Ahmet Düzgün kıssaların Kur’an’ın neredeyse %25’ini oluşturduğunu, peygamberlerin mücadelelerinden örnek tablolar sunduğunu belirterek başladığı konuşmasında özetle şunları anlattı:
Kur'an-ı Kerim iniş süreci içinde Mekke dönemi boyunca, anlatım yöntemi olarak kıssayı sürekli kullanmıştır. Kıssaları kullanmaya gerekçe olarak ta peygamberin (as) kalbinin sağlamlaştırılması ve akıl sahibi olan müminlere öğüt ve ibret olması gösterilmiştir. Bu anlatılan kıssalar içinde Hz. Adem ve yaratılış kıssasının önemli bir yeri vardır. Bu kıssa Bakara, A'raf, Hicr, İsra, Taha ve Sa'd surelerinde değişik açılardan anlatılmıştır. Yine bu kıssanın ana şahsiyetlerini oluşturan insan, melek ve iblis hakkında Kur'an-ı Kerim'in birçok suresinde bilgi bulmak mümkündür.
Hz. Adem ve yaratılış kıssasıyla insanoğlunun yeryüzüne geliş serüveni anlatılır. Bu kıssa vasıtasıyla, bizlere sayısız müjde, uyarı ve haber iletilir. Kur’an’da Hz. Adem kıssasıyla ilgili ayetler şunlardır:
Hz. Adem’in Yaratılışı
Şüphesiz, Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (Al-i İmran Suresi, 59)
Allah'ın Hz. Adem'e İsimleri Öğretmesi
Hani Rabbin, Meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi. Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi. (Bakara Suresi, 30-31)
Meleklerin Allah'a Olan İtaatleri
Dediler ki: "Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim." (Bakara Suresi, 32-33)
"Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti. Ancak iblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı. (Hicr Suresi, 29-31)
İblis’in (Şeytanın) İsyanı
Hani, meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. iblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?" Demişti ki: "şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım. (İsra Suresi, 61-62)
Dedi ki: "Ey iblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?" Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim." Dedi ki: "Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın." "Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir." (Hicr Suresi, 32-35)
(Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (iblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Allah:) "Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin." (Araf Suresi, 12-13)
Şeytan’ın İsyanda Israrı
Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı." Dedi ki: "Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın." "Bilinen günün vaktine kadar." (Hicr Suresi, 36-38)
O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi. (Araf Suresi, 14)
Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiç bir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azap edecek değiliz. (İsra Suresi, 15)
Demişti ki: "Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım. (İsra Suresi, 62)
Şeytanın Etkisi
Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım." "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 16-17)
Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (Sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım." "Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna." (Allah) Dedi ki: "İşte bu, Bana göre dosdoğru olan yoldur." (Hicr Suresi, 39-41)
"Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur." Vekil olarak Rabbin yeter. (İsra Suresi, 65)
"Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur. "Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir." (Hicr Suresi, 42-43)
Şeytanın Kovulması
Demişti ki: "Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza." "Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun." Şeytan, onlara aldatmadan başka birşey vadetmez. (İsra Suresi, 63-64)
(Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." (Araf Suresi, 18)
Hz. Adem’in İmtihanı
Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. (Araf Suresi, 19)
Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." (Bakara Suresi, 35)
Bunun üzerine dedik ki: "Ey Adem, bu gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursun." Şüphesiz ki, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman orada (cennette kalmana bağlı)dır. "Ve gerçekten sen burada susamayacaksın ve güneş altında yanmayacaksın da." (Taha Suresi, 117-119)
Andolsun, Biz bundan önce Adem'e ahid vermiştik, fakat o, unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık. (Taha Suresi, 115)
Şeytana Uyma ve Karşılığı
Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir. "Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti. Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?" (Araf Suresi, 20-22)
Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: "Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?" Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. (Taha Suresi, 120-121)
Hz. Adem kıssasından şu dersleri çıkarabiliriz:
Bu kıssada üç yaratıktan söz edilmiştir. Bunlar; teslimiyet örneği melekler, kibir, öfke, isyan ve günahta ısrar eden nankörlük örneği İblis ve iyilik ve kötülüğe yönelme hissini içinde barındıran ve iki yöne de gidebilme gücüne sahip olan insan bu haliyle hem meleklerle ve hem de İblisle aynı yerde bulunabilecek ve yarışabilecek durumdadır. Yani hem meleklerden de yüce ve hem de İblisten de aşağılık olabilir.
