Kenan Alpay Hz. Yusuf peygamberin hayatını ve mücadelesini anlattığı konuşmasına Kur'an-ı Kerim'de kıssaları anlatılan resuller içinde, hayatı, bir sure içerisinde ayrıntılarıyla muhataplara aktarılan tek peygamberin Hz. Yusuf olduğunu vurgulayarak başladı. Konu hakkında Mevdudi'nin tefsirinden ve yakında yayınlanmış olan M. İslamoğlu'nun Kur'an Surelerinin Kimliği isimli eserinden yararlandığını belirten Alpay surenin Hz. Muhammed'in siretinin 10. yılında Taif'e gittiği dönemlerde nazil olduğunu belirtti. Bu arka planla bakıldığında surenin nuzül sebebinin Hz. Muhammed'in gönlünü pekiştirmek sabreder mücadelesinde sabetkar olursa Hz. Yusuf gibi iktidara geleceğinin haber verilmesi olduğunu söyledi. Alpay konu hakkında özetle şunları anlattı:
"Andolsun ki, Yusuf ve kardeşlerinin kıssasında ilgi duyan herkes için ibretler vardır."
"Biz, bu Kuran'ı vahiy etmekle sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Sen ondan önce (bu kıssayı) bilmeyenlerden idin." (12/3)
Yusuf peygamberi anlamak için onun Kuran'da anlatılan nesebini de bilmek lazımdır. Çünkü o, İbrahim (a) gibi bir peygamberin soyundan gelen ve bu soyda kesintisiz olarak dedesi İshak (a) ve babası Yakup'un (a) da resul olduğu bir sülaleye sahip olan, bu veçhesiyle nevi şahsına münhasır bir resuldür.
Yakup (a)'un on iki oğlu vardı. Bunlardan ikisi, Yusuf ve Tevrat'ta 'Benyamin" diye isimlendirilen küçük kardeşi, diğer on kardeşle, baba bir anaları ayrı kardeştiler. Kur'an bunu şöyle ifade ediyor: "(Kardeşleri) demişlerdi ki: "Yusuf ve kardeşi, babamıza bizden daha sevgilidir." (12/8)
"(Yakub) böylece Rabb'in seni seçecek ve sana "te'vil el-ehadis"i öğretecek. Daha önce, ataların İbrahim'e ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakup soyuna da nimetini tamamlayacaktır." (12/6)
Yusuf suresindeki bu ayetten de anlaşıldığı gibi, Kuran'da Yakub peygamberin, Yusuf'u (a) diğer kardeşlerinden daha çok sevmesinin nedeni olarak, Yusuf hakkında Allah'tan vahiy ile bilgi alması anlatılmaktadır.
"Bir zamanlar Yusuf, babasına; "Babacığım! Rüyamda on bir yıldızın, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm." demişti." "Babası dedi ki: "Ey oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, Yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır." (12/5-6)
Yakup'un (a) vahiy ile kendisi-ne bildirilen bilgiden dolayı, Yusuf'a gördüğü rüyayı anlatmaması ikazına rağmen, Yusuf'un bu rüyayı anlatması neticesi Şeytan, kolladığı fırsatı yakalamış ve kardeşlerinin, Yusuf aleyhinde kötü düşünceler üretmesini sağlamıştı. "Zira Şeytan benimle kardeşlerimin arasına fitne soktuktan sonra.."(12/100)
Şeytan'ın fitnesi ile ilgili olarak, kıssanın bitiminde Yusuf peygamberin ağzından Şeytanın nifakıyla kardeşlerin arasının bozulduğunun bir kez daha tespiti yapılmaktadır. "Demişlerdi ki: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz bir cemaatiz. Babamız açık bir yanlışlık içindedir." "Yusuf'u öldürün ya da onu bir yere bırakın da babanızın yüzü yalnız size kalsın. Ondan sonra da iyi bir topluluk olursunuz." (12/8-9)
Babaları Yakup'un nezdinde daha sevgili olmak isteyen on kardeş, Yusuf'u öldürmeye karar verirler. Ancak içlerinden biri, Yusuf'un öldürülmemesini, onun kuyuya atılmasını teklif eder. Böylece Yusuf öldürülmemiş, ancak bu tuzakla babalarından uzaklaştırılmış oluyordu.
