Başörtüsüne Özgürlük, Gençlik Ve Dayanışma Gecesi
Özgür-Der Üniversite Gençliği dün akşam “Özgürlük Yürüyüşümüz Sürüyor!” başlığı altında bir etkinlik gerçekleştirdi. Bayrampaşa Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen coşku yüklü geceye yoğun katılım gösterildi.
Özgür-Der Üniversite Gençliği, 6 Kasım akşamı İstanbul Bayrampaşa'da "Özgürlük Yürüyüşümüz Sürüyor" adlı duygu, umut ve coşku yüklü bir dayanışma gecesi düzenledi.
Murat Özer'in sunuculuğunu üstlendiği gecede Özgür-Der Üniversite Gençliği üyesi Furkan Akdeniz ve Kevser Çakır birer selamlama konuşması yaparken, İHL öğrencisi Sevra Türkmen de okulunda Milli Güvenlik derslerinde yaşanan zorbalıkları anlattı.
Gecede Özgür-Der Yön. Kur. Üyesi Hülya Şekerci, Mazlum-Der İstanbul Şubesi Yön. Kur. Üyesi Gülden Sönmez ve Haksöz Dergisi yazarı Hamza Türkmen de birer konuşma yaptılar. Aynı zamanda Ahmet Yasin Elki'nin düzenlediği 17 dakikalık bir sinevizyonun da gösterildiği geceye şair Bünyamin Doğruer şiirleri ve Grup Yürüyüş de marşlarıyla katkıda bulundu. Özellikle başörtüsü yasağı ve direniş sürecinden karelerin aktarıldığı sinevizyon salonda yoğun duygusal anların yaşanmasını sağlarken Grup Yürüyüş'ün canlı performansla gerçekleştirdiği konser salonda sevinç, coşku ve heyecan dalgalanmalarına yol açtı.
Öğrenciler yararına bir kermesin de düzenlendiği gecede çocuklar için de oyun parkı kurularak birlikte eğlenmeleri sağlandı. Sık sık sloganların atılıp tekbirlerin getirildiği gecede Türkçe-Kürtçe-Arapça "Özgürlük Yürüyüşümüz Sürüyor!" pankartının yanı sıra şu pankart ve dövizler dikkat çekti:
"Yasakçılara Duyurulur: Başörtüsüyle İlgili Konuşma Hakkınız Yok!", "İnancımızı, Kimliğimizi Yasaklayan Hiçbir Kararı Kabul Etmedik, Etmeyeceğiz!", Herkes İçin Adalet, Başörtüsüne Özgürlük!", "Andımız Kaldırılsın; Kışla Tipi Eğitime Son!", "Irkçı Şoven Ant Kaldırılsın!", "Darbeci Zihniyet! Okulları Terk Et!"
Başörtüsü 150 Yıllık Kesintisiz Direnişimizin Sembolüdür!
Özgür-Der Üniversite Gençliği üyesi Mus'ab Bozan'ın başörtüsü emri, kardeşlik ve dayanışma konulu ayetleri derleyerek okuduğu Kur'an-ı Kerim ve meali tilavetiyle başlayan programın açılış konuşmasını yapan Murat Özer, akışa dair bilgilendirmelerde bulunarak başörtüsü yasağı süreci, oturduğu anlamsal/ideolojik zemin ve gecenin önemine dikkat çekerek özetle şunları söyledi:
"Başörtüsü yasakçılarıyla sadece bugün değil, 150 yıldır mücadele ediyoruz. İttihat Terakki artığı bu yasakçı ve darbeci zihniyet İslami değerlerimize cephe alarak bugünlere gelmiş ve bunu kesintisiz olarak sürdürmüştür. Başörtüsü yasağı da bu zulümlerin bir parçası, uzantısıdır. Bu nedenle başörtüsü mücadelemizin sembolüdür. Başörtüsü değerlerimize cephe açan yasakçılara karşı mücadelemizin sembolüdür."
Direnişte Israr Olmasaydı Bu Noktaya Gelinemezdi
Programda topluluğa hitap eden Hülya Şekerci yasak sürecine ve karşı direnişlere dikkat çekerek, "Direniş olmasaydı bugünkü kısmi çözüm sürecine gelinemezdi." belirlemesinde bulunup direnişe öncülük eden kuşağı selamladı.
Müteakiben sistemin İslam'la hesaplaşmasının semboller üzerinden başlayarak sürmekte olduğunu belirten Şekerci, başörtümüzün gündemde olduğu son süreçte de başörtümüzün mücadeledeki sembolik boyutu, önem ve değerine vurgu yapmaktan kaçınmamamız gerektiğini söyledi. Şekerci, başörtüsünün yanlış özgürlük telakkileri ve çağdaşlaşma adı altında çıplaklığın ve iffetsizliğin teşvik edildiği bir düzlemde iffetin, Müslümanca bir varoluşun, kamuda İslami kimlikli bir görüntüyle öne çıkmanın ve en nihayetinde Yaratıcımızın bize ön gördüğü hayat tarzına teslim olduğumuzu ibraz etmenin sembolik adı olduğunu kaydetti.
