“Musab b. Umeyr’in Hayatı ve Mücadelesi"
Küçükçekmece Özgür-Der temsilciliğinde Asrı saadetten günümüze örnek şahsiyetler üst başlığında “Musab bin Umeyr’in Hayatı, Kişiliği ve Mücadelesi" Mevlut Akbal’ın sunumuyla gerçekleşti.
Mevlüt Akbal; Musab bin Umeyr’in kısa bir künyesini ve yaşadığı dönemle ilgili bilgiler vererek konuşmasına başladı. Musab bin Umeyr’in Mekke’nin en soylu ve zengin ailelerinden birine mensuptur. Babası Umeyr Bin Haşimdir. Annesi Hunnas binti Malik'tir. Mus'ab'in künyesi Ebû Abdullah'tır. Ebû Muhammed diye künyelendiğini söyleyenler de vardır. Mus'ab b. Umeyr, Kureyş'in Abdüddaroğullarındandır. Abdüddaroğulları cahiliye devrinde, "liva, sidane ve hicabe"' görevlerini yapıyorlardı. Bir rivayete göre "nedve" görevi de onlardaydı.
17–18 yaşlarında iman ettiği ve İlk Müslümanlardan olduğu rivayet edilir. Musab Bin Umeyr’in iman ettiği yıllarda Mekke’de Müslüman olmak ne anlama geliyordu? Bu dönemin tahlilini yapmadan Musab Bin Umeyr Müslüman olmuştur demek bu imanı ve öze dönüşü basite indirgemektir. O yıllarda iman etmek demek malından, canından vazgeçmek demektir. Sümeyye ve Yasir gibi her an şehadete kavuşmak, Bilal gibi işkencelere maruz kalmak demektir. Özellikle Musab Bin Umeyr’in durumunu ele aldığımızda Mekke’nin en soylu ailelerinden biri olduğu düşünülürse dünya hayatının imtihanından kendini arındırıp, yaşadığı toprakların (çölün) suya susamış olması gibi ruhu vahye susamaktaydı. Musab Bin Umeyr ailesinin en çokta annesinin onu cezalandırmalarına göğüs gererek eski yaşantısındaki cahiliyenin pisliklerinden arınmaktır. Babası, annesi onu, Haşimoğullarından birine tâbi olduğundan dolayı hapsettiler. Müslümanlarla buluşup görüşmesini engellediler; İslâm'dan uzaklaşması, Hz. Peygamber‘e tâbi olmaktan vazgeçmesi için çeşitli maddî ve psikolojik müeyyideler uyguladılar, türlü baskılar yaptılar. Ebeveyn şefkati ile ailenin eski inancına döndürebileceklerini düşündüler, fakat bir sonuç alamadılar. Bütün güzel elbiselerini, ayakkabılarını aldılar, cebindeki paraya el koydular, onu tam bir yoksulluğa iterek bu yeni hayata dayanamayacağı ümidi ile kendilerine dönmesini beklediler. Fakat umduklarını bulamadılar. Musab Bin Ümeyr olmak demek dünyevi bütün arzulardan vazgeçerek (lüksten, ipek kumaşlardan, kuş sütünün eksik olmadığı sofralardan) Allah’a ve peygambere itaat etmeyi tercih etmektir.
Musab Bin Umeyr’in hayatında 3 hicret vardır. Bu 3 hicretten İlki diğer iki hicreti anlamlandırdığı gibi her Müslümanın geçirdiği bir süreçtir. Birinci hicreti şirkten, cahiliyeden, dünya hayatının çekici nimetlerinden hicretidir. İkinci hicreti ise Mekke’de ailesinin baskısından dolayı Habeşistan’a göç etmesidir. Musab bir yolunu bularak ilk kafile ile Habeşistan'a hicret etti. Hicret günleri devam ederken Mekke ileri gelenlerinden bazılarının Müslüman olduğu haberi duyuldu. Bu, ikinci Habeş hicretinden yaklaşık 3-4 ay sonrasına tesadüf ediyordu. Bunun üzerine, Habeşistan muhacirlerinden 39 kişi Mekke'ye döndüler. Musab da onlar arasında idi. Duyulan haber asılsız olduğu gibi Mekke ileri gelenlerinin İslâm'a olan düşmanlığı devam ediyordu. 3. Hicreti ise Mekke’den Medine’ye olmuştu. Kuvvetli rivayete göre Mus'ab b. Umeyr I. Akabe Biati günlerine kadar Medîne'de kaldı. (M. 621) yılında vuku bulan II. Akabe Biatini müteakip Hz. Peygamber Medînelilerin isteğiyle Mus'ab'ı bir başka beldede tebliğ faaliyetini yürütmek üzere İslâm tarihinin ilk muallimi sıfatıyla görevlendirdi. Bu görevlendirmenin, kafile Medine'ye döndükten sonra gönderdikleri bir mektuptaki istek üzerine gerçekleştiğine dair görüşler de vardır. Mus'ab b. Umeyr, böylece Medine'ye ilk hicret eden muhacir ünvanını alıyordu.
