Despotizmine Hayır! Başörtüsüne Özgürlük!
Özgür-Der Sakarya Şubesi Nisan ayı basın açıklamasını Adapazarı Gar Meydanı’nda gerçekleştirdi. Açıklamada anayasa değişikliklerine karşı çıkanlar “bürokratik, oligarşik yapı” ve “yargıçlar diktatoryası” olarak nitelendirilirken, başörtüsü yasağının kaldırılması ve kürt açılımının devamına ilişkin kararlı bir tutum izleyemeyen hükümetin halkın taleplerine kulak vermesi gerektiği vurgulandı.
Özgür-Der Sakarya Şubesi Adapazarı Gar Meydanı'nda gerçekleştirdiği Nisan ayı basın açıklamasını Özgür-Der adına Ömer SEVİM okudu. SEVİM, açıklamasında başörtüsü yasağının sistemli bir şekilde hayatın her alanında uygulanmaya devam ettiğini belirterek, bu duruma karşı çıkıp, mücadele edenlerin çok az sayıda olmasının üzüntüyle karşılanacak bir durum olduğunu ifade etti ve şunları kaydetti: "Bizce Başörtüsü yasağı bir insan hakları sorunu değil açıkça ideolojik bir dayatmadır ve vahşice uygulanmaktadır. Bizce başörtüsü İslam'ın açık bir emridir. Başörtüsü Müslüman kadının onurudur. Başörtüsü İslami kimliğimizin bir işareti ve simgesidir. Başörtüsü ve dolayısıyla İslami kimliğimiz özgürlüğüne kavuşuncaya kadar direnmek ve direnerek özgürleşmek lazımdır. Bu yüzden duyarlı her müslümanı başörtüsü yasağına karşı çıkmaya direnmeye daha doğrusu özgürleşmeye çağırıyoruz. Direnmeyenlerin çürümeye yüz tutacağı da unutulmamalıdır."
Açıklamasının sonraki bölümlerinde, içinden geçtiğimiz şu günlerde anayasa değişiklikleri bağlamında yürütülen tartışmaların adeta bir turnusol vazifesi gördüğünü ifade ederken, bu değişikliklere ayak direyen bürokratik oligarşinin ve bunun uzantısı olan "yargıçlar diktatoryası"nın bütün sorunların kaynağını teşkil ettiğini vurguladı.
Açıklamanın son bölümünde, "rejimin kendisi için Kürtleri ve Müslümanları tehdit olarak tanımla"dığı belirtilirken, hükümetin bu iki ana konuya ilişkin kararlı bir tutum sergileyemediği ifade edilirken, şu sözlere yer verildi: "Hükümet ise anayasa değişikliği konusunda gösterdiği kararlığı Kürt açılımında ve başörtüsü yasağı konusunda gösteremeyerek, Kürtleri ve Müslümanları ikinci plana atmaktadır. Hiçbir şart koşulmadan, hiçbir şarta bağlanmadan, sanki bir lütufmuş gibi davranılmadan gasp edilen tüm haklar iade edilerek, başörtüsüne özgürlük talep ediyoruz. Hükümet kendisinden bekleneni yapmalı ve bu sese kulak vermelidir."
Eylem boyunca "Uyan Diren Özgürleş!", "Direne Direne Kazanacağız" ve "Tevhid Adalet Özgürlük" sloganları atıldı. "Ulusçu Dayatmaya, Kışla Tipi Eğitime, Başörtüsü Yasağına HAYIR!" pankartı ile "Eğitimde Yargıda Siyasette Sokakta; Militarist Dayatma Son Bulsun!", "Oligarşik Despotizme Hayır! Başörtüsüne Özgürlük", "Haydi Kızlar Üniversiteye Başörtülüler Hariç!", "Hukuk Kılıfına Sarılmış Despotizme Geçit Yok!", "Eğitimdeki Kemalist Dayatmaya Son!", "Yasak Sürüyor, (D)uyuyor musunuz?" dövizleri taşındı.
ÖZGÜR-DER SAKARYA ŞUBESİ NİSAN AYI BASIN AÇIKLAMASI TAM METNİ:
Yargı Despotizmine Hayır! Başörtüsüne Özgürlük!
Milyonlarca öğrencinin geleceğini ilgilendiren iki aşamalı üniversite sınavının ilki yarın yapılıyor. Gündemler çok hızlı bir şekilde değişiyor Türkiye'de. Yasaklarla adaletsizliklerle donatılmış bir sınava daha girecek olanların yanında başörtülüleri gündem yapanlar ise maalesef bir elin parmakları kadar bile değil. Evet bu sefer de başörtülüler üniversiteye alınmıyorlar;
-Çünkü; Kemalist seçkinci elitlerin arsızlığından korkuluyor.
