Kayan Kur'an'da Rasul'ün örnekliği ve Görevi başlıklı sunumunda özetle şunları anlattı:
Kutlu Doğum haftası vesilesi ile toplumumuzda Hz. Peygamber gündeme gelmekte ancak çok eksik ve yanlış bir şekilde tanıtılmaya çalışılmaktadır. Parçacı yaklaşımlar sonucu Rasul'ün bir özelliği öne çıkarılıp diğer özellikleri hiç yokmuş gibi davranılıyor. Kültürel etkinlikler bağlamında seküler, hümaniter, liberal bir peygamber teması alttan alta işleniyor. Ya da "ılımlı" bir peygamber imajı çiziliyor. Elinden kılıcı alınmış, zırhı çıkarılmış, Kitab'ın tamamını gündeme getirmeyen, uyuşumcu, herkesle barışık edilgen bir peygamber profili çiziliyor. Evet, statüko ile sorunu olmayan, sorgulamayan, itiraz etmeyen barışçıl bir peygamber sanki daha çok kabul görüyor. Tabii ki; böyle bir yaklaşım peygamberden kopuş demektir. Ortada merasimlere boğulan üstü örtülen bir peygamber olgusu ile karşı karşıyayız. Kimi O'nun misyonunu göğe yükselterek, kimi de toprağa gömerek rahatlamanın yolunu seçiyor. Evet, O'nu insanüstüleştirerek, yani melekleştirerek güzel örnekliğinin yüklediği yükümlülükten sıyrılabileceklerini sanıyorlar. O'nu olduğu gibi kabul edip, uymak yerine O'na bir takım şeyleri yakıştırıp veya kendi ön kabullerini O'na söyletmek yoluna gidiyorlar. Peygamber'in belirlediği çerçevede hayatlarını düzenlemeleri gerekenler, bu gün Peygambere alan belirlemeye yelteniyorlar. Hayatın neresinde, ne kadar söz sahibi olacağına onlar karar vermeye kalkışıyorlar. O'nu sadece mabedlerde tutmak veya vicdanlara itmek istiyorlar. Ya da sadece hatıralarda yaşayan efsane bir kişilik kılmak istiyorlar.
O (sav) yeryüzünün "barış"ını hedeflediği gibi bunun ancak "direniş" ile mümkün olabileceğini de gösteriyordu... "Ahlak"çı vurgu yaparken, "ahkam'ı atlamıyordu... Dünyanın en "merhamet"li yüreğini taşıyan o eşsiz örnek "adalet'ten kıl kadar sapmıyordu. Alemlere "rahmet" olduğundan kuşku yoktu, ama "savaş"larda en önde olmayı ihmal etmiyordu. Sürekli güzel "öğüt'lerde bulunurken, "özgürlük" mücadelesinde bedel ödemenin gerektiğini gösteriyordu. "Sevgi ve şefkat" dağıtırken sırası geldiğinde "hesap sormayı" da es geçmiyordu... Hz. Muhammed ahlakı sadece kendi şahsında tutmadı, bir ahlak ordusu yetiştirdi. Ahlakı toplumsallaştırdı. O'nunki salt bir ahlak öğretisi değildi. Ahlakın ete-kemiğe bürünmüş haliydi. Vahiy o'na iniyor, o'nda ahlaka dönüşüp topluma hayat veriyordu. O'nun ahlak mektebinden geçenlerin nasıl yıldızlaştıklarını biliyoruz.
O şunu öğretiyordu, ahlakı oluşturmayan toplumsal hareketler çözülmeye ve çökmeye mahkumdur. Hayatlarında ahlaki değerleri içselleştirememiş, oluşum ve toplumlar savrulmaktan kurtulamazlar.
Bunları ifade ederken Hz. Peygamberi sadece bir ahlak peygamberi olarak tanımlamak ciddi bir yanılgıdır. O (sav) ahlakı önemsediği kadar ahkamı da öne çıkarıyordu. İslam'ın bütünlüğünden koparılan bir ahlak vurgusu hayati bir yanlıştır. Ahlak vahyin bütünlüğü içinde yerine oturur ve anlam kazanır, beklenen sonuçları o zaman verir. Rasül aynı zamanda El-Emin ve el- Emir'dir. Mekke'den hicret ederken düşmanlarının emanetlerini verecek kadar emin ölüm yatağında islam ordusuna verdiği görevle ilgili yürüyün emrini veren bir peygamberdi.
Son olarak Rasul'ün örnekliğinde bir hayat için zihin ve fikir olarak Kur'an'dan, pratik olarak Sünnet'ten, aile hayatında Ehl-i beyt'ten ve mücadele örnekliği açısındanda siyerden beslenirsek sağlıklı bir perspektif geliştirebiliriz.
Kayan Arakan müslümanlarının yaşadığı sıkıntıları ve zorlukları anlatarak konuşmasını bitirdi.