Nurcan Büyük “Aksa Tufanı ve Gazze'den Çıkarılacak Dersler'' konulu programda müslümanların gösterdiği direniş ve mücadelenin önemine değindi.
Büyük özetle şunları anlattı:
“Aksa Tufanı hiç kuşkusuz pek çok şeyi ortaya çıkarmış, netleştirmiştir. Öncelikle savaşın, mücadelenin güçten, silahlardan da önce iradeyle yürütüldüğünü göstermiştir. Filistin halkının bir açık hava hapishanesinde adeta yavaş ölüme mahkûm edildiği Gazze’de her türlü imkansızlığa, kuşatılmışlığa karşı mücahitlerin adeta tırnaklarıyla kazıyarak geliştirdikleri operasyon kabiliyeti düşmanı dehşete düşürürken, dostlara ümit ve azim kazandırmıştır.
Aksa Tufanı Siyonistlerin çok güçlü, neredeyse yenilmez bir güç oldukları iddiasını yerle bir etmiştir. Unutulmasın ki zalimlerin en büyük silahları güçlülük, yenilmezlik, üstünlük imajıdır. Oysa bu bir savaş taktiğidir. Propaganda aracıdır. Elbette küresel sistemin sınırsız desteğine sahip Siyonist işgal güçlerinin güçlü olduğunu inkar etmiyoruz ama bu asla yenilmeyecekleri anlamına gelmiyor. Yeter ki isteyelim, cehd edelim, Rabbimize tevekkül edelim. Kadiri Mutlak olanın sadece O olduğunu unutmayalım. İşte El-Kassam mücahitleri 7 Ekim günü gerçekleştirdikleri kapsamlı eylemle bu hakikati tüm dünyaya göstermiştir.
Gazze direnişi bırakın büyükleri, çocukların bile İsrail saldırıları karşısında dik duruşu ve özgüveni, buna mukabil takdir-i ilahiye teslimiyeti ve adanmışlığı, direniş azmi ve ölümle kurdukları ilişki biçimi yaşananları takip eden dünya halklarını şaşkına çevirdi. Dünyanın dört bir yanında gayrimüslimleri İslam’ı araştırmaya ve materyalist hayat tarzlarını sorgulamaya sevk ederken, bizlere de müminliğin belli ibadetleri, emirleri ve nehiyleri ifadan ibaret olmadığını, İslam’ın bambaşka bir anlam dünyası, değerler sistemi ve hayat felsefesi ürettiğini, bunu unutup küreselleşmenin ve tüketim kültürünün cazibesine kapıldığımızdan İslam algımızın özden kopuk şekilcilikten ibaret kaldığını hatırlattı, hatta imanımızı sorgulattı.
İslam’ın ayetler ve hadislerle üretmeyi hedeflediği insan modeli, abluka altında dünyadan tecrit edilen Gazze’de karşımıza çıkıverdi. Başka türlü bir hayatın mümkün, hatta daha anlamlı olabileceğini düşündürdü. Gazze örneği, İslam’ın 21. yüzyılda da yaşanabileceğini gösterdi. Hakiki imanın ve Allah’a teslimiyetin ne demek olduğunu, bütün ailesini yitiren Gazze’nin yetim ve öksüz çocukları da, yavrularını metanetle toprağa gömen ebeveynler de dünyaya öğretti.
Gazze demokrasi, insan hakları, hürriyet ve adalet dersi veren Batı yönetimlerinin ikiyüzlülüğünü bir kez daha ifşa etti. Hür ve insanca yaşamak ve adalet için Batı’ya koşanlarımıza, Batılı değerlere sadece beyaz Batılıların ve kendilerine tam anlamıyla boyun eğen Doğuluların layık görüldüğünü gösterdi. Yine rejimler ile halklar arasındaki farklılıkları, halkların da kendi içindeki çeşitliliği gözler önüne serdi. Kimin vicdan sahibi, kimin çıkarcı olduğunu ortaya dökerek safları berraklaştırdı. Dünya sokakları vicdanlılığın, insaniliğin ve ahlakiliğin belli bir dine, ırka veya millete mahsus olmadığına ve yine hiçbir kesimin Filistin davasını tekeline alamayacağına ayna tuttu.
Gazze direnişi haysiyet ve onur kavramlarını öne çıkardı. Bu direnişi ve mücadeleyi bu bakışla değerlendirmeli bizlerde buna göre davranmalı ve güçlülere değil hakka göre yaşamalı direnişi güçlendirmek için elimizden geleni yapmalıyız...Program sorulan soruların cevaplanması ile son buldu...