K.Çekmece’de “Cahili Semboller” Konuşuldu
Küçükçekmece Özgür-Der’de bu hafta Kenan Alpay ile “Cahili Düzenin Sembollerinden Arınma” konulu aylık seminerin sunumu gerçekleşti.
Konuşmacı Kenan Alpay Müslümanların sembollere bakış açısının Kuran-i bir boyutta olması gerektiğini belirtti. Sembollerin meşruiyetinde ölçünün Allah'ın rızası olarak görülmesi gerektiğini kaydeden Alpay, Allah'ın rızasını dikkate almayan hiçbir sembolün bizim için bir önem teşkil etmeyeceğini ifade etti. Biz müslümanlara sunulan devşirme kavramların entegresi için günümüzde Müslüman kimliğimizin önüne "Demokrat, Cumhuriyetçi, Liberal, Türk, Kürd vb. gibi" kavramları eklemeye çalıştıklarını belirtti.
Değer kavramını örneklemek için Hinduların İneğe bakış açısıyla, Müslümanların ineğe bakış açısındaki farkı ortaya koyarak bizim için İneğin sadece Allah'ın bize verdiği nimet olarak gördüklerini fakat aynı ineğe Hinduların tanrı olarak değer verdiklerini görüyoruz. Yani bizim için kutsalı da değerleri de belirleyenin Allah'ın kendisi olduğunu ve Allah dışında hiçbir kurum ve varlığın kutsal belirleme yetkisinin olmadığını belirtti. Sembollerin önemini hayvanların Allah'ın adıyla kesilerek yenilmesi örneğinden hareketle örnekleyen Alpay, çok basit gibi görünse de bu tercihin, duruşun çok önemli olduğunu ve bu sembolik tutumların arka planında değerlerin var olduğunu unutmamak gerektiğini söyledi.
Somut bir örnek olarak Allah'ın yeryüzünü Müslümanlara mescid kıldığını Resulullah döneminde Medine'de Mescidi Nebevi'nin karşısında kurulan Dırar mescidinin Allah tarafından ayetlerle belirtilerek o mescitte namaz kılınmamasının ve mescidin yıkılmasının emredildiğini söyledi. Hepimizin bildiği gibi Dırar mescidi Medineli münafıkların yapmış olduğu bir mescitti.
Sembollerin insan ve toplum hayatında önemli bir dönüştürücü etkisinin olduğunu belirtti. Siyasi ve sosyolojik planda güç odaklarının kendi iktidarlarını belirli değer ve sembollere dayandırdıklarını kaydeden Alpay, otoritenin sürdürülebilmesi için ise oluşturulan değer ve semboller doğrultusunda kitlelerin dönüştürülmesine büyük önem atfedildiğini söyledi. Otoriteye toplumsal meşruiyet kazandırmak için güç odaklarının kitleleri sistematik bir manipülasyona tabi tuttuklarını belirten Alpay, sembollerin içeriğini belirleyenlerin de egemenler olduğunu ifade ederek Türkiye halklarının Cumhuriyetten bu yana egemenler tarafından manipüle edilmesine örnekler verdi.
Tebliğinin önemli bir kısmında da TC'deki ideolojik yapılanmanın kutsayarak kitlelere dayattığı semboller üzerinde duran Alpay, milli marş, milli bayrak, milli bayramlar, milli lider vb. etrafında oluşturulan kirlilikler ekseninde kısa analizler yaptı. Bu meyanda M. Kemal'in ebedi şef ilan edildiğini hatırlatan Alpay, onun resimlerinin hayatın hemen her alanına astırılarak büstlerinin inşa edilmesi ve etrafında yapılan tazim gösterilerinin M. Kemal'i bir peygamberden bile öte düpedüz ulvileştirip ilahlaştırdığını söyledi. Milli marş okunduğunda da egemenlerin bizden ezanı dinlerken duyduğumuz hassasiyeti ve hatta daha da fazlasını sergilememizi beklediğini belirten Alpay; milli bayram/coşku ve yas günlerine iştirak etmeyenlerin neredeyse vatan haini ilan edildiklerini ifade etti. Ayrıca düzenin Atatürk merkezli olarak her yıl bir düzine milli bayram ilan ettiği gerçeğine de dikkat çeken Alpay, böylelikle hayatın her anını ve alanını kuşatan bir şirkin ve despotizmin yaygınlaştırıldığını kaydetti.
