''Çözüm Süreci ve Müslümanlar''

Akhisar Özgür-Der temsilciliğinde düzenlenen seminer programında Diyarbakır Özgür-Der başkanı Murat Koç ''Çözüm süreci ve Müslümanlar'' başlıklı konuyu anlattı.

Kürt sorununa özetle değinen Koç, Kemalizm'in tahakkümünden önce bu topraklarda kardeşliğin esas olduğunu hatırlattı. Ulusçuluğun ikame edildiği dönemde en çok Kürtler'e yönelik asimilasyon politikaların izlendiğini belirtti. 1940'a kadar ortaya çıkan her türlü hareketin en sert şekilde bastırıldığını söyleyen Koç, 1980'e kadar bir ara dönemden sonra PKK hareketinin silahlı mücadeleye başlamasıyla Kürt sorununun yeni bir boyut kazandığını ifade etti. Koç daha sonra özetle şunları anlattı:

Kürt sorunu olarak ifade edilen şeyin Kürtler'in asimilasyon ve haksızlıklara karşı direnişidir.Bunun için kullanılan yöntemler seküler veya milliyetçi olması bu hakikati değiştirmez .Bu sorunun çözümünde Öcalan'ın tutuklanması ve AK parti hükümetinin kurulmasıyla yeni bir sürece girildi.Sistem kendini tahkim etmek için toplumun farklılıklarını derinleştirerek düşmanlıklar üretti. Bunun için irtica ve bölücülük gibi korkular saldı topluma. Kürt sorununu da bunun için kullandı. Ta ki bu söylemler ortalama bir vatandaşın söylemi olana kadar. AK Parti iktidara geldiğinde iki önemli hedefi vardı. Birincisi ekonominin düzeltilmesi, ikincisi vesayetin geriletilmesiydi. Avrupa Birliği'ne uyum sürecini bunun için bir avantaj olarak kullandı. Başbakan Erdoğan vesayetin Kürt sorunu ile iç içe geçtiğini düşünerek hem vesayeti geriletmek için bu sorunu çözmesi gerektiğini hem de bu sorunu bitirmek için vesayeti geriletmesi gerektiğini kavradı. Erdoğan 2005'te 'Kürt sorunu benim sorunumdur' dediğinde vesayet sistemi bunun bedelini ağır ödettirdi. Umut kitapevi gibi operasyonlarla hükümet sıkıştırılınca hükümet milliyetçi söylemlere savruldu. 27 Nisan muhtırası ve parti kapatma davasını başarıyla atlatan hükümet özgüven kazandı. 2009'da çözüm sürecini başlattı.

Habur sınırı kapısından PKK militanlarının gelişi gibi sembolik adımlarla toplumu sürece hazır hale getirmeye çalıştı. BDP bunu bir siyasi şova dönüştürüp çözüm sürecini sekteye uğrattı. Ancak sonradan öğrendik ki Oslo'da hükümet görüşmeye devam etmiş. PKK buna rağmen 2012'de Silvan saldırısını gerçekleştirdi. Öcalan, Devrimci Halk Savaşı başlattığını duyurdu. BDP Demokratik Özerklik söylemine sarılmaya başladı. Bu süreçte devlet ile PKK arasında son otuz yılın en şiddetli çatışmaları oldu. PKK da çok ciddi kayıplar verdi.

Öcalan, kendisi için yapılan açlık eylemini durdurarak hem güç gösterisi yaptı hem de çözüm için aktör olduğunu gösterdi. Çözüm sürecinin esas başlangıcı da bu olay sayılır. Diyarbakır'da Nevroz kutlamalarında okunan bildirisi ile de çözüm için PKK'yı bile karşısına alabileceğini gösterdi çünkü bildirinin ana vurgusu olan "kardeşlik" ve bin yıllık Türk-Kürt birlikteliği PKK ve BDP'nin kabul edebileceği şeyler değildi.Çözüm süreci şu anda da handikaplarla birlikte devam ediyor. Öcalan ve Erdoğan devam ettirmekte kararlı davranıyorlar.

Çözüm süreci hazırlık sürecindeki eksiklikler

İlk olarak alt yapı oluşturulmadan sürece girildi; medya ve sosyal alt yapı kurulmadı. Kürt sosyolojisi derinlikli okunamadı. Yüzyıllık travmatik sürecin sonucu olarak değişen kürt sosyolojisinin patolojik durumu göz ardı edildi. Kürdistan sosyolojisi uzun travmatik bir süreç sonunda patolojik hale geldi.

Çözümün sosyal ayakları oluşturulmadı.  Akil adamlar bile zorlukla kabul edildi. Aynı şekilde örgüt çatışma sonrası döneme hazırlanırken devlet bunu fark etmedi. Hükümetin çözüm sonrası Kürdistan' da nasıl bir sosyoloji ve siyasal yapının oluşacağına dair beklenti ve tasavvuru nedir ve ne tür tedbirler alınıyor ve ne tür politikalar uygulanıyor bilmiyoruz. Görünen o ki ciddi bir hazırlık söz konusu değil.