Kervandakiler ise, köleliğin cari olduğu o asırda bir köle bulmanın sevinciyle Yusuf'u satmak üzere yanlarına alırlar. Mısır'a vardıklarında onu az bir fiyata satarlar. Böylece ne olduğunu anlamadıkları, ancak şüphe içinde oldukları bu olayı kendi açılarından bitirmiş olurlar. Yusuf'un kardeşleri ise, Yusuf'un giysisine bulaştırdıkları bir kan vasıtasıyla babalarını, Yusuf'u kendileri oynarken kurt'un yediğine inandırırlar.
"Ey babamız! Yusuf'u eşyamızın yanında bırakıp yarışmaya gitmiştik, bu arada onu kurt yemiş. Biz ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmayacaksın" dediler.
"Onun başka bir kana bulanmış gömleğini getirdiklerinde babaları: "Anlaşılan nefsiniz sizi kötü bir işe sürüklemiş. Artık bana güzelce sabretmek düşüyor." dedi." (12/17-18)
Yakup peygamberin bu ayette geçen sözleri, Yusuf'un öldüğüne inanmaktan çok, vahiy ile kendisi-ne bildirildiğini anladığımız bilgi ile Yusuf (a) hakkında Allah'ın takdirinin tezahür etmeye başladığının delaleti olarak olayı sabırla karşıladığını anlamaktayız."O Yakup) kendisine öğrettiğimiz bir bilgiye sahipti." (12/68)
"Bir kervan geldi, sucularını kuyuya gönderdiler. Sucu kovasını sarkıtınca: "Müjde! Bir oğlan çocuğu dedi. Onu satmak üzere yanlarında götürdüler. Oysa Allah yaptıklarını görmekteydi. Onu kendisine rağbet etmeyerek, ucuz bir fiyata, bir kaç dirheme sattılar." (12/19-20)
Kardeşlerinin hasedi ile başlayan uzun bir serüvende, ilk durağı Mısır olmuştu, Yusuf'un; Filistin'in bir yöresinde atıldığı kuyudan başlayan yolculuğu, köle olarak Mısır'da bir yöneticiye satılmasına yolaçmıştı. Yusuf'u köle olarak satın alan Mısırlı yöneticinin niyetini Allah şöyle açıklıyor: "Mısır'da onu satın alan kimse, karısına: "Ona iyi bak, belki bize faydası dokunur veya evlat ediniriz" dedi." (12/21)
Evet, Yusuf'u satın alan yönetici çocuğunun olmaması sebebiyle onu evlat edinme gibi bir gayeyle Yusuf'u satın almıştı."Böylece olayların yorumunu öğretmek için Yusuf'u oraya yerleştirdik. Allah, dilediğini yapar, fakat insanların Çoğu anlamaz." (12/21)
Herkesin hesapları vardı. Yakup, Yusuf'ta gelecek görmüş, onu kardeşlerinden korumaya çalışmıştı. Kardeşleri, babalarına daha sevimli olmak için Yusuf'a tuzak kurmuşlar ve ondan kurtulmayı amaçlamışlardı. Kervan sahipleri kuyuda buldukları Yusuf'tan çekinerek daha değerli olmasına rağmen az bir fiyata satmışlardı. Ve en son olarak Aziz, onu kendisine evlat edinme amacıyla satın almıştı. Ancak olaylara hükmeden Allah'tı ve Allah tüm hesap yapanların üstünde hesap yapandı.
