Akhisar Özgür-der temsilciliğinde düzenlenen seminer programlarında Hz. Yunus başlıklı konuyu Halil Füzün sundu. Hz. Yunus'un mücadele alanını terk etmesini insan olmasıyla irtibatlandıran Füzün konuya giriş yaparken peygamberlerin Kur'an'da belirtilen ortak özelliklerini anlattı. Vahyin öğrettiği peygamber anlayışının önemi üzerinde duran Füzün bu sahih anlayışla bakıldığında Hz. Yunus kıssasının daha kolay anlaşılabileceğinin altını çizdi.Füzün konuyla ilgili özetle şunları anlattı:
Kur’an-ı Kerim’de müstakil bir sureye ismini vermiş olan Yunus (a) ; aynı zamanda Allah tarafından, Zünnun ve sahib-i Hut (balık sahibi) olarak isimlendirilmiştir.
“Zünnun’u da an; hani öfkelenerek gitmişti de biz kendisini asla sıkıştırmayız zannetmişti.”(Enbiya, 87)
“Sen Rabb‘in in hükmüne sabret, sahib-i Hut ( balık sahibi ) gibi olma." (Kalem, 48)
Yunus’un (a) balık sahibi olarak nitelenmesinin sebebi, onun balığın karnına hapsedilişinden dolayıdır. Yunus kıssası hakkında Kur’an-ı Kerim’de dört yerde işaret vardır. Yunus Suresi, Enbiya Suresi Saffat ve Kalem surelerinde kıssa hakkında detaylı olmayan ve fakat kıssanın amacını en beliğ biçimde ifade eden ayetler yer alır.
“ Doğrusu Yunus da Resullerindendir.”( Saffat, 139 )
Putperest bir toplum içinde yaşayan Yunus (a) Allah tarafından elçi olarak seçilir. Allah’tan aldığı vahyi insanlara iletmesi, onları İslam’a davet etmesi için görevlendirilir.
Allah Kur’an’da elçilikle görevlendirdiği peygamberler arasında Yunus'u (a) da sıralar .
“ Nuh ‘a, ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimizi, İbrahim‘e, Ismail‘e, Ishak‘a ve Yakub‘a, torunlarına, Isa'ya, Eyyub‘a, Yunus‘a, Harun‘a ve Süleyman‘a vahvettiğimiz gibi, şüphesiz sana da vahvettik’’( Nisa, 163 )
Yunus peygember bugünkü suriye ve ırak sınırları içersinde yer alan topraklarda hüküm süren Asur kırallığının en büyük şehirlerinden olan Ninova'da elçilikle görevlendirilmiş bir resul'dü. Ninova Kur'an'da" yüz bin veya daha çok" 37 / 147 kişinin yaşadığı Asurluların başşehir olarak kullandıkları bir yerleşim merkeziydi.
Yunus (a) risaletle görevlendirildikten sonra büyük bir çaba ile kavmine; putlara tapmamalarını, eşi ve benzeri bulunmayan, doğmamış ve doğurmamış bütün kainatın yaratıcısı olan Allah’a tapmalarını, ona kulluk etmelerini ilan etmeye başladı .
Taptıkları putların onlara bir faydasının olamayacağını, kendilerine fayda ve zarar vermekten aciz durumda olan bu putları terk etmelerini, her fırsatta insanlara bildirdi. Yunus (a) insanların ilahi mesaja olan duyarsızlığına ve gördüğü haksız tepkilere öfkelenmiş, bunalmaya başlamıştı. Kendi kendini yemekteydi. Aslında onun bu hali peygamberlerin müşfik vasıflarından biridir. Onun derdi, kendi kendini yemesi, kavminin Allah' itibar etmeyerek, şirkte ısrar etmesi, bu durumun onları helake sürüklediğini gördüğü içindir. Kur'an'da peygamber'lerin müşfik vasıflarını şöyle beyan eder.
"Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler açıkça Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar. "Enam/33
"Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının sıkıldığını andolsun biliyoruz ."Hicr/97
“Rabb'in dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi mutlaka iman ederdi . O halde sen mi insanları , inanmaları için zorlayacaksın ? Allah’ın izni olmadan kimse iman edemez.”( Yunus, 99-100 )
Yunus (a) yine de kavminin inkarcı tutumuna çok üzülüyordu. İşte ne oldu ise oldu, bu sıkıntı ve çaresizlik içindeki durum esnasında Allah’tan bir emir olmaksızın kavmini terk ederek yola koyuldu.