Türkiye halkının ulusal semboller üzerinden düzenle barıştıran, uzlaştıran semboller arasında da milli bayrağın önemi üzerinde duran Alpay, bunu sağlayan ve besleyen çeşitli süreçlerden söz etti. Bayrak sembolünün egemenler tarafından biçimlendirilmesine ve resmi ideolojiyi temsil etmesine rağmen öteden beri özellikle de sığınmacı ve pragmatist hesaplarla ısrarla idealize edildiğini belirten Alpay, birinci olarak 1950'ler de Kıbrıs meselesi ve Rum-Ermeni karşıtlığı üzerinden TC bayrağının İslami duyarlılıklara sahip muhafazakâr kitleler ve önderleri arasında benimsenerek dalgalandırılmaya başlandığını kaydetti. Peşi sıra Komünizmle Mücadele Derneklerinin de bu kirlenmeyi derinleştirdiğini ifade eden Alpay, 1960'lı yıllarda MTBB Müslüman gençlerin eline geçtiğinde flama üzerindeki bozkurt sembolünün yerine Türk bayrağının içerisine yerleştirilen kitap figürü ile egemen cahiliye ile bütünleşme sürecinde hızlı bir geçiş yaşandığını kaydetti. 1970'lerde sol-sosyalist hareketlerin devlet-düzen karşıtı şiddet temelli siyasetleri karşısında düzen/devlet/bayrak temelinde sisteme eklemlenmenin derinleşerek sürdüğünü belirten Alpay, son olarak da 1980'lerden itibaren yükselmeye başlayan Kürt ulusal hareketi ve PKK'ya duyulan tepkinin bu kirlenmeyi had safhaya ulaştırdığını söyledi.
Sembol ve değerlerin ne zaman ve nerede çıktığına bakmak gerektiğini belirterek islamın ilk yıllarında bu sembollerin hiç birisinin olmadığı Resulullah ve arkadaşlarının bugün aramızda olsaydı bu cahili sembollerden rüczdan/pislikten arındırma sorumluluğunun bir gereği olarak hicret edip ayrılacağının bilinmesi gerekir dedi.
Hz.Ömerin Rıdvan beyatının yapıldığı Rıdvan ağacını kökünden söktürmesini cahili bir anlayışın Müslümanlar arasında belirme ihtimaline karşı yapmasını örnekleyerek sürdürdüğü konuşmasını; müslümanların milli bayrağı artık neredeyse içselleştirildiğini belirten Alpay, bütün bunlara karşı duruşlarının dar, hizipçi bir hassasiyet değil elbisemizi her türlü rüczdan/pislikten arındırma sorumluluğunun bir gereği olarak anlaşılması gerektiğini söyledi. Lat-Men at-Uzza vs. nasıl ki şirkin ve küfrün sembolüyse Türk, Arap, Fars, Kürt vs. ulusalcı sembolleri de aynı şekilde cahilidir, reddedilmelidir ve tavır alınması gerekir." dedi. Özellikle de çeşitli konjonktürel dalgalanmalarla, pragmatik hesaplarla önde giden bazı insanların milli değer ve sembollere sarılmasının kitleler arasında doğal olarak kirliliği yaygınlaştıracağı uyarısını yapan Alpay, bir fısk emaresi olarak nitelediği bu durumun engellenmesinde Müslümanların vazgeçilmez bir hak olduğunu belirtti.
Proğram dinleyicilerden gelen sorulara verilen cevaplarla sona erdi.
Haber ve Foto: Kürşat Okur