Özgür-Der K.Çekmece Dersleri Başladı
Özgür-Der Küçükçekmece Temsilciliği 2010-11 eğitim seminerleri Yılmaz Çakır'ın ’’Akaidin Önemi ve İçtihat’’ başlıklı sunumuyla başladı.
Küçükçekmece Özgür-Der'in bu yılki ilk dersi ''Akaidin Önemi ve İçtihat'' konusunu sunan Yılmaz Çakır, ilk olarak Akaid üzerinde durarak akaidin "Akd" kökünden geldiğini ve anlamının sımsıkı bağlanmak olduğunu belirtti. Ne içtihad ne de Akaid kavramı Peygamberin hayatta olduğu dönemlerde ortaya çıkmamıştır. Bu kavramsal dünya ilk defa Peygamberin vefatından sonra Müslümanların gündemine oturmuş ve günümüze kadar gelmiştir. Peygamberin vefatı ile hilafetin Hz. Ebubekir'e geçişi ve hilafet seçimi üzerinden başlatılan tartışmaların, Hz. Peygamber'in ardından ortaya çıkan siyasi anlaşmazlıkların ve Hz. Osman'ın hilafetinin ikinci yarısından itibaren fiili çatışmaya dönüşen söz konusu siyasi anlaşmazlıklar, Hz. Ali döneminde Şam valisi Muaviye liderliğinde meşru ulu'l-emr'e karşı isyan başlatmasıyla daha da alevlenmiş, özellikle Sıffin Savaşı'nın ardından siyasi fırkalar oluşmaya başlamıştır.
Söz konusu süreçte oluşmaya başlayan siyasi fırkalar, yaşanan sorunlara ilişkin düşünce ve yorumlarını giderek itikadi alana taşıyıp mutlaklaştırmaya çalışmıştır. Böylece, asla ayrılığa düşülmemesi gereken itikadi alanda bile çeşitli farklı anlayışlar ve fırkalar doğmuştur.
Siyasi fırkaların yaşanan olaylara ilişkin yorumlarını giderek itikadi alana taşımasıyla birlikte itikadi fırkalar oluşmaya başlamış zalim yöneticiler karşısında takınılması gereken tavır, insanın iradesiyle yapıp ettiği her şeyden sorumlu olması gibi konularda Kur'an dışı yorumlar yapılmaya ve bu yorumlar birer itikad esası haline getirilmeye başlanmıştır.
Cemel ve Sıffın'da Müslümanların Müslümanları öldürmesinin, zalim sultana itaat ve büyük günah işleyenlerin konumu hakkındaki soruların ortaya çıkardığı bir sürecin ürünüdür bu kavramlar. Yani bu kavramlar somut bir vaka ve güncel sorunlar üzerine ortaya çıkmaktadır. Sorunların kökeninde değindiği güncel bir durum söz konusudur. Zaten bu kavramlara peygamber döneminde ihtiyaç olmamıştır. Çünkü peygamber döneminde kendisine gelen sorunları ya vahiy ile çözüme ulaştırıyordu yâda kendi pratikleriyle (sünnet) çözüme ulaştırıyordu.
Konuşmacı Çakır, akaidin bilgisinin kesin, anlamının ise açık ve anlaşılır olması gerektiğini belirtti. Zanni hiçbir şey akaidin konusu olamaz. Akaid konusundaki Ehl-i Sünnetin amentü diye formüle edilen iman ilkelerinin sonuncusu olan Kaza ve Kader anlayışının bir iman konusu olamayacağını belirterek bunun akaid konusu olduğunu belirtenler kadar akaid konusu olamayacağını belirtenlerde vardır. Bilgisi ve anlamı tartışma içeren bir konu kişisel yorumlardan yola çıkarak iman konusu edilemez. Müslüman akaidi kör bir taassup ile oluşturulamaz. Eğer imanımız bu derecede basit olursa ufak bir zorlukta imanımız un ufak olabilir.
İçtihat kelimesinin anlamını açıklayan Çakır; İçtihat herhangi bir şeyi yaparken gösterilen azami gayreti ifade eder. bu şu demek değildir yaptım ama benden bu kadar; tam aksine yapılacak şeyin en son sınırına kadar gayret etmeyi gerektiren bir durum olmalı.
İstilahi anlamda dini bir sorunun halli için yapılan cehdi ve çabayı içine alan çalışmalardır diyebiliriz.
Akaid "ne/nedir"' ile ilgilenirken İçtihat ''nasıl/ne şekilde'' ile ilgilenir. Akaid imanla, İçtihat eylemle ortaya çıkar. Değişmez esas/öz akaidin konusudur. Akaid evrensel ve çağlar üstüdür. İçtihat ise değişmez akaidin değişen şartlara hitap edebilme becerisinin adı olarak tezahür eder. Burda zaman, mekan, cevre ve şartların göz önünde bulundurulduğunu görürüz. Bu gerekliliği gözeten çalışmalar içtihadi çalışmalardır. Elbette bu çalışmada doğruyu bülma ihtimali kadar, yanlış yapabilme ihtimalide vardır. Aslolan Allah'dan doğruyu göstermesi için niyaz ederek çaba sarfetmektir. bizlerse içtihadi alanı /olanı akidenin tartışılmaz alanına taşıyarak anlayışımızı kavrayışımızı mutlaklaştırıyoruz. Akaidin alanı ile İçtihadın alanını birbirine karıştırmamalıyız.
Yılmaz Çakır sunumunu dinleyicilerden gelen sorulara verdiği cevablarla sonlandırdı
Kürşat Okur / Haksöz-Haber