"Müslümanlar ve İslâmî Duruş" konferansı yapıldı
Özgür-Der K.Çekmece Şubesi'nin her ay düzenlemiş olduğu İslami düşünce konferansları dün Ahmed Kalkan hocanın sunumuyla devam etti.
Program kısa bir sinevizyon gösteriminden sonra Mevlüt Akbal'ın okuduğu Kur'an-ı Kerim ve mealinden sonra Ahmed Kalkan sunumuna şöyle başladı:
Yaşadığımız dönemde Müslümanların (çoğunluk itibarıyla) durumu içler acısıdır. Bunları maddeler halinde saymaya çalışalım:
1. Müslümanlar İslâm'ı bilmiyor; ilimden uzaklar; ilimden, yani mutlak hakikat olan İlâhî vahiyden uzak, Kur'an'dan kopuk yaşadıkları için, Allah'ın Kitap'ından, birinci elden dini öğrenmiyorlar.
2. Bilmemekten daha kötüsü; İslâm'ı yanlış biliyorlar. Ölçü yanlış. Kur'an terazisiyle tartılıp ölçülmüyor bilinenler.
3. Kur'an'a dayalı iman esaslarını dosdoğru şekilde bilmiyorlar. Dosdoğru inanmıyor ve yaşamıyorlar. (Bak. 2/Bakara, 85-86; 4/Nisâ, 136)
4. İnanç ve amellerine birçok şirk, hurâfe ve bid'at karışmış. Kimi bilinçli bilinçsiz irtidat etmiş, kimi Allah'a endâd/eşler edinmiş, kimi küfür içinde bir hayat sürüyorlar. "Onların çoğu Allah'a şirk koşmadan iman etmezler." (12/Yusuf, 106) Yine bak. 39/Zümer, 65-66; 31/Lokman, 13
5. İsyan ve itaat bilinci yok. "Lâ ilâhe" deyip reddetmesi gerekenleri bilmiyor; "illâ" diye teslim olması gereken zât belli değil. (Bak. 4/Nisâ, 13-14)
6. Siyasî bilinç yok. Tâğutlara sevgi içinde ve onlara destek ve yardımcı olma sözkonusu. (Bak. 2/Bakara, 256-257; 4/Nisâ, 76; 16/Nahl, 36; 39/Zümer, 17-18)
7. Cihad ruhu yok; kardeşlik ve vahdet anlayışından uzak, ümmet bilincinden mahrum bir anlayış ve yaşayış. (Bak. 49/Hucurât, 15; 49/Hucurât, 10; 3/Âl-i İmrân, 103, 110; 21/Enbiyâ, 92)
8. Tebliğ (emr-i bi'l-ma'rûf ve nehy-i ani'l-münker terk edilmiş. Bedenin ihtiyacı olan gıdaların alınıp uygun şekilde çıkarılamayınca ne tür hastalık oluyorsa; okunan, duyulan, sohbet ve derslerde öğrenilen hakikatlerin uygun şekilde dille veya elle yazılarak dışarıya çıkarılamaması da fikrî kabızlığa sebep oluyor. (Bak. 3/Âl-i İmrân, 104-105
9. Câhiliyeyi yıkmak için mücadele edecekleri yerde, dinlerini müdafaa bile edemiyorlar.
10. Yanlış hizmet anlayışı; haramlarla, Batılı tarzda ve sadece aklî ya da pragmatizm ölçülerinde hizmet anlayışı. Rabbânî tarzda ve nebevî ölçülerde, kulluğun içine girecek şekilde hizmet değil.
11. Dünyevîleştiler ve kapitalistleştiler. Dünyaya aşırı meyil, malın kulu, paranın nesnesi olma, lüks, israf, eşya tutkunluğu.
12. Âhirete (cennet ve cehenneme)yakînî iman ve âhireti öncelikleyip oraya hazır olmak yok. Tek kanatlı kuş gibiler, iki dünyalı değiller. Dünyalarını âhiret açısından değerlendirmeyiş.