Satın alınarak köle yapılan Yusuf, Mısır'da yıllarca Aziz'e ve karısına hizmet etmişti. Yıllar çabucak geçmiş ve artık o bir delikanlı olmuştu. Sonunda Allah ona resullük vermiş ve onu tebliğ ile vazifelendirmişti."Olgunlaşınca, ona hüküm ve ilim verdik." (12/22)
Her peygamber gibi Yusuf da resullükle vazifelendirildiği toplumun, tanınan ve hatta güvenilen bir ferdi olarak peygamberliğe muhatap olmuştur. Çünkü küçük bir çocukken Mısır'a gelen Yusuf (a) yıllarca Mısırlılar arasında kalmış, hem Mısır toplumunun yapısına vakıf olmuş hem de onlarca bilinen, tanınan biri olmuştu.
Yusuf'un büyüyüp, yakışıklı bir delikanlı olması, Aziz'in karısının nezdinde olumsuz bir etki yaparak, ona cinsi yönden meyletmesine yol açar. Ve Yusuf'a bir tuzak kurarak ağına düşürmeye çalışır. "Kaldığı evin hanımı onunla olmak istedi. Kapıları kilitleyip: "Gelsene" dedi. Yusuf: "Allah'a sığınırım. Rabbim bana iyi baktı. Zalimler asla iflah olmaz" dedi." "Gerçekten kadın onu arzulamıştı. Rabbinin işaretini görmeseydi Yusuf da onu arzulayacaktı. Böylece onu kötülükten ve fuhuştan alıkoyduk. Çünkü o, bizim muhlis kullarımızdandı." (12/23-24)
Yusuf (a) 22. ayette anlatılan, resullük vazifesini almamış olsaydı; (Rabbi'nin burhanını görmemiş olsaydı) o zaman o da kadına meyledecekti. Yusuf (a) bunu Kuran'da şöyle beyan ediyor:"Yine de nefsimi temize çıkarmak niyetinde değilim. Rabbimin merhamet etmesi müstesna, nefis daima kötülüğe teşvik eder. Doğrusu Rabbim çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir." (12/53)
"Kapıya koştular. Kadın, Yusuf'un gömleğini arkasından yırttı. Kapının önünde kadının kocasıyla karşılaştılar. Kadın: "Eşine kötülük yapmak isteyen bir kimsenin cezası, hapsedilmekten veya can yakıcı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir? dedi." (12/25)
Bu ayette tipik bir iftira olayıyla karşı karşıyayız. Olayda biri kadın diğeri erkek iki şahıs vardır ve evde yalnızdırlar. Aziz'in karısı kendisini savunmaya başlamıştır. Yusuf (a)'a iftira ederek... Yusuf da kendini savunmaktadır:"Yusuf: "O benimle olmak istedi" dedi." (12/26) "Kadının ailesinden bir şahit: "Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, erkek yalancıdır. Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylüyor, erkek doğrudur" dedi. Adam gömleğin arkadan yırtıldığını görünce, dedi ki: "Bu sizin tuzaklarınızdan biri. Çünkü sizin tuzaklarınız pek yamandır." (12/26-28)
Kıssanın bu bölümünde: Meydana gelen olaylarda hukuki olarak aranacak şeylerin başında delilin geldiği ve bunun önemi anlatılır. Şahidin de hukuki olarak gerekliliğine ve önemine vurgulama yapılmaktadır Muhakemede şahitliğin önemli bir hukuki norm olduğunu, şahidin de adalet, dürüstlük gibi ilkelerle davranması, aleyhine bile olsa doğruyu beyan etmesi gerektiğine işaret edilmektedir.
