Neden İslam’ın Orta Çağı yoktu?
Özgür-Der Üniversite Gençliğinin düzenlemiş olduğu kitap forumunda Thomas Bauer’in “Neden İslam’ın Orta Çağı Yoktu?” isimli kitabı Zehra Emen ve Esma Beydüz tarafından kritize edildi.
Hayrunnisa ÇAPAN / HAKSÖZ HABER
Özgür-Der Üniversite Gençliğinin düzenlemiş olduğu kitap forumunda Thomas Bauer’in “Neden İslam’ın Orta Çağı Yoktu?” isimli kitabı Zehra Emen ve Esma Beydüz tarafından kritize edildi.
Zehra Emen değerlendirmesine, ‘Ortaçağ’ kavramının uğradığı tahribatı açıklayarak ve kavramın nesnel olmayışını, muğlaklığını, İslam’ı gizli olarak değersizleştirmesini, emperyalist çağrışım uyandırmasını dile getirerek başladı.
“Antik çağ ile yeni çağ arasındaki 1000 yıllık zaman diliminin tek bir çağı oluşturduğu düşüncesinin kökten yanlışlığının yanında bu zaman diliminde farklı coğrafyalarda farklı gelişmelerin yaşandığı kabulünden hareket ederek topyekûn bir değerlendirmeyle aynı tarihsel dönemdeki tüm toplumlar için tek bir çağ genellemesinin yapılmasının bu anlamda makul olmadığı kabul edilmelidir" ifadelerini kullanan Emen, Batının karanlık tarihinin örtülemeyeceğini belirtti.
Emen, "Ortaçağ kavramındaki en büyük tahribatlardan bir diğerinin de ilerleme karşıtı tüm olguların dinle; ortaçağın ise dinle ve hatta İslam’la özdeşleştirilmesi olduğunu" ifade etti.
Bu karalayıcı tanımların dinle ve doğrudan İslam kültürüyle ilişkilendirilmesi gizli değersizleştirmedir ifadelerini kullanan Emen, "Gündelik hayatta veya dijital medyada İslam karşıtı nefret söylemlerinde bulunulduğunda barbarlık, gerileme, hak ihlalleri gibi somut olaylara atıfla ‘orta çağa dönüş’ ‘İslami orta çağın başlaması’ gibi manşetler sunulmaktadır. Bu durum kavramın kirletildiğinin göstergesidir. Kaldı ki tüm olumsuzlamaların Ortaçağa, olumlu tüm ifadelerinse Avrupa ve modern çağa izafe edilmesi de kabul edilebilir değildir. Modernitenin totaliter ideolojileri, sömürgeciliği ve soykırımı beraberinde getirmesi; 20. yüzyılı dünya tarihinin en kanlı yüzyılı yapması örtbas edilemez. Bu durum Batı’nın küresel modernite üzerinde egemenliğini sürdürmek için kurduğu bir stratejidir.” dedi.
Emen, "Avrupa ‘Aydınlanmasını’ yaşamayan Doğu’nun modern olamayacağı hatta çağdan dışlanacağı, bu “geri kalmış” toplumların Avrupa’nın hamiliğine mecbur ve mahkum olduğu ve demokrasi, insan hakları, modernizm gibi birtakım doktrinsel vasıtalarla İran, Irak, Afganistan gibi coğrafyalara yapılan müdahalelerin Avrupa’nın bu coğrafyadaki siyasi meşruiyetini sağladığı şeklinde tezahür eden yanılsamaların aslında hiçbir siyasi, tarihi, kültürel altyapısının bulunmadığını bilmemiz gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.
Konuşmasının devamında 11. yüzyılda İslam Medeniyetinin yalnızca kendinden önceki medeniyetlerin tarihi ve kültürel mirasını aktarmakla kalmayıp bazı disiplinlerde öncü olduğu ve hatta ortak mirasa da ciddi birikimler eklediğinden bahseden Emen, 17. Ve 18. yüzyıllarda yaşamış Katip Çelebi ve Şevkani’ye de değinerek bu isimlerin eserlerinde bahsedilen disiplinlerle dair müzakarelerde bulundu.
