Özgür-Der Üniversite Gençliği "Milliyetçilik Kuramları"nı Konuştu
Özgür-Der Üniversite Gençliği tarafından düzenlenen kitap forumunda Umut Özkırımlı’nın “Milliyetçilik Kuramları” kitabı değerlendirildi.
Özgür-Der Üniversite Gençliği, Doğu Batı Yayınları'ndan çıkan Umut Özkırımlı'nın "Milliyetçilik Kuramları" kitabını değerlendirdi.
Sunumunu Ümit Kudbay ve Melike Turan'ın yaptığı forumda Kudbay, konuşmaları süresince "Millet nedir?", "Milliyetçilik çeşitleri nelerdir?", "Milliyetçilik yeni bir olgu mudur?" gibi birkaç soruya verilen cevaplara değineceklerinden bahsetti.
Melike Turan, kitapta milliyetçilik kuramlarının üç başlık altında toplandığını söylediği konuşmasında şunları dile getirdi:
1. İlkçi Yaklaşım
Bu yaklaşım milletleri doğal ve eski çağlardan beri var olan yapılar olarak kabul ediyor; etnik kimliği ve bu kimliği oluşturan bağları (kan bağı, din, dil, belirli toplumsal alışkanlıklar) inceleyen çalışmalarla şekilleniyor. İlkçi yaklaşımın en aşırı versiyonu olan Doğalcılar'a göre etnik kimlik önceden belirlenmiştir. Kişiler bir aileye doğdukları gibi bir etnik gruba da doğmuşlardır. Onlara göre milletin bir kökeni, kişiliği, misyonu ve kaderi vardır.
Yine bu gruba dahil olan Kadimciler (Eskilciler) milletlerin ve milliyetçiliğin modern olmadığını, kadim bir tarihinin olduğunu, eski çağlara dayandığını söylerler.
Etnik bağlılıkların kökenlerini genetik özelliklerde ve içgüdülerde ararlar, etnik toplulukları ailenin bir uzantısı olarak görürler.
Kültürel İlkçiler'e göre ilk olma özelliği taşıyan bağlılıklar (din, dil, kan bağı) verilidir, her şeyden önce vardır, hiçbir şeyden üretilmemiştir, doğaldır. Gruptaki kişiler birbirlerine bağlılık duyarlar. Bu bağlılığın kişisel çıkarlarla alakası yoktur, tamamiyle duygusaldır.
2. Modernistler
Milletler ve milliyetçiliğin modern çağa ait olduğunu savunurlar. Bu kavramların kapitalizm, sanayileşme, merkezi devletlerin kurulması, kentleşme, laikleşme gibi modern süreçlerle birlikte yahut onların bir ürünü olarak ortaya çıktığını söylerler. Onlar için milletler ancak milliyetçilik çağında sosyolojik bir gereklilik haline gelir. Yani milliyetçilik milletleri yaratır, milletler milliyetçiliği değil.
Turan, konuşmasına Modernistlere göre milliyetçiliğin ekonomik dönüşümü, siyasi dönüşümü ve toplumsal (kültürel) dönüşümüne değinerek devam etti.
Benedict Anderson'un "Millet hayal edilmiş siyasi bir topluluktur." sözünü dile getiren Turan, en küçük milletin üyelerinin bile birbirini görmediğinden ve buna rağmen herbirinin hiç görmediği insanlarla bir beraberlik hayal ettiğini, millet kavramının onlar için bir yoldaşlık, kardeşlik olarak algınlandığını dile getirdi.
3. Etno-Sembolcüler
Ümit Kudbay konuşmasına üçüncü başlık olan Etno-Sembolcüler'den bahsederek başladı ve şunları ifade etti:
Etno-Sembolcülük temel bir ayrım değil zaten. Esastaki ayrım bir tarafta milliyetçilik olgusunu doğal bir olgu gören karşısında da yeni bir olgu olarak gören ayrımdır. Etno-Sembolcüler karşı tez geliştiremediği için modernistlere tam olarak cevap vermedikleri için bunu yeni olarak kabul ediyorlar ancak arkada yatan mitleri vs. görmezden gelmeyelim diyorlar. Evet yeni bir şey ama insanlar milliyeçiliğin tarihi arka planının peşine niye düşüyorlar sorusu önemli bir soru.