Kürt halkı üzerinde ki PKK etkisi ve güçlü nüfuzu doğru kavranamadı ve bu olgu göz ardı edildi. PKK, hiçbir ahlaki bağlayıcılığı olmayan aynı zamanda ilklerle de bağlı olmayan problemli bir muhatap olduğu hesaba katılmadı.

Kürt sorunu ile PKK olguları tefrik edilmedi. Bunun neticesinde PKK dışında değerlendirilmesi gereken Kürtlerin hakları PKK ile pazarlığın malzemesi kılındı. Tek muhatap olarak PKK kabul edildi ve daha masada hükümet ile aynı frekanstaki yapılara yer verilmedi.

Bugüne kadar neredeyse on yıldır aralıksız devam eden dernek, parti ve işyerlerini kundaklama hadiseleri hakkında ciddi soruşturmalar yürütülmedi ve belki birçoğu hakkında dava bile açılmadı.

Hükümet, attığı olumlu adımlara sahip çıkmadığı için örgüt hem kazanımları hem de süreci sahiplendi. Hükümet süreci ve hakları vermeye PKK tarafından zorlanıyor görüntüsü oluştu.

Kürt/PKK milliyetçiliğin bölgede hızla yayılması karşısında tedbir alınamadı. Süreci yürütürken bölgedeki siyasetçi ve bürokrat seçiminde çok zayıf kaldı.

6-8 Ekim olayları ve çözüm sürecine etkisi

Olayların sebebi:

Örgüt normalleşme korkusu yaşıyor. Silahsızlanma sonrası sürece hazırlanıyor. Kendi iktidarını tesis ve derinleştirme ve bunu fiili bir durum olarak masaya koymaya çalışıyor.

6-7 Ekim olaylarının nedeni bölgedeki PKK dışı örgütlü muhalefet potansiyelini bölgede tecrit etmek bölgeyi muhalefetsizleştirmek. Yüksekova modelini yaygınlaştırmak. Pazarlığı kızıştırmak.

Örgüt içinde çözümü istemeyen odakların çözümü akamete uğratmak istemesi (komplo teorisi olarak) Bingöl 33 asker, Silvan, Reşadiye, Paris, Habur vs… PKK içindeki Ankara Grubu gibi Kürt Kemalistler çözümün AK parti eliyle gerçekleşmesini istemiyor.

Çözüm sürecini nasıl etkiler?

Çözüm sürecini 6-7 Ekim hadiseleri üzerinden okumak ve keskin değerlendrmeler yapmak doğru değil. Bu olaylar ne ilk ne de son olacak. Fakat son hadise fazlasıyla cüretkardı. Çözüm süreci başladığından bugüne o kadar çok badireler atlattı ki; bu da onlardan biri ve kesinlikle aşılır.

Muhatap almanın, muhatabı toplum nezdinde (özellikle de Kürdistan halkı nezdinde) meşrulaştırıcı bir yanı var. PKK meşrulaşıyorsa İslami gruplar ve diğer gruplarda muhatap alınarak meşrulaşmalıydı. Muhatabın çoğullaşması PKK'nin hem Kürtlerin yegane temsilcisi olma iddiasını boşa çıkarır hem de masadan barış ve çözüm iradesi daha güçlü ortaya çıkar.  

Kürt   Meselesine Müslümanca Yaklaşım

Yüce Allah biz Müslümanlara yeryüzünde adil şahitler olarak hakkı ayakta tutma misyonu vermiş. Bu nedenle;

- Adaleti istemeli, adalet temelli talepleri desteklemeliyiz.

- Mazlumdan yana olmalı, zalime karşı durmalıyız.

- Adil şahitler olarak hakkı ayakta tutmalı; arzın, ekinin ve neslin ifsadına karşı ıslahtan yana olmalıyız.

Peki, bu ölçü kişiden kişiye, mazlumdan mazluma; muhatabın etnik, dini ve ideoloji kimliğine göre değişir mi?

Asla değişmez. Adalet herkes için istenmeli. Mazlumun hakkını savunmakla, mazlumun ideolojisini savunmak ayrı şeylerdir. Örnek olarak; bir ülkücünün hakkını savunmakla, ülkücülüğü, bir Yahudi'nin hakkını savunmakla Yahudiliği savunmak aynı şey değildir.

Seminer sorulan soruların cevaplanması ile son buldu.

Etkinlikler Haberleri

Akhisar Özgür-Der'den Kur'an öğrencilerine ziyaret
Akhisar’da "Aklın diktatörlüğü: Kemalizm" konuşuldu
Akhisar’da ''Muhafazarlık ve İslam” konuşuldu
Akhisar Özgür-Der’den Kur’an kursu öğrencilerine destek
Toplumsal kimlik ve hayat tarzlarında bulanıklaşma