Akhisar'da "İmametten, Saltanata" Semineri

Akhisar Özgür-Der temsilciliğinde düzenlenen alternatif eğitim programlarında bu hafta ''İmametin /Hilafetin saltanata Dönüşmesi'' başlıklı konu Akhisar Özgür-Der'den Aziz Karaboğa tarafından sunuldu.

Aziz Karaboğa özetle şunları anlattı:

''İslam tarihinin hemen hemen tüm alim ve düşünürlerinin kırılma noktası olarak kabul ettikleri saltanatlaşma olayı, öncesi ve sonrası objektif, mantıklı ve tutarlı bir gözden geçirilmeye muhtaçtır. Çünkü özellikle sünni düşüncede iyi taraflar zikredilmiş, kötü taraflar gözden kaçırılmıştır. İslam tarihi hatasız değildir. Çünkü o tarihin aktörleri Müslümanlar, sahabeler insan olmaları hasebi ile hata ve yanlışlıklar yapabilirdi. Bizim yaptığımız bir diğer hata ise oturduğumuz yerden ve bulunduğumuz zaman diliminden, filmin sonunu seyretmiş kişiler olarak kolay ve üstten değerlendirmeler yapmak, olayların kendi şartlarını ve durumlarını gözden kaçırmaktır.

Hilâfetin lûgat mânâsı, birinin yerine geçmek, arkasından gelmek ve temsil etmektir. Bir fıkıh terimi olarak hilâfet, İslâm toplumumun ve devletinin başkanlığını ifade etmektedir. Aynı mânâda "imâret" ve "imâmet" terimleri de kullanılmaktadır.

Allah'ın rızasına uygun yönetim tüm Müslümanların sorumluğundadır. Fertler teker teker bu sorumluğu yürütemeyeceğinden ehil bir kişiyi seçerler. Bu seçim beyat yolu ile yapılır ve en ehil kişi seçilir.

Halife seçme yöntemleri

1. Müzakere, tartışma ve değerlendirme yoluyla adaylar elenerek bire indirilir ve ona bey'at edilir.

2. Adaylar kendi aralarında konuşarak feragât edenler çekilir, geriye bir aday kalırsa ona bey'at edilir. Birden fazla aday kalırsa kendi aralarında, hakemlik, kur'a vb. ile aday sayısını bire indirirler ve ona bey'at edilir.

3. Ümmetin çoğu (veya temsilcilerin çoğu) kime daha çok oy vermiş (bey'at etmişlerse) o halîfe olur, diğeri talebinden vazgeçerek birincisine bey'at eder.

İlk dört halife bu yollar kullanılarak seçilmiştir. Bunlarda seçimle başa gelmişler, istişare ile karar vermişler ve beytülmalı bir emanet olarak görmüşlerdir. Halîfe ümmetin rızâsı ile iktidara gelir ve iktidarda kalır. Halîfe olma vasıfları devam ettiği ve görevini uygun bir şekilde yürüttüğü müddetçe iktidarda kalabilir. Halîfenin yerine geçecek olanı belirleme selâhiyeti halîfeye değil, ümmete aittir.

Halifeliğin temel özellikleri:

İlahi kanunun üstünlüğü

Halk arasında adalet

Vatandaşlar arasında eşitlik

Şura

Doğru İşte itaat

İktidara gelmek konusunda istekli olmanın men edilmesi

İyiliği emretmek, kötülükten menetmek.

Halife seçiminde samimi olan, ahlaklı, idarecilik vasfı olan ve adaletli olma gibi nitelikler istiyordu. Belki bu Hz. Peygambere yakın bir zaman diliminde geçerli kriter olabilirdi. Tabi İslam coğrafyasının henüz genişlemediği, acemlerin sayısının artmadığı, farklı düşüncelerin ortaya çıkmadığı bir zaman diliminde idi. Ancak Müslümanların samimiyet ve ahlak dışında özellikle Müslümanların halife seçimi konusunda daha objektif kriterler de ortaya koyması gerekiyordu.