13. Ulusçuluk, vatancılık, ırkçılık, hemşehricilik, düzencilik (devletçi çizgi),
14. Atalar dinine sarılma, gelenek ve âdetleri kutsama ve mutlak doğru kabul etme.
15. Modernizm çizgisinde müsteşrike benzer din anlayışı; ılıman İslâm denen, içi boşaltılmış ve çağdaş cahiliye değer(sizlik)leriyle doldurulmuş yapay din anlayışı
16. Geçim uğraşısından başka bir şeyi görmeyiş veya zengin olma hayalleri içinde zengin olmak için ne gerekirse yapmaya hazır olma
17. Futbol hastalığı, müzik tutkunluğu, TV. ve özellikle dizi bağımlılığı, internet düşkünlüğü ve bilgi kirliliğine muhatap olma
18. Demokrasi ile işlerin düzeleceğini sanıyorlar. "Oyu ver, koyuver" anlayışı. Aslında ülkeyi kimlerin yönettiğini görememek. Ülkenin derin devlet denilen, başta yattığı yerden Atatürk (onun laiklik gibi ilkeleri) olmak üzere, silahlı kuvvetler; Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar, para ve TÜSİAD gibi para babaları, Amerika, Batı ve onların prensipleri yönetiyor. Halkın seçtikleri en son sırada. Onlar sekreter ve piyon durumunda. Halk bunun farkında değil. Kendi tâğutunu seçme telaşında. Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenleri velî (dost ve yönetici) kabul etmekte.
19. Sünnetullah'ı bilmiyorlar. Allah'ın değişmez yasalarına ters düşen tavırlar sergiliyorlar. Sıkıntıyla, zorluklarla, korkuyla, cihadla, açlıkla sınanmadan kurtuluş bekliyorlar. Rahat ve keyifleri (hevâlarını tanrı edinme) öne çıkıyor. Üzerine düşen görevleri yapmadan sadece dille duâ sâyesinde netice isteniyor. (Bak. 2/Bakara, 155; 29/Ankebût, 1-3; 49/Hucurât, 15)
20. Din'in "asl"ında tenzilât, ayrıntılarda ilâvelerde bulunma şeklinde beliren yanlış dindarlık ve yanlış takvâ anlayışı, gerçek Müslümanlık kabul ediliyor. İnsanlar şirkten sakınmadan nâfile ibâdetlerle dindar olabileceklerini sanıyor. Mistisizm; pasif din ve dindarlık anlayışı
21. Bilinçli-bilinçsiz tevhidî İslâm'a ve muvahhid Müslümanlara düşmanlık
22. İbâdetlere önem verilmiyor; tâğutlara, putlara, bâtıla farkında olmadan da olsa ibâdet ediliyor. Haram-helâl, farz-vâcip önemsenmiyor.
23. Her çeşit ahlâk krizi; Zulme râzı, edilgen, rüzgâr nereden kuvvetli esiyorsa onun götürdüğü yere sürüklenen nesneleşmiş insanlar
24. Mürcie düşüncesi: İman ayrı amel ayrı diyerek amellere önem vermeden cenneti garanti gören zavallı anlayış
25. Çevre şartlarına teslimiyet: Medya, düzen, okullar, moda, çılgınca tüketim, reklamların etkisinde kalma, yaşama biçimi yönüyle kâfirlere benzeyen ve onlara tavır al(a)mayan bir yaklaşım
26. Kimlik problemi: a- Kimliksizlik (ne Müslüman olduğu belli, ne gâvur denilebiliyor) b- Çok kimliklilik (Her boyaya giren, her inanca uygun davranan, aslında hiçbirinde samimi olmayan münafık tipli iki yüzlülük, iki yüz yüzlülük
27. Laiklik: Camide veya namazda başka İlâha; sokakta, işyerinde başka ilâha uyma. Tanrının hakkını (sadece ibadet gibi hususlarda) Tanrıya, Sezar'ın (devletin) hakkını (olmayan hakkını) Sezar'a verme; böylece çok tanrı edinme anlamında laiklik uygulaması
28. Aynı Allah'a, aynı Peygamber'e, aynı Kitab'a inanmıyor insanlar. Herkesin kendine göre farklı bir Allah, Peygamber ve Kitab anlayışı var. Kur'an'ın tanıttığı şekilde özellikleri olan Allah, Nebî ve Kur'an anlayışı yok; kargaşa var bu konuda
29. Vahyin ışığında aklı kullanmamak, akletmemek, düşünmemek, tefekkürden uzak yaşamak; buna rağmen din hakkında ahkâm kesmek, bilgiçlik taslamak, nutuk atmak
30. Bütün bunların hem sebebi ve hem sonucu olarak izzet ve onurlarını kaybettiler, zillete mahkûm yaşıyorlar (bak. 4/Nisâ, 13; 63/Münâfıkan, 8).
