslümanların ciddi bir kimliksel sapma içerisinde olduklarını, Allah'ın razı olmadığı bir düşünce tarzını, bir yaklaşım biçimini, kimin, hangi maksatla önümüze koymasına aldırış etmeden, bizim onu reddetmemiz gerektiğini, çünkü tağutu reddetmeden tevhide iman etmenin mümkün olamayacağını ifade etti.
Bugün yaşadığımız toplumda da tuğyanın en temel özelliğinin resmi ideoloji olarak karşımıza çıktığını, hepimizi kuşatan, bizi sarmalayan, düşüncemizi ve amellerimizi tahakküm altına alan ciddi bir tahakkümle karşı karşıya olduğumuzu, Kemalist dayatmanın üstesinden gelinmeden Müslümanların tam olarak özgür olamayacağını bilmemiz gerektiğini belirtti.
"Hayatımızın merkezinde, ilişkilerimizin merkezinde Allah rızası olmalıdır. Bu bazen kaybetmeyi göze almayı da gerektirir. Bu dünyevi anlamda bir kayıptır. Resullerin hayatlarında buna dair çokça örnekler vardır. Kimliksel olarak kendimizi muhafaza etmemiz bazen dünyevi kazançların önüne geçmelidir. Bu anlamda; kimlerle ilişkiye girip, kimlerle ilişkimizi keseceğimizi, kimlere karşı mesafeli olacağımızı ancak Rabbimizin emri doğrultusunda belirleyeceğiz. Rabbimizin rızasını hayatımızın, düşüncemizin, eylemimizin merkezine koyacağız!" dedi.
Kuşatıcı olmanın da önemli olduğunu, kuşatıcı olmanın fedakar olmayı, affedici olmayı gerektirdiğini, bu hasletlerin insanı şerefli bir kul yapan hasletler olduğunun altını çizdi. Müslümanlar arası ilişkilerin kişisel nedenler, şahsi beklentiler nedeniyle bozulmasının üzücü olduğunu söyleyen Kaya, Müslümanların dostluk ve düşmanlık konusunda yanlış tutumların içerisine girebildiklerini, oysa nefislerine dönük birtakım haksızlıkları gerektiğinde affedebilmenin Müslümanların bir hasleti olduğunu belirtti. "Allah için gösterilen fedakarlık insanı güçlendirir, olgunlaştırır ve onun şerefini yüceltir." dedi.
Rabbimizin, müminlerin birbirlerine karşı merhametli, zalimlere karşı şedid olması gerektiğini emrettiğini, bu düsturun bazı Müslümanlar tarafından tam tersine çevrilmiş durumda olduğunu, bu ölçüsüzlük halinin düzeltilmesi gerektiğini, kardeşlerimizle olan ilişkilerimizde kuşatıcı ve olgun davranmamızın önemini vurguladı.
Konuşmacı sözlerinin sonun da; ''birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden kaliteli, ahlaklı bir topluluk olmayı becermek zorundayız. Kendi içimizde eğer bunu gerçekleştiremezsek toplumsal yapının değişmesini bekleyemeyiz. Çözüm istikamet sahibi olmaktan geçer. İman eden insanlar olarak dosdoğru olmayı becermeliyiz." diyerek sözlerini tamamladı.
Sorulan soruların cevaplanması ile program sona erdi.