Müslümanların din konusundaki samimiyetleri idare ve yönetim acısından yeterli olmadığını belki de Hz. Osman ile görmüş olduk. Ahlakı ile övülen ve cennetle müjdelenen birinin şura ve biyat ile geldiği halifelik konumunda çok başarılı olduğunu söylemek yanlış olur. Hz. Osman İslam konusunda belki çok samimiydi. Ahlaklıydı, ama idareciliği İslam tarihinde büyük yaralar açmıştı.

Hz. OSMAN DÖNEMİ VE SORUNLARIN BAŞLAMASI

Osman döneminde Ümeyye oğullarından bazılarına devletin para ve arsasının verilmesi, buna karşılık sahabeden bazılarının maaşlarının kesilmesi, peygamberin sürgüne gönderdiklerinin geri getirilmesi ve valilerin içki vs işleri şikayet konusu olmuştur. Hz. Osman'ın evinin kuşatıldığı zaman Mervan'ın kuşatanlara "siz bizim elimizdeki idareyi ele geçirmek için geldiniz" sözü aslında halifeliği nasıl ve ne şekilde sahiplendiğini göstermektedir. Yine Muaviye Hz. Osman'ı kurtarmak için gönderdiği kuvvetleri Medine dışında tutması, adeta Hz. Osman'ın öldürülmesini beklemesi bazı tarihçiler tarafından farklı algılanmıştır. Böylece iktidarı ele geçirme fırsatı doğacaktı.

Hz. Osman ve sonrası bozulmanın sebepleri Hz. Peygamberin vefatından sonra kabilecilik taassubu yeniden hortladı. Hz. Osman zamanında iş başına gelmiş kişilerden çoğu "tulaka" yanı Mekke'nin fethinden sonra af dileyerek Müslüman olan kişilerdi. Yetkin sahabeler varken bunların atanmalarını sahabenin bir kısmı hazmedemiyordu. Bu kişileri İslamı tam olarak özümsemiş ya da kabul etmiş kişiler değillerdi. Peygamberin eğitiminden geçmişte değillerdi. Hz. Osman devrinde iki önemli şey ilerde olabilecekleri haberdar ediyordu. Bunlardan birincisi Muaviye gibi birisinin Şam valiliğinde uzun bir müddet tutulmuş olması idi. İkincisi ise Mervan bir Hakemin halkın tepkilerine rağmen Halifenin katipliğine getirilmesi idi. Tepkilerin çoğalması son olarak Hz. Osman'ın öldürülmesine kadar vardı. Ondan sonra Hz. Ali halife seçilmiştir.

Hz. Ali ilk dönemlerinde biat etmeyenler ile bazı valilerin azledilmesi ile uğraşmak zorunda kaldı. Emeviler ise güçlü oldukları Muaviye'nin vali olduğu Şam'a kaçmayı tercih etmişlerdi. Emevilerden önde gelenleri biyata davet edildiklerinde Hz. Ali tarafından Bedirde öldürülen akrabalarını bahane ederek biyat etmiyorlardı. Yine bazı büyük sahabeler Hz. Ali'ye biyat etmede çekingen davrandılar. Yine Hz. Osman'ın kan davası ortaya atılması onu zor durumlara düşürdü.

Cemel savaşı ve bu savaşta Hz. Ali ile başta Hz. Ayşe olmak üzere bazı sahabelerin birbirleri ile savaşmaları Müslümanlar arasında ki fitnenin ve ayrılıkların önemli sebeblerinden biri olmuştur. Halifeliğin saltanata dönülmesinde Muaviye kilit şahsiyetti.

MUAVIYE KİMDİR?

Muaviye'nin babası Ebu Sufyan Mekke'nin fethinde Müslüman olmuştur. Abbas'ın aracılığı ile Hz. Peygamberden eman dilemiştir. O zamanlarda Ebu Süfyan'ın Abbas'a söylediği "kardeşinin oğlunun mülk ve saltanatı ne kadar büyükmüş" sözü ailenin düşünce yapısını ele veriyordu. Muaviye ve babası ganimetlerden kalpleri İslam'a ısındırılacaklara ayrılan kısımdan pay almışlardı.

Muaviye, döneminde, Hz. Ali hakkında kötü söz söylemek, lanet okumak için fermanlar yayınladı. Ganimet mallarının dağılımında Kur'an ve sünnete muhalif uygulamalar yaptı. Valilerini kanundan üstün görüyordu ve valiler de kanunlara uymuyordu.

