"Adalet ve Merhamet Dengesinde, Hukukun Değeri" başlıklı konuyu işleyen Kurbanoğlu sözlerine şöyle başladı:
Geçmişinde gözaltıları kısaltan, OHAL'i kaldıran bir partiden bahsediyoruz ki o zamanlar da AK Parti kurmaylarının söylediği sözlerde insanın aklına ister istemez geliyor; doğru şeylerdi güzeldiler, iyi de yapılmıştı. Ancak sarf edilen dış tehdit var, terör sorunu var gibi gerekçelerin varlığı bugünde kullanılır oldu. Şimdi de aynı şeyler konuşularak OHAL gerçekleştirildi ve süresi sürekli uzatıldı. Hanım Tosun, Cumartesi Annelerinden birisiydi. Eşini 1995 yılında kaybetmiş ve bunun arayışı içerisindeydi. Dava AİHM'e gidiyor ve hak mahrumiyeti gerçekleşmiştir denerek AİHM tarafından çok çabuk bir şekilde sonuçlandırılmıştı. AK Parti de o zamanlar bu olaylar eski Türkiye'nin sorunudur denerek desteklemişti. Bu 2004 yılında gerçekleşmişti. Ancak aynı olay tekrar nüksederek, otoriterleşmenin de getirdiği bir cebirle 2018 yılında karga tulumba bir halde tutuklanıyor Hanım Tosun sırf yasadışı gösteri yapmaktan. Oysa birkaç sene evvelinde yasaklar geriletilmiş, özgürlüklerin önü açılmıştı. En önemlisi de vesayet geriletilmişti."
"Adaletin gözetilmesi daha elzemdir" diyen Kurbanoğlu, merhamete, ihsan ve af konularının da dâhil edilmesi gerektiğini belirtti. Kurbanoğlu konuşmasına şöyle devam etti:
"Biz 15 Temmuzdan sonra sürekli bir kelimeyi duyar olduk; "haklı sebepler", aslına bakarsanız evet haklı sebepler de azımsanmayacak kadar çok var. Ancak bu durum adeta süreklilik haline getirilmiş bir bahaneye dönüştü. Bugünkü bu konuşmayı gerçekten çok önemsiyorum. Çünkü geçmişte hukuka, yargıya dair büyük bir sistem sorunu var ve bu geçmişte de vardı şimdi de var. Yargıya hâkim olan ya da muktedir olanlar her zaman kendi yapısını temerküz ettirir. Ancak bu doğru veya olması gereken değildir.
Düşmanına, hasmına da olsa kanlı bıçaklı olunsa bile adaletsiz ve merhametsiz davranılmaması gerekir, bütün yaşanılanlar intikam duygusu içerisinde devam ettirilmemelidir. Sorunların çözümüne bu yollarla ulaşamayız."
Bylock konusunda yaşanılan bazı sorunlara da değinen Kurbanoğlu; "Yagıtay'ın almış olduğu kararda Bylock konusunda "İçeriğe de Bakılmalıdır" ibaresine işlerlik kazandırılmadan adaletsizlikler, merhametsizlikler 1-1,5 sene kadar devam ettirildiler. Bu adaletsiz ve merhametsiz yaklaşımlarda bence en büyük pay sahiplerinden biriside medyaydı. Hala da öyle." dedi.
Kurbanoğlu medyanın yaşadığı ve yaşattığı sıkıntıları şu cümlelerle aktardı: "Emine Şahin'in bir provokatör olduğunu bas bas bağıran bir medya, Osman Kavala'nın yaşadığı asılsız suçlamaların tetikçisi konumunda olan bir medyanın gerçek hüviyetini kaybettiği düşüncesindeyim. Daha onlarca haksız yere atılmış iftira, lekeleme, gerekçesiz suçlamaların müsebbibi konumunda olan bir medyadan bahsediyoruz. Yaşanan onca haksızlıkların savunucusu konumunda yer alıyor bu medya düzeni. Medyanın siyasal konjonktürün gereği olarak aldığı konumun tutarsız ve dengesiz bir otoriterleşmeyi de beraberinde getirdiğini görüyoruz. Mahkeme olmadan medya kendisini yargının yerine koyarak itibar infazını gerçekleştiriyor. Suçsuzluk karinesi basın tarafından defalarca ihlal edildi. Basın bireylerin haklarını ihlal ediyor örneğin; fotoğraflarda bulanıklaştırma işlemi yapılmadan suçsuz insanların bile suçlu başlığı altında basın organlarında yayınlanması, isimlerin baş harflerini kullanmak yerine isimlerin tamamı kullanılarak henüz yargılaması yapılmayan insanların suçlu yaftası ile neredeyse her gün basın mecralarında yayınlanması gibi hak ihlallerini yapmaktalar."
Basının haksızlıklarda oynadığı role dikkat çeken Bahadır Kurbanoğlu sözlerini şu cümleyle sonlandırdı: "Haksızlıkların bizi götüreceği iyi bir nokta beklemek, tabiatın kanuna aykırıdır, bu yüzden haksızlıkların bir an önce önüne geçilmeli ve merhamet ile desteklenmiş bir adalet sistemi işletilmelidir."
Program sorulan soruların cevaplanması ile sona erdi.