Aziz'in karısının, Yusuf'a yaptığı iftiranın sonucunda Yusuf'un aklanması neticesi, Aziz ve karısının olaya hakemlik yapan akrabaları bu olayın kapanması, örtbas edilmesi cihetine giderler:"Yusuf! Sen bu işi kapat. Kadın! Sen de günahlarının bağışlanmasını dile. Çünkü hatalısın."(12/29) Ancak olayın örtbas edilme isteğine rağmen dedikodu sayesinde Mısır'ın bütün sosyetesi, Aziz'in karısının "zinaya meyletme" hadisesini işitir. Sosyetenin işi, birbirlerinin yaptıkları iyi veya kötü işleri sakız gibi çiğnemek olduğuna göre artık bu dedikodunun önünün kesilmesi mümkün değildir."Şehirdeki kadınlar: "Vezirin karısı kölesiyle olmak istemiş. Kadın onun aşkından deliye dönmüş. Biz onu apaçık şaşkınlık içinde görüyoruz." dediler."(12/30)
Tek çarenin olayı açıklamak olduğunu gören vezirin karısı, Mısır sosyetesini oluşturan "ileri gelen"lerin kadınlarına bir davet yaparak evinde toplar."Kadın onların dedikodularını duyunca onları evine çağırdı. Onlara koltuklar hazırladı ve her birine birer bıçak verdi. Yusuf'a "Yanlarına çık" dedi. Kadınlar onu görünce şaşkınlıktan ellerini kestiler ve "Allah'ı tenzih ederiz. Bu insan değil, olsa olsa çok güzel bir melektir" dediler. Kadın: "İşte beni kınadığınız kimse. Ben onunla olmak istedim, fakat o iffetli kalmak istedi. Eğer isteğimi yerine getirmezse, hapse atılacak ve zelil olacak" dedi. "(12/31)
Aziz'in karısının, Yusuf (a) ve kendisinin hakkında sosyetenin yaptığı dedikoduyu kendisince haklı bir mecraya çekmek için yaptığı mizansen de önemli bir nokta gündeme gelmektedir. Sosyetenin kadınlarının, Yusuf (a)'u görünce ellerini kesip, Yusuf'un güzelliği karşısında şaşırmalarını Aziz'in karısı, kendi işlemiş olduğu "zinaya meyletme" fiilinin haklılığı olarak sunmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla sosyetenin hanımları Aziz'in hanımının haklı olduğunu teslim ediyorlar ki; Aziz'in karısı şöyle diyor: "Eğer isteğimi yerine getirmezse, hapse atılacak ve zelil olacak" dedi."(12/32)
Oysa sosyetenin kadınları "zinaya meyletme fiilini tasvip etmemiş olsalardı, "senin yaptığın ayıp, günah, vs. " demeleri gerekirdi. Bu da Mısır sosyetesi ve yönettikleri insanların ahlaki konumlarının hangi seviyede olduğunu bize anlatmaktadır. Bu arada Yusuf peygamberin suçsuzluğunun ikinci bir tespiti yapılmaktadır. Hem de Aziz'in karısının ağzından: "Ben onunla olmak istedim. Fakat o iffetli kalmak istedi."
"Yusuf: "Rabbim! Hapis bana, bunların çağırdığı şeyden daha sevimlidir. Eğer beni onların tuzaklarından korumazsan, onlara meylederim ve cahillerden olurum" dedi. Rabbi duasını kabul etti ve onu onların tuzaklarından korudu. Çünkü 0, herşeyi işitir ve bilir. Bütün bu delilleri görmelerine rağmen, onu yine de bir süre hapsetme gereği duydular." (12/33-35)
Otuz beşinci ayette Yusuf (a)'un hapse girmesinin belirtilen sebebi zulümdür. Keyiflerince uygulamalar yapan insanlar, suçsuz da olsa mazlumlara işkence ve zulüm yapabilmektedir. İşte müfsit Mısır düzeni yöneticilerinin keyfi uygulamaları neticesi olarak, suçsuz olduğu halde Yusuf peygamber hapse atılır. Yusuf peygamberin hapse girmesinin akabinde zindana iki kişi daha girer. Bunlardan birinin gördüğü rüyanın yorumunu Yusuf(a)'tan istemesi ile kıssanın hapishane versiyonu başlar. Zindana giren iki kişiden rüyasının Yusuf'tan yorumunu isteyen genç bu isteğinin sebebini şöyle açıklar: "Senin Muhsinlerden olduğunu görüyoruz." (12/36)
İşte toplum içerisinde numune bir şahsiyet olmanın önemi böylece vurgulanmaktadır. İnsanların sizin yapacağınız tebliğe önem vermelerinin ilk kaidesi, tebliği iletenlerin Muhsinlerden, güzel davrananlardan, örnek davranış sahibi olanlardan olması gerektiğinin mesajıdır bu. Müslümanların önemle üzerinde durması gerektiği bir husus olduğu aşikar edilmektedir. İnandığını yaşamak ilkesi...