Allah, Yunus’un bu davranışını Kur’an’da söyle beyan eder:
“ Zünnun hakkında söylediğimizi an . O öfkelenerek giderken, kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı. "( Enbiya, 87 )
Allah diğer peygamberlerin kıssalarında anlattığı gibi ; resul ve ona inananlara kavimlerini terk etmeleri emrini verdiğinde artık o toplumda kimsenin iman etmeyeceğini takdir etmiştir . Ondan dolayı çıkış izni vermiş ve resullerde bu emri uygulamışlardır.
Oysa Yunus (a) kıssasında kavmin gaybi durumunu takdir edemeyen ve kendisine terk etme ile ilgili bir emir verilmeyen Yunus peygamber; Allah'ın yetkisinde olan bu kararları veya durumları kendisi değerlendirerek karar almaktadır , dolayısı ile yetki sınırlarını aşmıştır.
Enbiya Sure'sindeki bu ayeti kerime'de Yunus'un (a) kavmini terk etmesine sebep olarak öfkelenmesi gösterilir.
Burada tesbitini yapmamız gereken bir durum vardır . Resulün öfkesi Allah' a değil , toplumuna karşıdır.
Ayete göre kavmine kızan Yunus (a) " Kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı " ifadesi ile belirtilen ; Allah'tan bir emir olmadığı halde kavmini terk etmiştir .
Oysa Kur’an’da, Resullerin kendi toplumlarından ayrılmalarının hep Allah’ın izniyle olduğunu görürüz .
“ Biz Musa‘ya : “ Kullarımı geceleyin yola çıkar . Şüphesiz takip edileceksiniz . ” diye vahyettik .(Şuara, 52 )
“ Senin kavminden inanmış olanlar dışında ( bundan sonra ) kimse iman etmeyecek . Onların yapageldiklerine üzülme . Nezaretimiz altında ve sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap... ” ( Hud, 36-37 )
“ Rabbim ! Beni ve ailemi bunların yapageldiği kötülükten kurtar . ” dedi . Bunun üzerine geride bulunan yaşlı bir kadın dışında , onu ve ailesini , hepsini kurtardık . ” ( Şuara, 169-171 )
Dolayısıyla Yunus peygamberin , kavminin akıbeti hakkında Allah’ın emrini beklemeden , yanlış bir kararla Allah’ın kendisini sıkıntıya sokmayacağını da zannederek toplumunu terk etmesi “ Sünnetullah ”a yani Allah’ın kanununa ters düşmüştür .
Yunus’un (a) kavmini terk etmesinden sonraki olaylar şöyle gelişir :
“ Dolu bir gemiye kaçmıştı . "
" Gemide olanlarla karşılıklı kur’a çekmişti ve yenilenlerden olmuştu . Bu sebeple denize atılmıştı . "
" Kendini kınarken onu bir balık yutmuştu . "
" Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı , tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı . "
" Halsiz bir halde iken kendisini sahile çıkardık "
" Onun için geniş yapraklı bir bitki bitirdik . "
" Onu yüz bin veya daha çok kişiye resul olarak gönderdik . " (Saffat, 140-147)
Yaptığı yanlış içtihat'ın neticesinde Allah , Yunus'u (a) sıkıntıya uğratır .
Başına gelen bu musibetlerin kendi davranışı sebebiyle olduğunu idrak eden Yunus (a) , Allah'a kulluğunun bir ifadesi olan tövbe kapısına başvurur .
" O , dertli dertli Rabbine niyaz etmişti ." ( Kalem, 48 )
"Nihayet karanlıklar içinde : " Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim . Gerçekten ben zalimlerden oldum ! " diye niyaz etti . " (Enbiya, 87 )
Ummadığı halde Allah tarafından sıkıntıya uğratılan Yunus (a), Allah’a kulluğun gereği olarak umutsuzluğa düşmez . Tövbe etmenin / hatadan geri dönüşün bir ibadet olduğunu en iyi bilen o şanlı Resul’ün yaptığı tövbe sayesinde , Allah tarafından affedilir .
" Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı , tekrar diriltilecek güne kadarbalığın karnında kalacaktı ." ( Saffat, 143 )
Sonunda Allah onu tövbesini kabul eder . " Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık İşte biz müminleri böyle kurtarırız . "
Onu yeniden kavmine tekrar elçilikle görevlendirir ve böylece Yunus (a) kavminin yolunu tutar.
" Onu , yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik . " (Saffat,147)
“ Sonunda ona inandılar , bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar geçindirdik. ( Saffat, 148 )
Yunus’un (a) resullükle tekrar vazifelendirilip kavmine yollanması ile beraber, kavminin bu sefer ona iman ettiğini görüyoruz . Bu olay da gösteriyor ki insanların hidayetinin tek müsebbibi Allah’tır . Hidayet yalnızca onun elindedir .
Müfessirlerden bir kısmı Yunus'un (a) tekrar resullükle görevlendirildiği toplumun , Ninova halkı olmadığı , başka bir toplum olduğu görüşünde iseler de ; gerek Tevrat ifadeleri ve gerekse Kur'an'daki resullerin bulundukları , içinde yaşadıkları toplum ve onların dillerini kullanarak vahyin sunulması vetiresi gereği ; Yunus'un (a) tekrar Ninova halkına yani eski kavmine resullükle vazifelendirildiği aşikardır .
Yunus peygamber'in tekrar toplumuna dönüşünden itibaren , onların Yunus'a inandıkları ve böylece İlahi azaptan kurtuldukları görülmektedir .
" Yunus'un kavmi müstesna , ( halkını yok ettiğimiz ülkelerden ) herhangi bir ülke halkı , keşke ( kendilerine azap gelmeden ) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi ! Yunus'un kavmi iman edince , kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre( dünya nimetlerinden ) faydalandırdık . " Yunus / 98
Bu ayeti kerime aynı zamanda hidayet edicinin yalnızca Allah olduğunu , kimin veya kimlerin küfür veya iman'da kalacağı bilgisinin Allah katında , insanlara gaybi olan bir bilgi olduğunu ve bilahare mübelliğlerin yani Müslümanların bu konularda kararları Allah'a bırakmaları mesajının değişik bir versiyon olarak ; kıssa şeklinde dolaylı anlatımıdır .
Yunus tekrar kavmine uyarıcı olarak yollanmıştır . Toplumun inanmadıkları takdirde azaba uğrayacakları hatırlatılarak Allah'a itaat etmeleri istenmiştir . Neticede Ninova veya Yunus (a) kavmi iman etmişler ve Allah'ın azabından kurtulmuşlardır .
Kur'an’ı imam kabul etmiş olanların , karşılarındaki inkarcıların hal ve tavırları ne olursa olsun tebliğ mücadelesini bırakmayarak, toplumlarından kendilerini soyutlamamaları gerekir.Müslümanlar , inkarcıların Kur'an karsısındaki katı tavırlarının bir gün Allah’ınhidayeti ile değişebileceğini unutmamalıdırlar . Toplumun inkarcı tavırlarına kızarak tebliğ vazifesinden yüz çevirip , dünya nimetlerine dalan yahut ıssız beldelere kaçma fikrinde olanlara Yunus (a)kıssası en güzel örnek , ibret ve ders olacaktır .
Toplumlarının iman etmelerinden ümit kesenlere; Yunus’un(a) hatasını anlayıp tövbe etmesinden sonra tekrar resullükle toplumuna gönderilmesi neticesi kavminin iman etme olayı , hidayetin Allah’ın elinde olduğunun en güzel öğüt ve ibret numunesidir. Sonuçta görülen odur ki hayatımızın her safhası Allah’ın takdiriyle gerçekleşmekte , onun müsaadesiyle gündemimiz oluşmaktadır . Kendimizi yetkimizin sınırlarımızın ötesinde görüp küfür-hidayet olayı hakkında gaybi yargılara varmamamız gerekir.Tövbe ibadetinin İslam’ın yegane kulluk imkanlarından biri olduğu Yunus’un(a) tövbesi ve Allah'ın bu tövbeye icabet etmesi ile kıssada ortaya konmuş olur . Yunus'un(a) hatasını idrak etmesi ile beraber derhal gerçekleştirdiği Allah'a tövbesi , yanılan , hatalı kullar için Allah'ın bahşettiği nimetin sınırını en veciz biçimde bize beyan etmektedir.