Bu problemlere Kur'an'ın çözüm olarak sunduğu İslâmî Duruş
1- İman, 2- Sâlih amel, 3-Hicret, 4- Cihad, 5- Sabır, 6- Tebliğ, 7- Aklı kullanmak, tefekkür, 8- İlim, 9- Kur'an'ı okuyup anlama, yaşama ve yaşatmaya çabalama, 10- Takvâ, 11- Tâğutu reddetme
Âyetlerde Felâh/Kurtuluş
1- 2/Bakara sûresi 2-5. Âyetler: İman, âhirete yakînî inanç, sâlih amel (namaz, infak), takvâ
2- 23/Mü'minûn sûresi 1-10. Âyetler: Namazda huşû, lağvı (mâlâyaniyi, boş şeyleri) terk, zekât, iffet, emanetlere ve ahidlere riâyet, namazı koruma (ve devam)
3- 103/Asr sûresi, 1-3. Âyetler: İman, sâlih amel, hakkı ve sabrı tavsiye.
Kur'an'da Ulaşmak İçin Gayret Edilmesi Gereken Faziletler (En Faziletli İnsan Olmanın Yolu)
1- Cihad: "Mü'minlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vaad etmiştir; ama mücâhidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir." (4/Nisâ, 95-96)
2- İlim: "De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür." (39/Zümer, 9)
3- Takvâ: "Ey insanlar! Doğrusu Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok takvâlı olanınızdır, en çok korkanınızdır." (49/Hucurât, 13)
İslâmî duruş için bize çok iş düşüyor. Kur'an ve Peygamber nereden başladı ve hangi şeye en çok önem verdiyse; biz de oradan öyle yapmalıyız. Yeniden iman etmeli ve insanları yeniden tevhidî imana çağırmalıyız. Yapılacak şeyleri özetle saymaya çalışalım:
1- Sahih bir iman, Kur'an'a dayalı akaid bilgisi ve yakînî inanç,
2- Akîdemiz uğrunda gereken mücadeleyi vermekten geri kalmamak; inancımıza taban tabana zıt bir ortam içerisinde yaşamanın ıstırabını kalbimizin derinliklerinde duymak,
3- Tevhidî imana sahip olanlarla bir ve beraber olmak; "birlemek" demek olan "tevhid"in, "birleşmek" demek olan "vahdet"le aynı kökü paylaştığını, birinin mutlaka diğerini gerektireceğini unutmamak,
4- Kur'ân-ı Kerim'e ve onun hayata yansıması, canlanması demek olan sünnete sarılmak. Kur'an ve sahih sünnetin emir ve teşvik ettiği amel ve ibâdetlere önem vermek, bunları yerine getirmek için âzamî gayret sarfetmek,
5- Allah'ı ve Rasûlünü yakından tanımak ve her şeyden çok sevmek; onların uyarılarına dikkat ederek, sakındırdıklarından kesinlikle uzak kalmak, hatta o yasaklara yaklaşmamak,
6- Dinî vecîbeleri ihlâsla yerine getirmeye çalışmak, dine sonradan ilâve edilen bid'at ve hurâfeleri inanç ve yaşantımızdan tümüyle uzaklaştırmak, dinden eksiltme yapanlara da tavır almak, dini gizlememek, hakka bâtılı karıştırmamak, dinden taviz vermeye kalkmamak,
7- Kur'an çağ kapatıp çağ açmıştır. Câhiliye çağını (orta çağı) kapatıp asr-ı saâdeti (âhir zamanı, son çağı) açmıştır. Toplumları karanlıklardan, kargaşalardan nûra, aydınlığa, kurtuluşa çıkarmıştır. İnsanlığın bugüne kadar bir daha göremediği en huzurlu çağı başlatmıştır. Dünyanın gördüğü ve göreceği en büyük inkılab, Kur'an'ın yaptığı inkılâbdır. Kur'an'ın bizi de hayra doğru değiştirmesi için bizim Kur'an'a bakışımızı değiştirmemiz gerekecektir. Kur'an aynı Kur'an'dır, ama Kur'an'a yönelmesi gerekenler, ashâb gibi yönelmediği için, anlamını öğrenmeden, düşünmeden, onunla amel etmeden kurtuluş beklenemez.