Mücadeleyi Parçalamadık!
Özgür-Der olarak başörtüsünün yasaklandığı süreçte kurulmuş olsalar da başörtüsü ile bölgesel ve küresel bazda yaşanan diğer hiçbir toplumsal ve siyasal sorunun arasını asla bölmediklerini belirten Şekerci, öncelikler belirlemesinin doğal olduğunu ancak başörtüsüne özgürlük mücadelesi verirken Filistin, Kürt sorunu, militarizm sorunu vd. hak ihlallerini asla ıskalamadıklarını ifade etti. Şekerci, mücadele anlayışı ve azimlerini en yakınlarına karşı bile adil şahitler olma misyon ve sorumluluğundan aldıklarını kaydetti. Ve Türkiye'ye dayatılmaya çalışılan NATO Füze Kalkanı projesine karşı önümüzdeki günlerde de eylem paketlerini kamuoyuna deklare edeceklerini söyledi.
Konuşmanın Zor Olduğu Bir Dönemdi
28 Şubat sürecinin konuşmanın zor olduğu bir dönemi ifade ettiğini belirten Şekerci, tanklara, kovuşturmalara, polis köpekleri ve coplarına, cezaevi ve hatta idamla yargılanmalara rağmen bu süreçte meydanlarda "MGK'nın Tankı, Yıldıramaz Halkı!" pankartlarıyla yürümekten çekinmediklerini kaydetti. Militarizmin Türkiye'de bugün biraz olsun geri püskürtülmüşse bunda da mücadelelerinin mutlaka payı olduğu üzerinde duran Şekerci, konuşmanın kısmen kolaylaştığı bir dönemde yaşadığımızı ne var ki ekranlarda başörtüsü konusunda söz alanların büyük bir kısmının kendilerini temsil etme yeterliliğine sahip olmadıklarını belirterek kimsenin kendi adlarına konuşma haklarının olmadığını, olamayacağını söyledi.
Şekerci, yasakçıların bile bugün artık çözülme noktasına geldiklerini ve bu yüzden hizmet alan/veren formülüne sarıldıklarını belirterek, önlerine bir lütufmuş gibi konulan bu tuzağa düşmeyeceklerinin, başörtüsünü asla pazarlık konusu yapmayacaklarının altını çizdi.
Allah'ın Ayetlerini Başlarında Taşıyanlar Provokatör Olarak Tanımlanamazlar!
Bir selamlama konuşması yapmak üzere programda söz alan Özgür-Der Üniversite Gençliği sözcülerinden Furkan Akdeniz, İslam'ın müntesiplerine yüklediği hayata ve sorunlarına karşı bütünsel ıslah çabasına atıfta bulunarak üniversite öğrencileri olarak kendilerinin de imtihan alanlarından başlayarak ıslah çabasına azmettiklerini söyledi. Bu bağlamda sistemin hedeflediği düşünmeyen, akletmeyen, yanlış gördüğüne müdahale etmeyen ve sorgulamayan bir gençlik tipini özellikle de resmi/milli eğitim üzerinden yaratmayı başardığına dikkat çeken Akdeniz, ne var ki Müslüman öğrenciler olarak kendilerinin bu projeye teslim olmadıklarını, olmayacaklarını ve küçük de olsa güzel tanıklıklarının olduğunu ve inşallah bundan sonra da olmaya devam edeceğini söyledi.
Akdeniz, bu meyanda Perşembe günü Müslüman öğrenciler olarak Beyazıt meydanında bir eylem gerçekleştirdiklerini belirterek bu gece ile de gündeme dair eylem ve etkinlikler zincirine yeni bir halka kattıklarını ifade etti. Akdeniz, sözlerini şu vurgularla tamamladı:
"Müslümanlar olarak diğer alanlarda olduğu gibi üniversitelerde de gelip geçen zamana, hüsran içindeki insanlığa 'Durun! Ateşe gidiyorsunuz!' demek durumundayız. Bizim başörtüsü konusunda üniversitedeki farklı muhataplara söylediğimiz şundan ibarettir ki onu aynı açıklıkta bir kez daha tekrar ediyoruz: Allah'ın apaçık ayetlerinin, hükmünün olduğu bir konuda pazarlık söz konusu olamaz! Allah'ın ayetlerini başlarının üzerinde taşıyan başörtülüler provokatör olarak yaftalanamaz!"