SIFFIN SAVAŞI VE HAKEM OLAYI

Hz. Ali ile Sıffın'da karşılaşan Muaviye ordusu yenilmek üzere iken Amr bin As in önerisi ile mızraklarının ucuna kuran ayetleri takıldı. Bu şekilde Hz. Ali ordusu içinde kargaşa çıkarılmak istendi ve bunda başarılı da oldular. Sonuçta Hz. Ali hakem olayına razı edildi. Hakem olayı ise daha sonradan Haricilerin çıkış nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkacaktı. Hakem olayında Muaviye kendi istediği adamı seçerken Hz. Ali'nin teklif ettiği ve güvendiği kişiyi veto ettiler. Onun yerine bir başkası geçti.

Hakemler kararlarını açıklamaları ise bir başka tartışma konusu oldu. Öncelikle katılımcıların huzurunda Hz. Ali'nin hakemi olan Ebu Musa anlaştıkları şekilde her iki kişiyi de yanı Ali ve Muaviye'yi de halifelikten azlettiklerini, yeni bir halife seçilmesine karar kıldıklarını söyledi. Ondan sonra söz alan Amr bin As ise anlaştıklarının muhalifine Hz. Ali'nin hakeminin kendi halife adayını azlettiğini, kendisinin de Hz. Ali'yi azlettiğini, bu durumda Hz. Ali'nin halifeliğinin bittiğini, kendisinin ise Muaviye'yi azletmediğini ve kendisini halife olarak ilan ettiğini söyledi. Amr bin As karşısında bir başarı gösteremeyen Ebu Musa durumu kabullenmek zorunda kaldı.

Amr bin As'ın savaş alanında ki hilesinden sonra masa başında da hilelerle galip gelmesi ve bunun kabullenilmesi Muaviye'ye halifelik kapıları açmış oldu. İbni Kesir Amr bin As'ın hakem olayında ki hilesini bakın nasıl karşılıyor. "Böyle hareket etmekle Amr bin As Müslümanları lidersiz bırakmak istememiştir. Hilafet konusunda halk arasında ki ihtilafları nazara almış, halife seçiminin uzun süreceğini hesaba katarak, Muaviye'yi halife ilan etmiştir" buyuruyor. Böylelikle hilelerle, entrikalarla iş başına gelmeyi meşru göstermiş oluyor. Kim olursa olsun Müslümanların başında birinin olmasının, onun ne şekilde iş başına gelmiş olmasından daha önemli olduğunu söylüyor. Böylelikle fitnenin ortadan kaldırıldığını düşünüyor. Ancak fitne yine katlanarak devam ediyor.

Hz. Ali'nin Hariciler tarafından camide öldürülmesi ise Muaviye'nin önündeki tüm engelleri kaldırmış oldu. Hz. Hasanın Muaviye ile yaptığı anlaşma gereği kendisine belli bir miktar para ödenecek, çevresindekilerinin can ve mal güvenliği sağlanacaktı. Buna karşılık halifelik iddiasından vazgeçiyordu. Bu anlaşma yılına birlik yılı denmiştir.

Muaviye kılıç gücüyle oğlu olan Yezid'i yerine geçirince Müslümanlar buna muhalefet ettiler. Muaviye Hz. Ebubekir'in yaptığı gibi tayinle oğlunu halife yaptığını iddia edip kendini savundu. Küfe halkının talebiyle Hz. Hüseyin küfeye gitmek isterken Yezid tarafından öldürtüldü.

SALTANATA HİZMET EDEN DÜŞÜNCELER

Murcie

Hz. Ali'nin muharebelerinde bazıları tarafsız kalmıştır. Bazen de bir tarafı desteklemiş bazen de diğer tarafı. Müslümanların birbirleri ile muharebe etmelerini son derece büyük günah olarak görüyorlardı. Murcie, insan farzları terk etse hatta büyük günah işlese imandan çıkmaz demişlerdir. Daha ileri giderek kalpte iman olduktan sonra şirk, puta tapıcılık, sözle küfür gibi her şeyi yapabilir söyleyebilir demişlerdir. Bu düşüncelerden dolayı zulüm ve haksızlık rejimleri kendilerine dayanak bulmuş ve zulümlerinde devam etmişlerdir.