İnsanın dünyadaki hayatı tesadüfen başlamamıştır. Onu Allah yaratmış ve yaratılışını da belli ölçüler içinde ve kainatın işleyişiyle uyumlu bir şekilde yapmıştır. İnsan kainatta üstün, eşsiz bir varlık olarak yaratılmış, bu eşsiz ve üstün konumuyla uyumlu bir görevle görevlendirilmiştir. Onun dünyadaki sıfatı 'halife'dir. Halife, başkasının yerine geçmek anlamına gelmektedir. İnsan ya yeryüzüne ya da başka toplulukların yerine varis kılınmıştır. İnsan dünyada kendi başına buyruk olarak yaratılmamıştır. İnsan Allah'ın ölçülerini unutmamalı, halife olduğunu unutup, kendini hakim zannetmemelidir. Eğer haddini aşıp böyle bir iddiada bulunursa kafir, zalim ve fasıklardan olacaktır.
Allah Adem'e isimleri öğreterek eşya hakkında temel bilgiyi vermiştir. İnsana bilgi ve yetki (irade) birlikte verilmiş ve ondan bazı isteklerde bulunulmuştur. O hilafetini bu verilen bilgi ve yetkiyle sürdürecektir. Hilafeti adalet sınırları içinde olmalı, hevasına uymamalı ve Allah'a teslim olması gerektiğini unutmamalıdır.
İnsan fıtri olarak haya duygusuna sahiptir. Hayasız insanlar fıtratları bozulmuş, insanlıktan uzaklaşmış kimselerdir. Fıtratı bozulmamış insanlar kötülüğü kolay kolay kabul etmezler. İblis insanın bu özelliğini bildiği için ona öğüt veriyormuş edasıyla sokulur, doğrulardan olduğuna inandırmak için yemin eder, yasakları çiğnetmek için bunu yapınca elde edeceği çok güzel sonuçlardan bahseder ve böylece onu kandırabilir.
İnsan iblisin kendisini kandırmak için daima güzel sözlerle/sıfatlarla geleceğini unutmamalı, Allah tarafından yasaklanan şeyleri, çeşitli yorumlarla güzel/normal göstermeye çalışmamalı, onlara karşı hürmetsizlik etmemelidir. İnsanda bulunduğu mevkiden daha üstün konuma geçme arzusu vardır. Bazen insan bunun için haramları da çiğneyebilir. İblis Adem ve eşini üstün bir mevki göstererek ve buna inandırarak kandırmış, yasağı çiğnemelerini sağlamıştır. İnsan hata yapınca/haram sınırını aşınca daima karşısında Allah'ı bulacaktır. Ve sonunda da O'na hesap vermek zorunda kalacaktır. İnsanın önünde iki yol vardır; birisi İblisin itaatten çıkma, nasihat kabul etmeme ve Allah'a karşı isyan yolunda ısrarla devam etme yolu, diğeri de Adem'in itaat ve yanıldığı zaman hatasında ısrar etmeyerek dönme, tevbe etme yolu. Allah da günahında ısrar etmeyen, günahını kabul edip vazgeçen kullara karşı çok bağışlayandır. İnsana yakışan hatasında ısrar değil, tevbedir. Adem ve eşi cennetteyken Allah tarafından denenmiş ve eğilimleri ortaya çıkmıştır. Dünyada da benzer bir imtihan vardır. Her iki imtihanda da Allah'ın sınırsız mubah alanı ve çok az haram alanı vardır. Mubah alan insanın tüm ihtiyaçlarını sonuna kadar karşılamaya yeterlidir. Bundan dolayı haram sınırını aşan kimselerin kendilerini savunabilecekleri hiç bir gerekçeleri olamaz. Tek yapmaları gereken Adem gibi hatasını kabul edip tevbe etmektir. Allah, yasak sınırını aşan Adem ve eşini affetmiş dünya imtihanını günahsız olarak başlatmıştır. Tüm insanlar da dünyaya günahsız olarak gelecekler, dünya hayatları boyunca sayısız imtihanlar geçireceklerdir. Allah, halis kullarını meleklerle de destekleyecektir. Melekler muhafızlık yaparak, haber (vahy) getirerek, mü'minleri müjdeleyerek, cihadda mü'minlerle birlikte yer alarak ve onlar için Allah'a dua ederek mü'minleri destekleyeceklerdir. İnsan sürekli olarak şeytani hilelere karşı uyanık olmalı, onlarla savaşmalı, tuzakları sezmeye ve açığa çıkarmaya çalışmalıdır. Ancak her şeye rağmen tuzağa düşebilir. Tuzağa düşünce de tevbe ederek toparlanmalıdır. İnsan fıtratına uygun davranış, hatalarda ısrar değil, tevbedir.’’
Düzgün konuşmasının sonunda Hz. Adem’in çocukları olan Habil ve Kabil’in Kur’an’da geçen durumlarını anlattı. Bu bölümden almamız gereken dersleri işleyerek sunumunu tamamladı. Soru cevap bölümünden sonra seminer sona erdi.