Gençlerin Yürümeleri, Hatta Koşmaları Lazım
Akdeniz'e müteakip söz alan Av. Gülden Sönmez de yasak ve direniş süreci üzerinde durarak bu günlere kolay gelinmediğini, birçok isimsiz kahramanın direnişlerinin var olduğunu söyledi. Uzun zaman geçtikten sonra yasağın genç kuşaklarda kısmen unutulup kanıksandığına dikkat çeken Sönmez, Özgür-Der Üniversite Gençliği'nin yasak ve direniş konusunda hafıza tazeleme anlamındaki bu çabalarının anlamlı olduğunu belirterek "Gençlerin yürümeleri ve hatta koşmaları lazım. Çünkü toplumun size çok ihtiyacı var." dedi.
Başörtüsü Direnişi Çok Şeyler Öğretti
Gelinen noktada dün direnişe duyarlı olan bir kısım insanımızın her ne kadar yorularak özellikle de çocuklarının geleceği kaygısıyla okumaya salt mesleki değer atfeder pozisyona gelmiş olsalar da başörtüsü mücadelesinin yine de bizden olan ve olmayanlar üzerinde önemli etkiler bıraktığını ve öğretici olduğunu belirten Sönmez, Türkiye ve dünyada birçok insan için başörtüsünün bir özgürlük mücadelesi anlamına geldiğini söyledi. Sönmez sözlerini şöyle sürdürdü:
"Direniş bizden olmayanlara da çok şeyler öğretti. Zulme karşı insanca, Müslümanca nasıl bir tepkinin verileceğini göstermiştir başörtüsü mücadelesi. Kadınlarımız artık Mavi Marmara örneğinde de görüleceği gibi sınırlar içinde ve ötesinde mazlumlarla dayanışma ve zalimlerle mücadeleye girişebilmektedirler. Mavi Marmara yolcuları arasında yer alarak Siyonist İsrail'e kafa tutabiliyorlar. Başörtüsü mücadelesi onlara bu anlamda da özgüven katmış, öğretici olmuştur."
Kritik Dönemlerden Geçiyoruz
Mücadelenin en kritik dönemlerinin birinden geçmekte olduğumuzu belirten Sönmez, dönemin özellikle de genç kuşaklar açısından bireyselleşme ve hafıza kaybı gibi bir tehdit doğurduğunu ifade ederek buna karşı yapılması gerekenler üzerinde durdu. Sönmez, bu bağlamda okuma eylemini salt mesleki çerçeveyle sınırlandırmamanın önemine dikkat çekerek Özgür-Der, Mazlumder vb. kurumların mücadele pratiği ve arşivlerinden istifade ederek bilinç ve belleklerini güncellemelerini tavsiye etti.
Okulumuz Kışla ve Biz de Asker Değiliz!
Programda İmam Hatip Lisesi Gençliği adına söz alan Güngören İmam Hatip Lisesi öğrencisi Sevra Türkmen de yasağın İHL'lere dönük yansımaları üzerinde durarak okulda yaşadıkları zorluklara ve direniş çabalarına dikkat çekti.
Konuşmasında ırkçı ant dayatması ve Milli Güvenlik Dersine de dikkat çeken Türkmen militarist vesayetin okullardaki işgaline son verilmesini talep ederek şunları söyledi:
"Eğitim hakkımız elimizden alınamaz! Okulumuz kışla ve biz asker değiliz! Burası okulsa askerin işi ne?!"
Üniversitelerde Keyfilikler Sürüyor
Gecede bir selamlama konuşması yapan Özgür-Der Üniversite Gençliği'nden Kevser Çakır da üniversitelerde mevcut durum üzerinde durarak kısmi iyileşmelere rağmen keyfiliklerin sürdüğünü kaydetti. Müslüman gençliğin başörtüsü yasağının yanı sıra diğer bazı sorunlarının da bulunduğuna dikkat çeken Çakır, bunların başında da sistemi doğru anlamlandıramama ve tanımlayamamanın geldiğini söyledi.
Hükümetin yasağı çözmeye dönük arayış, çaba ve politikaları üzerinde de duran Çakır, bunların önemli olmakla beraber yeterli olmadığını ifade etti. Hükümetin özellikle de başörtüsünü birilerinin iddia ettiği gibi seçim malzemesi olarak görüp görmediği konusunda samimiyetini ortaya koyması gerektiğini belirten Çakır, Müslüman öğrenci öbekleri arasında başörtüsüne yaklaşım farklılıklarının da can sıkıcı olduğuna dikkat çekti. Bu meyanda Çakır, sorunun çözümünü AK Parti'ye havale eden yaklaşım ile mücadelede kimlik vurgusu yapmaktan kaçınan yaklaşımın ilkesizliği üzerinde durarak bu yaklaşımların başörtüsünün içini boşalttığını söyledi.
Özgürlük Vahye ve Fıtrata Dönmekle Mümkündür!