Yusuf peygamber onlara te'vil el-ehadisten önce kendisinin bu bilgiye sahip olmasının temellerini yani 'vahiy'i açıklar: "Bu söylediklerim Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahreti de inkar eden bir toplumun dinini terk ettim. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup'un dinine uydum. Bir şeyi Allah'a ortak koşmak bize yaraşmaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ın bir lütfudur. Fakat insanların Çoğu şükretmiyor."Ey hapishane arkadaşlarım! Çok sayıda rab mi daha hayırlı, yoksa tek ve Kahhar Allah mı? O'nun yanı sıra taptıklarınız, haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerdir. Hüküm ancak Allah'ındır. O yalnızca kendisine kulluk etmenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu anlamıyor." (12/37-40)
Bu ayet-i kerimelerden:
a- Mısır toplumunun sahip olduğu şirk dininin vasıfları veriliyor. Mısır toplumu; Putçu, çok ilahlı, ahreti inkar eden şirk inancına sahip bir toplumdur.
b- Doğru dinin, İslam'ın esasları açıklanıyor.
c- Sanki Mekke şirk toplumu tarif edilmektedir. Mekke ve kıyamete kadar ki tüm cahili toplumların yanlış dini inançları ve bu yanlış inançlarının alternatifi İslam'ın tarifi kıssa içerisinde Yusuf peygamberin ağzından verilmektedir. İşte Kur'an kıssalarının ve anlatım tekniğinin önemi böylece gözler önüne serilmektedir.
d- Ayrıca "te' vil el-ehadis"in kaynağını açıklayarak, bu vasfa sahip, Allah'ın resulü olan kendine, ittiba edilme isteği vardır.
e-Zindan arkadaşlarının, Allah'ın Yusuf'a ihsan ettiği bu meziyeti yanlış değerlendirip, Allah'tan gayri olarak Yusuf peygamberi de put ittihaz etmemelerinin mesajı, Yusuf peygamberin anlatımı içerisinde bulunmaktadır.
"... Bu söylediklerim Rabbimin bana öğrettiklerindendir." (12/37)
Vahyin esaslarının açıklanmasından sonra Yusuf (a) onlara yorumunu bildirir: "Ey hapishane arkadaşlarım! Biriniz efendisine içki sunacak, diğeriniz ise asılacak ve başından kuşlar yiyecek. Yorumunu istediğiniz husus bu şekilde kesinleşti." (12/41-42)
Allah'ın Yusuf peygambere ihsan ettiği nimetlerden en önemlisi "te'vil el-ehadis" bilgisidir. Bu özelliğini küçükken babası ona bildirmiştir: "Böylece Rabbin seni seçecek ve sana "te'vil el-ehadis" (rüyaların/olayların yorumunu) öğretecek." (12/6)
Yusuf peygambere bu bilgiyi veren Allah'tır. "Bu söylediklerim Rabbimin bana öğrettiklerindendir." (12/37) "Rabbim bana egemenlik verdin ve te'vil el-ehadisi öğrettin." (12/101) Yusuf peygambere Allah'ın verdiği "te'vil el-ehadis" bilgisi sadece rüyaların yorumu olarak tefsir edilmektedir. Oysa bu ifadenin yetersiz olduğu ortadadır. Çünkü kıssanın hapishane versiyonunda Yusuf peygamber şöyle demektedir: "Yusuf dedi ki: "Yiyeceğiniz yemek önünüze gelmeden onun "tevil'ini (yorumunu) size bildirebilirim." (12/37)
"Ey hapishane arkadaşlarım! Biriniz efendisine içki sunacak, diğeriniz ise asılacak ve başını kuşlar yiyecek. Sorduğunuz husus bu şekilde kesinleşti." (12/41)
Yusuf suresi 100. ayetinde geçen "te'vil" kelimesinin yüklendiği anlam, yukarıda serdettiğimiz görüşleri bir defa daha doğrulamaktadır. "Ey babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın te'vilidir. Rabbim' onu gerçekleştirdi." (12/100)
Bilindiği üzere Yusuf kıssasına başlarken Yusuf peygamberin gördüğü rüya anlatılmış ve olaylar buna binaen gelişmeye başlamıştı. Yusuf'un gördüğü bu rüyanın te'vili, kıssanın sonunda, 100. Ayette gerçekleştiği Yusuf peygamberin ağzından anlatılmaktadır.