-Çünkü; Laik Kemalist ideoloji başörtülü görünce ortalığı ayağa kaldırıyor.
-Çünkü; başörtüsü İslam'ı simgeliyor.
-Çünkü; önde gelen bu mutlu azınlık başörtüsünü tehdit olarak algılıyor.
-Çünkü; bu Kemalist kadronun elebaşları vesayete dayalı bir yönetimden yanalar.
Bu "çünkü"leri daha da sayabiliriz. Fakat asıl sorun başörtüsüne uygulanan bu ideolojik yasağa karşı alınan tavırların farklılığıdır.
Bizce Başörtüsü yasağı bir insan hakları sorunu değil açıkça ideolojik bir dayatmadır ve vahşice uygulanmaktadır. Bizce başörtüsü İslam'ın açık bir emridir. Başörtüsü Müslüman kadının onurudur. Başörtüsü İslami kimliğimizin bir işareti ve simgesidir. Başörtüsü ve dolayısıyla İslami kimliğimiz özgürlüğüne kavuşuncaya kadar direnmek ve direnerek özgürleşmek lazımdır. Bu yüzden duyarlı her müslümanı başörtüsü yasağına karşı çıkmaya direnmeye daha doğrusu özgürleşmeye çağırıyoruz. Direnmeyenlerin çürümeye yüz tutacağı da unutulmamalıdır.
Diğer bir gündem olarak anayasa değişikliği paketi ile ilgili olarak devam eden tartışmalar olanca hızıyla devam ediyor. Hukuku katlettiği halde adına ödüller verilen Mahmut Esat Bozkurt'lu yıllara dönmek isteyen yüksek yargının efendileri için halkın özgürleşmesi, insan hakları ya da insanca yaşam hakkı hiçbir şey ifade etmiyor. Bu süreç devam ettirildikçe her geçen gün kemikleşen vesayet rejiminin bekçileri Başbakan'ın dediği gibi "iyot" gibi ortaya çıkıyorlar. Tahtlarının sallandığını ve sıranın kendilerine geldiğini fark eden bu "yargıçlar diktatoryası" her şeyi göze almış görünüyorlar.
Biz Özgür-Der Sakarya Şubesi olarak, yargı despotizmini başörtüsü yasağından ayrı ve bağımsız görmüyoruz. Bu ülkede rejim kendisi için iki ana topluluğu tehdit olarak tanımlamış ve öyle algılamış ve hala da bu şekilde algılamaya devam etmektedir. Bu topluluklar Kürtler ve Müslümanlardır. Kürtler bölücülükle suçlanırken Müslümanlar ise gericilikle itham edilmişlerdir.
Dolayısıyla bu ülkede hiçbir sorun bu iki ana sorundan bağımsız ve ayrı değildir.
Fakat bu ülkedeki asıl ve en büyük sorun ülkenin kaynaklarını adeta bir vampir gibi emen ve doymak bilmeyen toplumun üzerine karabasan gibi çökmüş bu bürokratik, oligarşik yapıdır. Balyozun ikinci ve üçüncü dalgaları generallerin bir bir alınmaya başlanması İstanbul'un yargıcı Aykut Cengiz Engin'in tutum ve beyanatları da göstermektedir ki, darbe ve darbecilik gelişigüzel bir şey değil, planlıdır, organizelidir, tedavisi mümkün olmayan bir müzmin bir hastalıktır. Bu süreç devam ettikçe toplumun her alanında adeta bir turnusol vazifesi görmektedir. Darbeciler ise her geçen gün prestij ve itibarlarını yitirmekte GATAKULLİ'lere sığınmaya devam etmektedirler.
Hükümet ise anayasa değişikliği konusunda gösterdiği kararlığı Kürt açılımında ve başörtüsü yasağı konusunda gösteremeyerek, Kürtleri ve Müslümanları ikinci plana atmaktadır. Hiçbir şart koşulmadan, hiçbir şarta bağlanmadan, sanki bir lütufmuş gibi davranılmadan gasp edilen tüm haklar iade edilerek, başörtüsüne özgürlük talep ediyoruz. Hükümet kendisinden bekleneni yapmalı ve bu sese kulak vermelidir.
Bu ses tribünlerin sesi değildir. Ve olmayacaktır. Bu ses merhamet dileyen bir ses değildir. Ve olmayacaktır. Bu ses dilenen bir ses asla değildir, asla da olmayacaktır. Bu ses tevhidin ve adaletin sesidir. Bu ses onurun ve izzetin sesidir. Bu ses duyarlılığın ve uyanışın sesidir. Bu ses özgürlüğün sesidir.