Cebriye

Başa gelenlerin Allah'ın kaderi olduğu, bunu değiştirilemeyeceği düşüncesidir. İnsan rüzgarın önünde ki yaprak gibidir. Yaptığını kendi yapmaz demişlerdir. Bu düşüncede Muaviye ve sonra ki iktidar sahiplerinin yaptığı zulüm ve günahların meşrulaştırılması için kullanılmıştır.

İnsanın Allah'ın Halifesi Olması

Halifenin Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olduğuna dair hadisler ve yine halifenin Allah'ın Halifesi olduğu düşüncesi bir noktada iktidardakilerin yaptıklarına karşı bir meşruluk zemini oluşturmuştur. Sultanlar kendilerini sanki Allah'ın iradesi olarak takdim etmişleridir. Bu durum ise İslami bir teokrasi yapmaya götürür. Ancak İslam teokrasi değildir. Allah adına hükmetme, Allah tarafından düzeltilen için söz konusu olabilir. Bu durumda peygamber Allah'ın halifesi olabilir. İnsanlar ise onun kuludur.

Saltanatın Meşrulaştırılmasında Hadislerin Kullanımı

Sünni kaynaklarda çokça zikredilen "Ümmetimde halifelik 30 yıldır. Ondan sonra mülk (saltanat) olacaktır hadisi bazıları tarafından Muaviye ve sonrası saltanat için meşruluk zemini olarak kullanılmak istenmiştir. Tıpkı Hz. Hasan'la Muaviye'nin anlaşma yaptığı yılı "birlik yılı" olarak kabul etmeleri gibi. Sünni düşünce genellikle Muaviye'nin mülk ve gücüne iç savaşa doğru gelişen fitneye son verici bir gelişme olarak bakar. Muaviye'yi devleti birleştiren, sınırları genişleten, güçlendiren bir lider olarak övünmesi genelde ondan öncekilere göre değil, ondan sonrakilere bakarak bunu yapıyordu. Bu noktada Muaviye kendisinden sonrakilere göre daha iyi konumda idi.

SALTANAT SONRASI NELER OLDU?

1.Halife seçiminde uygulanan usul ve kanunlarda değişiklik oldu.

Eskiden kimse beni halife secin demezdi. Kuvvete dayanarak seçilmek istemezdi. İktidarda olan kişiye biyat edilmez, birisine biyat edilince o kişi iktidara gelirdi. Muaviye bir oturumda "benim iktidarımdan hoşlanmadınız, ama ben kılıcımın zoru ile iktidara geldim" demişti.

2.Halifelerin yaşayış şekillerinde değişiklikler oldu. İlk halifelerin sade yaşantıları terk edildi. Kayserler ve Kisralara has hayat sürdüler. Saraylar kurdular. Muhafız alayı oluşturdular. Halk ile halife arasında doğrudan, vasıtasız görüşme imkanları ortadan kalktı. Tabii ki halkın idarecileri kontrol etmesinin önü de kesilmiş oldu.

3.Beytülmal konusunda değişiklikler oldu. Önceleri Beytülmal halkın ve Allah'ın halifeye ya da idareciye emaneti olarak algılanıyordu. Saltanatla beraber beytülmal padişahın özel hazinesine döndü. Kimsenin artık bu hazine konusunda saltanat sahiplerine sual sorma hakkı ortadan kaldırıldı. Müslüman olan gayri müslümlerden cizye alınmaya devam edildi.

4.Fikir hürriyeti son buldu. İyiliği emretmek kötülükten men etmek ten vazgeçildi. Eskiden halifeler kendilerini eleştirmeye acıktı. Kendilerini eleştirenleri ikna ederlerdi. Saltanat sahipleri ise kendileri eleştirenlere hakaret, tehdit, sürgün, işkence ve ölümlerle karşılık verdiler.