Esma Beydüz forumdaki müzakerisinde; yazarın, İslam dünyasında ,Ortaçağ olup olmadığını tespit etmek adına Doğu ve Batı, Avrupa ile İslam dünyasını karşılaştırarak ele alan kitabın ilgili bölümlerini irdeledi.
Beydüz değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı: “Yazarın bu kısımdaki görüşlerini, diğer oryantalistlerle karşılaştırmak adına Ernest Renan’ın bir konferansta söylediği “Müslümanlık ile bilim ilişkisi birbirinden ayrılmıştır. Bilim adına yapılan her şey aslında Sasani devletinin ürünüdür. Müslümanlar yağmacıdır, hazıra konar.” teorisine benzettiğimi söyleyebilirim. Bauer ile Renan’ı karşılaştırdığımızda ikisi de ilerlemeyi Pers kültürüne dayandırıyor ama Renan aslında İslam’ın bunu geliştirdiğini de kabul ediyor diyebiliriz.”
Beydüz, Bauer’in bir başka kitabı olan ‘Müphemlik Kültürü ve İslam’ dan söz ederek, “Yazar bu kitabında İslam kültürünü müphemliğe dayandırır ve İslam’ın müphemlik üzerine kurulduğunu kabul eder. Alimlerin tefsir yorumlarındaki çeşitliliği, farklılığın bereket ve lütuf olduğu hadisini de buna dayandırır. İslam’ın gerilemesinin nedeni olarak da müphemlik kültüründen vazgeçmesini örnek verir.
Bauer “İslam çoğulculuğa hoşgörüyle bakar. Zaten İslam hayatın her alanında hakim değildir. İslami ilimlerin yanında İslami olmayan ilimler de gelişmiştir. Ayrıca diğer dinlere de hoşgörüyle bakar.” der. Yahudilik başlığında ise İslam’ın Yahudilere hoşgörüyle baktığını ve çeşitli haklar tanıdığını belirtir. Ancak biz diyoruz ki İslam’da ‘zorla İslamlaştırma’ yoktur.” ifadelerini kullandı.
Bauer'den alıntıyla şu sözleri aktaran Beydüz, “Örneğin Hristiyanlar doğuştan günahkar olduklarına inandıkları için bu onların benlik gelişimini etkilemiştir. Hayatları boyunca kendilerini affettirme uğraşları vardır ve kiliseye sığınmışlardır. Hristiyanların bu sayede gelişimleri engellenmiştir. İslam ise merhamet üzerinde kurulan bir dindir. Hristiyanlığın aksine yapılan yanlışlar ilerlemelerinde büyük önem arz eder.” dedi.
Beydüz değerlendirmesinde ayrıca, “Yazar Ortaçağ kavramından vazgeçmemiz gerektiğini, genellemelerin doğru olmadığını belirtir. Geçerli bir çağ tanımı yapmak için ise 4 şartın gerekli olduğundan bahseder: olumlu veya olumsuz yargı içermemesi gerekir, kapsamı geniş olmalıdır yani belli bir coğrafyayı veya zaman dilimini ifade etmemelidir, çağlar kapsamlı olarak hayatı şekillendirici olmalıdır, çağı oluşturan değişiklikler nihai ve kalıcı olmalıdır. Ve devamında yazar İslam’ın başlangıcı yeni bir çağ mıdır sorusunu da sorar.
Bizce İslam’ın ortaya koyduğu şeyler basit şeyler değildir. Köleliğin kaldırılması, kadınlara verilen haklar vb. Bu anlamda İslam’ın ortaya çıkması bizim için çağ kırılmasını ifade eder.” ifadelerini kullandı.
Konuşmasını, sınırlarının kesin olarak çizilmiş Ortaçağ veya herhangi bir çağ kavramının Müslümanlarca kabul edilebilir olmadığını, terimin ayrıştırılmış ve gaspedilmiş olduğunu belirterek noktalayan Beydüz'ün sunumunun ardından forum, katılımcıların sorularına yanıtlar verilmesinin ardından sona erdi.