Mus'ab b. Umeyr Medîne'de Es'ad b. Zürare'ye konuk oldu ve Medîneli ilk Müslümanlardan olan bu zatın desteğiyle çok verimli bir tebliğ çalışması yürüttü. Musab, Hz. Peygamber 'in tebliğ inceliklerini gerçekten de çok iyi kavramıştı. Kur'ân-ı Kerîm'den o zamana kadar nazil olan âyetleri ezbere biliyordu. Muhataplarını etkili bir hitap tarzıyla psikolojik bir dinleme atmosferine sevkediyor, güzel bir üslupla İslâm'ı tanıtıyor, Kur'ân'dan âyetler okuyordu.
Medîne'de bir tebliğ yılından sonra Musab, b. Umeyr (M. 622) yılında hac mevsiminde ikisi kadın olmak üzere 75 kişi ile Mekke'ye geldi. Hz. Peygamber’in yanına gitti. Musab, İslâm tarihine hicretin müjdecisi olarak damgasını vuran II. Akabe Biatı'nın hazırlanması ve gerçekleştirilmesinde önemli katkısı bulunmuştur.
Musab b. Umeyr, Bedir gazvesinde muhacirlerin, Uhud'da ise bütünüyle Müslümanların sancağını taşıdı ve Hz. Peygamber'in sancaktarları arasına katıldı. Uhud muharebesinin Müslümanların aleyhine döndüğü ikinci safhasında Musab b. Umeyr sürekli Hz. Peygamber'in yakınında idi. Müşriklerden İbn Kamie, öldürmek niyetiyle Peygamber'e yaklaşınca diğer bazı sahabîlerle birlikte, Musab ve Nesibe Hatun onu karşıladılar. İbn Kamia, çift kat zırh giyinmiş olduğundan aldığı darbelerden etkilenmedi. Mukabil bir kılıç darbesi ile Musab'ın sağ elini kesti. Musab, sancağı sol eline aldı. İkinci bir darbe de sol elini kesti, Musab bu sefer de sancağı göğsü ile sıkıca tuttu, yere düşürmedi. Fakat İbn Kamia mızraklayıp onu şehid edince sancak Hz. Ali'ye intikal etti.
Musab şehid edildiğinde kırk yaşlarında idi. Musab şehid düştüğünde üstünde eski kıyafetler vardı. Peygamber onu o vaziyette görünce şöyle dedi: "Bakınız şu yiğide ki, Allah onun kalbini nurlandırdı da o, anne ve babası arasında sizin görmediğiniz yiyecek ve içeceklerin en iyileriyle beslenmekte olduğunu görüp dururken, Allah ve Rasûlü'nün sevgisi ona anne ve babasını bıraktırdı." Ardından Peygamber şu âyeti okudu: "Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir. Kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir." (Ahzab, 33/23) İşte bu bağlamda günümüzde Musab olabilmek cahiliyeden, şirkten, modernizmin dayattığı her türlü ideoloji ve tüketim alışkanlığından, bizi belli bir kalıba sıkıştırmak isteyen izmlerden uzaklaşarak öze dönmektir. Bugün Afganistan’da şehit olan 21 kardeşimiz bir Musab olabilme örneği sergilemişlerdir. Seminer izleyicilerden gelen soru ve katkılarla son buldu.