Son olarak söz alan ve konuşmasında başörtüsü mücadelesinin oturtulması gereken anlamsal zemin üzerinde duran Hamza Türkmen ise gerçek bir özgürlük mücadelesinin bizi vahyin aydınlığına kavuşturarak fıtratla buluşturacağını söyledi. Bunun önündeki engeller ve engelleri aşma ilmihali üzerinde de duran Türkmen'in konuşmasından satırbaşlarını ilginize sunuyoruz:
"Özgürlük yürüyüşümüz sürüyor.
Müslümanlar inşallah, bilinçte ve eylemde yeniden Kur'an ümmeti oluncaya kadar, tevhid ve adaleti yeryüzünde hâkim kılıncaya kadar tüm engellere, tüm aldatma ve aldanışlara karşı yürüyüşlerini devam ettireceklerdir.
Bizler özgürlüğe, ancak elbisemizi ya da kimliğimizi her türlü itikadi, siyasi, kültürel veya nefsani kirden, yozlaşmadan, şirkten, cahili kalıntılardan arındırdığımız oranda ulaşacağımıza inanan Müslümanlarız.
Yüce Rabbimizin biz ölümlülere ilettiği hidayet ve hayat kitabı Kur'an-ı Kerim'dir. Yine o Kitap'dan öğreniyoruz ki Allah insan doğasını/fıtratını kendisini Birlemek potansiyeli ile yaratmıştır. Dolayısıyla Vahyin ve fıtratın üzerinin örtülmesi veya vahiy ve fıtrattan uzaklaşılması asıldan yabancılaşmadır.
Bizler dünkü batini, saltanatçı, mezhepçi yabancılaşmayı da: bugünkü kapitalist hayat tarzı ve ulusçuluk putu ile oluşan yabancılaşmayı da aşmalıyız.
Biz Müslümanlar yeniden vahiyle ve fıtratla buluşmak, vahyin ve fıtratın üzerindeki baskıları, yasakları yani her türlü kiri ve örtüyü söküp atmak veya yırtmak ve özgürleşmek zorundayız. Bunun için de hem insanlara ve insani sistemlere ve hem nefsimize kul olmaktan kurtulmalıyız. Kulların diğer kullara kulluğunu köleliğini yıkmak için mücadele etmeliyiz.
İçinde yaşadığımız Türk ulus toplumu ve sistemi, Batıcı değerlerle, İsviçre Medeni Kanunu ile, Faşist İtalya'nın Ceza Kanunu ile şekillenmiş cahili bir toplum ve sistemdir. Tevhidi kimliğimiz açısından yasaklarla örülü bu sistemi aşmalıyız. Bu nedenle de özgürlük yürüyüşümüz sürmelidir. Türkiye'de de dünya da (Adı küresel kapitalizm olur, pozitivizm olur, Kemalizm olur) her türlü çağdaş Firavunların, Nemrutların, Hamanların, Karunların ve Samirilerin düzenlerini tasfiye etmeliyiz…"
Türkmen'in konuşmasının ardından gece Bünyamin Doğruer'in şiir dinletisi ve Grup Yürüyüş'ün konseri ile devam etti. Doğruer, başörtüsü direnişi ile ilgili şiirini seslendirdikten sonra sahneye Grup Yürüyüş çıktı.
Gecede Grup Yürüyüş Coşkusu
Sahneye Türkçe-Kürtçe-Arapça "Özgürlük Yürüyüşümüz Sürüyor!" yazılı pankartla çıkan Grup Yürüyüş, özgürlük ve direniş şarkılarını canlı bir performansla seslendirdi. Başörtüsü mücadelesinin öncülerinden rahmetli Macide Göç Türkmen ve Özlem Hicran Özyurt'un anısına hazırlanan sinevizyon eşliğinde "Kara Gözlüm" adlı eserini de seslendiren gruba Bünyamin Doğruer de şiiriyle eşlik etti.
Özgürlük Türküleri Susmayacak!
Mavi Marmara için bestelediği yeni ezgisini de dinleyicilerle paylaşan Grup Yürüyüş, konserin finalini ise bir sürprizle gerçekleştirdi. İlkokul, lise ve üniversite öğrencilerini sahneye davet eden Grup Yürüyüş, Beyazıt Meydanı'nda sıklıkla okuduğu Özgürlük Türküsü'nü bu kalabalık koro ile seslendirdi. Özgürlük Türküsü'ne bütün salon yumrukları havada ve ayakta eşlik etti. Grup Yürüyüş'ün "Böylesine güçlü bir koro ve böylesine bir mücadele azmi var oldukça özgürlük türküleri susmayacak!" vurgusuyla tamamladığı konserin ardından gece sona erdi.
HAŞİM AY / HAKSÖZ-HABER
Fotoğraflar: Murat Ayar / Haksöz-Haber