Smith'in bazı tasniflerden bahsetmiş olduğunu görmekle birlikte Armstrong'un çok belirgin bir görüş sunmadığını görüyoruz. Smith'te toprağa bağlı milliyetçilikler ve etnik milliyetçilikler ayrımı var. Sömürüye, toprağa bağlı milliyetçilikler daha çok üçüncü dünya milliyetçiliği. Ve bağımsızlık sonrası dediği bütünleştirici milliyetçilikler, yani çeşitli etnik grupları bir araya getiren milliyetçiliklerden bahsetmiş. Bir de ayrılıkçı milliyetçilikler denilen etnik milliyetçilikler var. Bugün örneğini gördüğümüz, savaşlar sebebiyle olan diaspora milliyetçilikleri. Böyle bir tasnife gidilmiş.
Aslında temelde bir yere oturmayan yatay-dikey etnik topluluklar dile getiriliyor. Yatay etnik grupların oluşturduğu milliyetçilik; yukarıdan aşağıya, yani aristokrat bir sınıfın dayattığı milliyetçiliktir. Dikey etnik grupların oluşturduğu ise milletlerin bir bilince sahip olduğu, alttan gelen bu bilinçli dalgalanmalarla oluşturulan milliyetçiliktir.
Evet, etnik farklılıklar var ama bunların araştırılmasının Etno-Sembolcüler tarafından önerilmesini modernistler kabul etmiyorlar. Örneğin Türk milleti dediğimiz olgu 19-20. yüzyıldan sonra olan bir şey diyelim ama Türk ırkıyla, etnisiteyle olan olguyla eşdeğer görülmesi eleştiriliyor. Etno-Sembolcüler'in bir kavram kargaşası yaşıyor olduğunu belirtiyorlar. Çoğu zaman millet ile etnisiteyi birbirine karıştırmışlardır.
Coulhoun'un dile getirdiği eleştiri önemli, milliyeçilik yalnız etnik benzerlik, etnik geçmişle savunulmaz aslında, diyor. Bunun bir de siyasal topluluğa temel oluşturması ve siyasal söylem için kullanılması gerekir.
Postmodernist yaklaşımdaki bütün olarak hiçbir şeyi ele almayalım belli çeşitlerle açıklayalım anlayışı bu milliyetçilik için de geçerli.
Burada banal milliyeçilikten söz edilmiş. Banal milliyeçilik, milliyetçiliğin yeniden üretimi üzerine kurulu ve şöyle diyor: Ulus devletler kuruldu ama daha sonra ne oldu bu milliyetçiliğe? Balibar'ın temel tezi de şöyledir : Milliyetçilikler kendilerini tekrardan üretirler. Sanıldığı gibi sadece kriz dönemlerinde üretilen bir milliyetçilik değil. Milliyeçiliği oluşturan savaş dönemlerinde sallanan bayrak değil, her gün girdiğimiz resmi kurumun önünde sallanmayan bayrağın örneğini veriyor. Kanaatimce, bu da içinde yaşadığımız ulus devlette farkındalığımız açısından biz Müslümanlar için önemli bir nokta.
'Milliyetçilik Bir Din' kitabında Hayes, milliyetçiliğe bir iman gerektiğini söyler. Bunu da değişik ritüel ve ayinlerle sürekli sunarlar. Bir nevi ibadet gibi: Saygı duruşları, çocuğun sicile kaydı, yeniden üretilen bir milliyetçilik.
Milliyetçilik tartışmalarının genel değerlendirmesin de yazar; tasnifi Smith'e binaen yaptığından bahsetmiş. Kendisinin kullanmak istediği ayrımsa özgü ve yapılanmacı şeklinde.
Forum, kitabın karşılıklı değerlendirilmesi ve soru-cevap kısmıyla sona erdi.