Mısır melikinin gördüğü rüyanın te'vili de Yusuf (a) tarafından olur. "Bir gün melik: "Rüyamda yedi zayıf ineğin, yedi semiz ineği yediğini; yedi yeşil, yedi de kuru başak gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer biliyorsanız bu rüyanın tabirini söyleyin" dedi." (12/43) "Yusuf dedi ki: "Tarlanızı boş bırakmaksızın yedi sene boyunca ekip biçin. Hasad ettiğiniz zaman da ihtiyacınız için ayıracağınız az bir şey hariç, geri kalanını başağıyla bırakın. Bunun ardından gelen yedi kurak yıl, tohumluk olarak ayırdığınız az bir kısmı hariç hepsini yer bitirir. Bundan sonra da insanların bolluğa kavuşacakları bir yıl gelir." (12/47-49) Bu yorumu beğenen Mısır Melikinin, ülke yönetimini vermesi ile Yusuf (a) kıtlık yıllarına hazırlık yapar ve sonunda Mısır ahalisini bolluğa kavuşturarak, Melik'in rüyasının te'vilini böylece tamamlamış olur.
Karmaşık bir rüya gören Melikin rüyasının yorumu hususunda ileri gelenlerden yardım istemesi ile Yusuf peygamberle hapiste kalan kişi, şeytanın kendisine unutturduğu Yusuf'u hatırlayarak ona melikin rüyasının te'vili için başvurur. Yusuf peygamber tarafından yapılan yorumu beğenen melik, Yusuf'un zindandan çıkarılması için emir verir. Ancak bu aşamada beklenilmeyen bir durum husule gelir. Yusuf (a) zindandan kurtulmaktan ziyade kendisine atılan iftiradan kurtulmak için gayret eder ve şu teklifi yapar:"Melik:" "Onu bana getirin" dedi. Elçi, Yusuf'a vardığında Yusuf elçiye: "Efendine dön de ellerini kesen kadınların durumunu sor. Doğrusu Rabbim onların tuzaklarını çok iyi bilmektedir" dedi." (12/50)
Bunun üzerine melik bu olay hakkında bir soruşturma yapar. Yusuf'a (a) iftira edildiğini birinci elden öğrenmiş olur. Böylece hem Yusuf'un suçsuzluğu ve hem de emin vasfı Melik dahil herkes tarafından tescil edilmiş olmaktadır. Eğer bu durum üzerinde durulmamış olsa idi belki de ilerde yeniden iftira hortlatılacak, Vahy ve onun temsilcisi rasul de bu açıdan suçlanılmaya çalışılacaktı."Melik: " Onu bana getirin, yanıma alayım" dedi. Onunla konuşunca: "Bugün yanımızda sağlam ve güvenilir bir yere sahipsin" dedi. Böylece Yusuf'u oraya egemen kıldık, orada dilediği gibi davranırdı." (12/54-56)
Yusuf peygamberin yönetimi devralmasıyla birlikte Melikin rüyasının te'vili gerçekleşmeye başlar. Yedi sene süren bolluk dönemi esnasında Yusuf, ihtiyaç fazlasını depolar. Arkasından gelen yedi kıtlık senesinde ise, bu depoladığı hububatı harcamaya başlar. İsrafın olmadığı, geleceğe hazırlığın en mükemmel şekilde yapıldığı Yusuf peygamberin yönetiminden Mısır halkı memnundu. Onun bu başarısı yüzünden, diğer bölgelerde kıtlık çekenler Mısır'a akın ederek ihtiyaçları olan hububatı Mısır'dan edinmeye çalışıyorlardı. Bunların arasında Yusuf'un kardeşleri de vardı. Kıtlık yılları Yakuboğularını da sıkıntıya sokmuştu. "Yusuf'un kardeşleri gelip huzuruna girdiler. Onlar onu tanımadılar. Fakat o onları tanıdı. Yüklerini hazırlatınca dedi ki: "Bana, baba bir kardeşinizi de getirin. Ölçüyü tam yaptığımı ve sizi iyi bir şekilde ağırladığımı gördünüz. Eğer onu getirmezseniz, benden bir ölçek bile bir şey alamazsınız. O zaman yanıma da yaklaşmayın." (12/58-60)