5.Adalet zarar gördü. Eskiden biri hakim Allaha karşı mesuldü. Bağımsızdılar. Herkes adalet önünde eşitti. Saltanatla beraber padişahlar adli meselelere müdahale etmeye başladılar. Adli vakalarda nüfus olayı oluşmaya başladı. Bu yüzden bazı alimler hakimliği kabul etmekten ve bu oyunlara alet olmaktan çekindiler. Kanun üstünlüğü son buldu. Kanunları çiğnemekten geri durmadılar.

6.İstişare ortadan kaldırıldı. Eskiden halifelerin istişare heyetleri vardı. Saltanatla beraber şahsi uygulamalar başladı.

7.Irkçılık ve Kavmiyetçilik Arttı. Ümeyyeoğulları iktidara gelince arap milliyetçiliği yaptılar. Arap olmayanlara karşı farklı uygulamalar yaptılar. Abbasiler iktidara gelince tersi oldu.

8.Cahiliye adetleri yeniden uygulanmaya başladı. Özellikle ölülere karşı hürmetsizlik, saygısızlıklar, muhaliflerin ölülerine karşı yaygın şekilde yapılmaya başlandı.

9.Cihat kurumsallaştı. Düzenli ordu kurularak cihad artık bu ordunun görevi haline geldi. Bu saltanatında işine geldi. Çünkü iktidarın kaynağı halktı. Halka karşı bir güç yoktu. Halk idareyi kontrol de ediyordu. Düzenli ordu ile saltanat halka dayanmak yerine bu askeri güce dayandı. Tabii ki saltanatın devamı için paraya ihtiyaç vardı.

10.Müslümanlar arasında mezhep ihtilafları başladı. Halifeliğin saltanata dönüşmesinden sonra Müslümanlar arasında bir takım mezhep farklılıkları oluştu. Bunlar birleşerek fırka ve mezhepleri oluşturdu. Meseleleri çözmek suretiyle farklılıkları ortadan bir organında olmayışı bu duruma katkıda bulundu. Kufe fırkaların merkezi konumunda idi. Çünkü Cemel, Sıffın, Nehrivan savaşları Kufe'ye yakındı.

11.İslam ve din iktidarın bekası için kullanılır hale getirildi. Saltanat sahipleri saray ulaması oluşturmak için kesenin ağzını açtılar. Bazı alim denen kişilere maaşlar bağlandı. Saray ulaması olmak istemeyenlere işkenceler uygulandı. Tabii ki Ebu Hanife gibi imamlar saltanata karşı mücadele ettiler. Bu yolda şehit edildiler.

12.Din ile devletin ayrışması yanı laik yönetimleri yolu açıldı. Muaviye'nin kazanması aslında İslam'da laik-seküler düşüncelerinde bir bakıma temeli olmuştur. İnsanların devlet yönetimi ile kendi özel yaşantıları arasında ki bağı koparmaları, iktidarında yönetim ile İslam'ın hükümdarlığını ayırması Saltanatın Müslümanların zihnine soktuğu kötü bir nüvedir.

13.Müslümanlar ferd ve örgütsüz olmaya, pasif ve kaderine razı olmaya itildi. Saltanat döneminde mücadele verenler olduğu gibi bu noktada halk ve bazı sahabe bir kenara çekilmeyi yeğledi. Fitneden uzak kalmanın erdemlerinden bahsedilir oldu. Siyasi mücadelenin İslami yaşantıya zarar verdiği fikri işlenmeye başlandı. İnsanlar fertleşti. Zulüm karşısında susmanın erdemliğinden dem vuruldu.

Ömer bin Abdullaziz devri zulüm saltanatı içerisinde bir soluklanma imkanı oldu. Adaleti ve atalarını yanlış uygulamalarını bırakması ile hayırlı işler yaptı. Halifeliğinin kısa sürmesi onun belki de daha fazla işler yapmasına engel oldu.''

Seminer programı sorulan sorulara cevap verilmesi ve yapılan katkılardan sonra sona erdi.

Etkinlikler Haberleri

“Aksa Tufanı ve Gazze'den çıkarılacak dersler''
Akhisar Özgür-Der'den Kur'an öğrencilerine ziyaret
Akhisar’da "Aklın diktatörlüğü: Kemalizm" konuşuldu
Akhisar’da ''Muhafazarlık ve İslam” konuşuldu
Akhisar Özgür-Der’den Kur’an kursu öğrencilerine destek