Bu ay "Ümmet Coğrafyası ve Mezhepçilik Çıkmazı" başlığı altında Haksöz Dergisi yazarı ve Özgür-Der Genel Sekreteri Musa Üzer sunum yaptı.
Osman Durmaz ve Muhammet Yıldırım'ın okudukları Al-i İmran Suresi 100-108 ayetleri ile program başladı. Kur'an tilavetinden sonra konuşmasına başlayan Musa Üzer ümmet coğrafyasında yüzyıllar boyunca nice savaş ve ölümlere neden olan mezhepçiliğin tespit ve yorumlamasının doğru bir şekilde yapılmasının hayati bir öneme sahip olduğunu belirterek sözlerine başladı. Üzer, mezhepçilik temelinde tarihsel olay ve olgulara getirdiğimiz yorumların sığ kaldığını belirtti. Tarihi değerlendirmelerde bulunurken dahi yüzeysel gerekçelerin ardına sığınıldığını belirten Üzer, koca Cemel vakasının Abdullah İbn-i Sebe'ye yıkılarak ya da Osmanlı devletinin yıkılışını Lawrence'nin tek başına çabalarına indirgeyerek açıklamanın ne kadar yüzeysel ise bugün bile gün yüzüne çıkmış olan ve belli çevrelerce dile getirilen bir mezhep savaşını Pentagon ve Beyaz Saray'ın entrikalarıyla açıklamanın bizleri doğru sonuca götüremeyeceğini söyledi.
Türkiye Müslümanları olarak diğer İslam coğrafyalarında yaşanan ağır imtihanları yaşamadığımızı söyleyen konuşmacı, buna karşın suni bir kaygı ile 'Aman Mezhep savaşı çıkmasın!' şeklinde oluşturduğumuz paradigmanın gerçekleri görmemizin önünde engel teşkil ettiğini kaydetti. Ne kadar bu kaygımız olduğunu söylesek dahi bugün Ortadoğu'da halihazırda işi mezhep savaşına dönüştüren bir doktrinle karşı karşıya olduğumuzu belirten Üzer, bunun özellikle İran eliyle birçok müslüman bölgeye yayıldığını söyledi.
Sözlerini 2003 Irak işgaline değinerek sürdüren konuşmacı, işgal öncesi Irak'ta İran tarafında eğitilen binlerce Şii milisin mevcut olduğunu ve bu grupların onların ağababaları olan İran ile yıllarca "büyük şeytan Amerika" şarkıları söylediğini ancak ne zaman büyük şeytan Amerika Irak'ı işgale başladı bu grupların silahlarını bıraktığını ilan ederek kendi söylemlerine ihanet ettiğine değindi. Buna karşın Amerika işgaline karşı mücadele eden Müslümanları cezaevlerinde envai çeşit işkencelere maruz bırakanların yine bu gruplar olduğunu kaydetti. Irak'ta Sünni halkın bu tarihlerde yaşadığı travmanın zihinlerde onulmaz tahribatlara neden olduğunubelirten Üzer, aynı şeyin bugün Suriye'de yaşanılmasında Müslümanların artık ders çıkarması gerektiğini vurguladı.
Suriye'de özgürlük talebiyle sokağa inen insanların objektif her gözlemcinin rahatlıkla söyleyebileceği gibi hiçbir şekilde mezhepsel bir talepte bulunmadığına değinerek sözlerine devam eden konuşmacı, buna karşın zalim Esed'in katliamlarına ortak olan İran'ın ümmetin vicdanında iflas ettiğini söyledi. Buna benzer ve aynı vehamete sahip bir diğer olayın bugün Felluce'de Şii milisler eliyle katledilen Sünnilerin yaşadıklarında karşımıza çıktığını belirten yazar, "Bugün Felluce'ye atılan bombaların üzerinde Suudi Arabistan tarafından idam edilen Molla Nimr'in fotoğraflarının olması bizlere İran'ın mezhepsel körlüğünü daha açık bir şekilde kanıtlamaktadır." dedi.
Tüm bu gerçekler göz önündeyken Türkiye'de bazı Müslümanların dillendirdiği 'İran'ı batı güçlerine karşı zayıf düşürür' ve 'mezhep savaşı çıkmasın' paradigmasının yıkılmak zorunda olduğuna vurgu yapan konuşmacı, yıllarca samimi duygularla bu kaygılardan dolayı yapılması gereken eleştiriyi düşük dozda yapan bizlerin artık halihazırda bizim gibi düşünmeyen, olayı mezhepsel bir doktrin çıkmazına hapseden İran'a karşı daha net bir duruş sergilememiz gerektiğini vurguladı. Üç yılı aşkın bir zamanda İran'da yaşadığını söyleyen Üzer, toplumsal olarak katı Şiilik propagandasıyla büyüyen nesillerin olduğunu belirtti. Akidelerini sahabelere sövme üzerine kuran bu anlayışı tanımak ve ona göre konum belirlemek zorunda olduğumuzu belirterek, nihayetinde bu anlayışın kendinden olmayanı ötekileştirerek düşman kıldığını vurguladı. 1979 devriminden sonra İslam coğrafyasına Şiilik ihraç eden bu doktrinin birçok ülkede örgütlendiğini belirterek sözlerine devam eden Üzer, Türkiye'de bu grupların oluşturduğu organizasyonların Gezi olaylarında nasıl bir tutum geliştirdiklerinin ibretamiz olduğuna şahit olduklarını söyledi.
İslam coğrafyası üzerinde oynanan bu tür kirli oyunlara karşı mutedil bir dil ve söyleme sahip olunmasının da önemini belirten Musa Üzer, niyetin bir mezhebi hedef tahtasına oturtmak olmaması gerektiğini, tekfirciliğin bir diğer hastalık olduğunu söyledi. Temel gayenin doğru tespit ve yorumların yapılmasına dönük olması gerektiğini belirterek, bu temelde yüzeysel yaklaşımlardan uzaklaşıp gerçeği gören ve ona göre tavır alan insanlar olmamız gerektiğini vurgulayarak konuşmasını tamamladı.
Sunum soru-cevap kısmıyla son buldu.
Haber: M.Salih Eşiyok