ASİM Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eraslan tarafından yapılan açıklamada evrensel hukuk ilkelerinin ters yüz edildiği operasyonların devlete olan güven ve itimada zarar verdiği dile getirildi.
Basın açıklamasının tam metni:
BASINA VE KAMUOYUNA
Adana'da içerisinde bir yardım dernek başkanının da bulunduğu 13 kişi sabah ezanlarının okunduğu bir saate adeta bir terör hücresine baskın yapılırcasına operasyon yapılıyor ve evlerin kapıları koçbaşları ile kırılarak çocukların ve ailenin korku ve dehşet içinde kaldıkları bir ortamda gözaltına alınıyorlar.
Kadın ve çocukların derin bir uykuda oldukları bir saatte kapıları koçbaşları ile kırılan evlere girildiği esnada sanki korku filmi çekiliyormuş gibi kameralar kayıtta ve flaşlar patlıyor…
Hepimizin malumu olduğu üzere ceza muhakemesi kanununda arama yapılabilmesi için bazı şartlar öngörülmüştür. Bu şartlardan en göze çarpanı aramanın hâkim kararıyla ya da gecikmesinde sakınca bulunan hallerde suçüstü halinde savcının emri ile yapılabileceği hükmüdür.
Söz konusu düzenlemede yapılacak arama esnasında kullanılacak usul ve yöntemler de kolluk tarafından belirlenmekte ve ceza muhakemesi kanunu kolluğun aramada kullanacağı üsluplar ile ilgili herhangi bir usul ve yöntem belirlememiştir.
Mevcut mevzuata göre Polis arama esnasında en az o mahallenin ihtiyar heyetinden iki kişi orada hazır bulunmalıdır. Arama konusunda yargı kararlarına göre aramanın yapılacağı yerde ölçülülük orantılılık ilkesine göre riayet edilmelidir.
Hakkında arama kararı olan kişiye evinde arama yapılacağı önceden bildirilir. Eğer evinde arama yapılacak kişi buna muvafakat etmediği takdirde zor kullanarak arama yapılabilir.
Ancak bu zor kullanılma fiili birçok Yargıtay kararında da olduğu üzere kapıları pencereleri kırmak ve ev eşyalarına zarar verilmesi şeklinde olamaz. Bu üslup kesinlikle yasalarda yer almamıştır. Dolayısıyla karşıdan herhangi bir fiili mukavemet olmadığı takdirde bir şahsın evinin kapısının kırılarak ev içerisinde arama yapılması kesinlikle kanunsuzdur.
Suriye'de savaşın başladığı o günden bu güne yardım kuruluşlarımız seferber oldu misafirlerimize her türlü yardım yapıldı yapmaya devam ediliyor.
Hükümetin de övgüyle bahsettiği Dünya'ya örnek gösterilen bu yardımlar sadece devletin yaptıkları ile sınırlı değil elbette.
Suriye'de savaşın başladığı o günden bu güne kadar tüm yardım kuruluşları seferber oldular ve hala sahadalar hatta devletin izni ile savaş bölgesinde bile yardımlarını sürdürüyorlar.
Özellikle sahada çalışan kurum ve yöneticilerine yönelik bu tür terör örgütlerine yapılanın benzeri operasyonlar olumsuz bir hava oluşturmakta ve devlete olan güven ve itimada zarar vermektedir.
Devlet elbette tedbir alacaktır. Polis görevini yapacaktır buna bir itirazımız olamaz.
Ancak bunu usule uygun olacak şekilde ve hukuk dışına çıkmadan yapılması beklenir. Aksi takdirde yardım kuruluşlarına olan güven sarsılacak ve devletin yardım konusunda işi zorlaşacaktır. Bunun sonucu olarak da ülkemizde misafir olan muhacirler ve kendi vatandaşlarımızdan oluşan milyonlarca yetim öksüz ve ihtiyaç sahibi insan mağduriyet yaşayacaktır.
Devletin terör ve terör örgütleri ile mücadelesine hiçbir itirazımız olamaz. Kaldı ki biz en başından beri
Bu mücadelelerde devletin sürekli yanında olduk. Bunun en son örneği 15 Temmuz darbe girişimi karşısında takındığımız tavır ile bellidir.
Bizler gönüllü sivil toplum kuruluşları olarak 15 Temmuz'da ulusal ve yerelde faaliyet gösteren tüm kurum üye ve gönüllülerimiz aileleri ile birlikte sokaklarda idik. Safımız ve tavrımız nettir.
Buna rağmen yaşanan son süreçte kurum ve yöneticilerimiz mercek altına alınmış, dernek ve vakıflarımız bu güne kadar görülmediği şekilde çok sıkı bir denetimden geçirilmiş, geriye dönük proje ve faaliyetlerimiz tek tek incelenmiş ve yerli yersiz pek çok cezalar ile kamuoyu nezdinde kurumlarımızın yıpratılmasına sebep olunmuştur. Devletin görevi hata yapmaya giden yolları kapatmaktır. Bunun da usulü kusur aramak değil gerekli uyarı ve ikazları önceden yaparak kurumların hata yapmasına önceden mani olmaktır.
Ülkemizin dört bir yanı kuşatılmış iç ve dış şer odaklarının fırsat kolladığı bir dönemde birileri ısrarla dini hassasiyetleri olan kurum ve yöneticileri üzerinde ısrarla yoğunlaşmaya ve işgüzarlık yapmaya devam etmektedir.
Bilinen bir gerçektir ki, hakkında suç isnadı bulunan bir kimse, savunması için gerekli bütün güvencelere sahip olarak ve aleni bir yargılama sonunda hukuken suçluluğu kanıtlanıncaya kadar suçsuz sayılır. İşte bu evrensel ilkeden hareketle devlet ricalinin ve hususen emniyet teşkilatının adil ve şeffaf olması yönünde bir kez daha duyarlılığa davet ediyoruz.
Saygılarımızla
Mahmut Eraslan
Adana Sivil İnisiyatif Meclisi (ASİM)
Yönetim kurulu Adına