Bu ayetlerde Yusuf peygamberin yönetimi hakkında bir takım bilgiler de verilmektedir:
a- Ülkenin kaynakları en mükemmel şekilde değerlendirilmektedir. İsraf yoktur. Tasarruf ön plandadır. Keyfi bir yönetim değil, planlı programlı bir idare sergilenmektedir.
b- Yusuf peygamberin yönetimi, insanların mallarını tam olarak vermektedir. Ölçü ve tartıyı tam yapmaktadırlar. Haksızlık ve zulüm yoktur.
c- Ülkeye gelen herkese özellikle mustazaflara yardımsever ve misafirperver davranılmaktadır. Bizim hububata ihtiyacımız var, size veremeyiz denilerek ihtiyaç sahipleri uzaklaştırılmamaktadır. İnsanlarla ilgilenilme neticesi Yusuf peygamber; babası, küçük kardeşi ve ahalisi hakkında bilgi sahibi olmuştur. Vahyi ve rasullüğünü kardeşlerine anlatarak, bu haberi oğullarından duyan Yakub peygamberin, Yusuf hakkında sezgilerinin güçlenmesine vesile olmuştur. "Ey oğullarım! Gidin Yusuf'u ve kardeşini arayın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin." (12/87)
d- Yönetici olan Yusuf peygamber, kendinden önceki ya da sonraki müfsid düzen yöneticileri gibi, halk ile kendi arasında duvarlar oluşturmuyordu. Onların içinde birisi olarak yönetimini icra ediyordu. İnsanlarla haşır neşir, onların sorunların ile hemhaldi. Böylece Allah'ın vahyini de rahatlıkla onlara ulaştırabiliyordu.
e- Kur'an-ı Kerim'de kıssaları anlatılan yönetici peygamberden, Davud (a) ve Süleyman (a)'dan başka, Yusuf peygamberden de yönetim ve yöneticiliğin esaslarına dair muhataplara dersler vaz'edilmiş olmaktadır.
Yusuf peygamber, kardeşleri ile karşılaşıp içine küçük kardeşinin ateşi düşünce, hem bu ateşi söndürmek hem de kendisine kötülük yapan diğer kardeşlerine ders vermek amacıyla, hububat vermemek ve saygınlıklarını azaltmak gibi bahaneler ileri sürerek, kardeşlerini küçük kardeşini Mısır'a getirmeye ikna eder. Ayrıca onlara verdiği hububata karşılık aldığı ücreti sattığı malları arasına koyarak geri iade eder. Artık her türlü girişimi yapmıştır. Bundan sonrası Allah'a kalmıştır."Yüklerini açtıklarında sermayelerinin geri verilmiş olduğunu gördüler. "Ey babamız! Daha ne istiyoruz? İşte gördüğümüz sermaye de geri verilmiş. Ailemize erzak getiririz, kardeşimizi de koruruz. Bir deve yükü de fazla alırız. Zaten bu bize yetmez" dediler. Babaları: "Çaresiz kalmanız müstesna, onu bana kesinlikle geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe onu sizinle göndermem" dedi. Söz verdiklerinde: 'Bu konuştuklarımıza Allah vekildir' dedi." (12/65-66)
Tekrar gelen kardeşlerinin erzakını veren Yusuf peygamber kardeşini geri göndermemek için Allah'ın kendisine öğrettiği bir planı uygulayarak, kardeşlerinin yüklerinin içine Melike ait bir tası saklar. Arama esnasında küçük kardeşinin yükünden tas çıkınca, kardeşlerinin kabul ettikleri hukuka göre küçük kardeşini yanına alıkoyar.
"Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra onu (tası) kardeşinin yükünden çıkardı. İşte Yusuf'a böyle bir plan ilham ettik. Yoksa Allah'ın dilemesi müstesna, Melikin kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı." (12/76)
"Yusuf: "Cahil iken Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızın farkında mısınız?" dedi. "Yoksa sen Yusuf musun?" dediler. "Evet, ben Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize lütufta bulundu. Kim sakınır ve sabrederse bilsin ki, Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez" dedi. "Allah'a andolsun ki, Allah seni bizden üstün kılmıştır. Biz hatalıydık" dediler." (12/89-91)
Yusuf peygamberin, kardeşlerine kendisini tanıtması ile beraber; kardeşlerin nedamet ve tevbeleri gündeme gelmektedir. Bilerek veya bilmeyerek günah işleyenlerin yapması gerektiği ilk tavır hatadan pişmanlık ve geri dönüş olduğu kıssanın bu bölümünü ile muhataplara nasihat olarak aktarılmaktadır.
Yusuf'un Rüyası ve Tevili
Yusuf (a), kendisini kardeşlerine tanıttıktan sonra geride kalan babasının durumunu öğrendi. Babasının gözü üzüntüden göremez olmuştu. Bunun üzerine Yakub ve diğer aile fertlerinin de Mısır'a getirilmesi için emir verdi.
"Bu gömleğimi götürüp babamın yüzüne sürün de gözleri açılsın. Sonra bütün ailenizle yanıma gelin." (12/93)
Kıssanın bu safhasında; önemini kıssanın gidişatı içerisinde belki de farkedemediğimiz gömlek, bir delil eşyası olarak, üçüncü defa gündeme gelmektedir. Birinci defa, kardeşlerin, Yusuf'un öldüğüne dair kan sürülüp babalarına getirilmesi ile kıssa içerisinde delil olarak yer almıştı. İkincisinde, Aziz'in hanımının, Yusuf peygambere yaptığı zinaya meyletme iftirasında, suçlunun tesbit edilmesinde delil olarak gündeme gelir. Üçüncü olarak da, gözleri görmez olan Yakub peygamberin gözlerinin açılması ve Yusuf'un yaşadığının anlaşılması için bir delil olarak karşımıza çıkmaktadır.
"Müjdeci gelip de gömleği Yakub'un yüzüne sürünce gözü tekrar görmeye başladı. "Ben size, Allah'ın katında sizin bilmediğinizi bilirim demedim mi" dedi." (12/96)
Yakub peygamber ve tüm ailesi Mısır'a ulaşınca, Yusuf peygamberin çocuklukta gördüğü rüyanın te'vili gerçekleşmiş olur.
"Ana babasını tahta oturttu. Hep birlikte ona secde ettiler. "Ey babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın te'vilidir. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni hapisten çıkaran ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını açmışken sizi çölden getiren rabbim, bana iyilikte bulunmuştur. Doğrusu rabbim, dilediğine lütufta bulunur. Çünkü o, her şeyi bilir, her şeye hakimdir" dedi. Rabbim! Bana egemenlik verdin ve "te'vil el-ehadis"i öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da, ahirette de vekilim sensin. Canımı müslüman olarak al ve beni salihlere kat." (12/100-101)
Seminer anlatılan kıssanın günümüzdeki olaylarla nasıl benzerlikler gösterdiği müminlerin Allah rızasını kazanmak için hakkın şahitleri olma sorumluluğunu üstlenmeleri vurgusuyla sona erdi.