Bu ülkedeki ve tüm dünyadaki Müslümanların şartları, hemen hiçbir peygamberin imtihan olduğu şartlardan daha ağır değil aslında. Peygamberimiz ve diğer peygamberlerimiz dönemlerindeki küfür, günümüzdekinden daha az saldırgan ve daha hoşgörülü değildi. Kur'ân-ı Kerim, peygamber kıssalarıyla bizi daha zor şartlara hazırlıyor; küfre ve zulme karşı nebîler nasıl tavır aldıysa bizim de onu yapmamızı istiyor.
Müslüman, kendini, dâvâsını küçük göremez; sürekli mağlûbiyeti, zilleti kabullenemez. O, Allah'ın askeri olmanın bilinci, onuru ve sorumluluğu içinde yaşar. Dünya bir araya gelse, Allah dilemedikçe senin kılına zarar veremez! Güç, kuvvet sadece O'nundur. Yûnus ve Mûsâ aleyhimâ's-selâm öğretir ki, dâvâ adamı müslümanı deniz boğamaz!
İbrâhim (a.s.) örnektir ki, muvahhid tebliğciyi ateş yakamaz!
İsmâil (a.s.) haykırır ki, Allah askeri mücâhidi bıçak kesemez!
Zorba Câlût'un dev cüssesi, çocuk yaştaki Dâvud karşısında mağlup olacaktır. Aynı şekilde zorba İsrail ve Amerika karşısında çocuk yaştaki eli sapanlı Filistin'li gençler Allah'ın izniyle gâlip gelecektir. Ebâbil kuşlarının attığı taşların fil ordusunu yerle bir etmesi gibi muvahhid Filistinli çocukların attığı taşlar da fil gibi İsrail tanklarını silip süpürecektir.
Şeytanın hileleri, Firavun'un sihirbazları İslâm'a ve Müslüman dâvâ adamına zarar veremeyecektir. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh; Güç ve kuvvet, yalnız Allah'a aittir.
Allah'ın dinine yardım edene Allah da yardım edecek, ayaklarını sâbit kılacaktır.
Her şey Allah'ın askeridir. O dilerse deveyle, dilerse pireyle mü'minlere yardım eder. Dilerse, sivrisinekle Nemrutları helâk eder. Kuşlarla Ebreheleri mahveder. İncecik ipliklerden oluşan ağıyla örümcek, kâfir güçleri alt etmeye yeter; hicret-i Rasûl'de olduğu gibi.
Allah, dilerse melekleriyle yardım eder, Bedir'deki gibi.
Dilerse, rüzgârıyla yardım eder, Hendek'teki gibi.
Dilerse zâlim tâğutu bile, yetiştirmesi için sana hizmetçi kılar; Firavun'u Mûsâ'ya (a.s.) yardım ettirdiği gibi.
Ne diyor Kur'an'ımız: "Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer gerçekten dosdoğru iman ediyorsanız siz üstünsünüz, siz gâlipsiniz." (3/Âl-i İmrân, 139) "(Gerçek) mü'minlere yardım etmek Bizim üzerimize haktır." (30/Rûm, 47)
Kim Allah'a (O'nun yardımına) sahip o neden mahrum? Kim Allah'tan mahrum o neye sahip?
Program izleyicilerden gelen soruların cevaplanmasıyla sona erdi.
Haber: Cihat Okur