K.Çekmece Seminerleri Devam Ediyor
Özgür-Der Küçükçekmece Şubesi "Kader- Kadercilik, Kaza- İrade ve Şefaat- Vesile yaklaşımları" konulu seminerle eğitim çalışmalarına devam etti.
"Kader- Kadercilik, Kaza- İrade ve Şefaat- Vesile yaklaşımları" konulu semineri Mevlüt Akbal'ın sunumuyla gerçekleşti.
Konuşmacı Mevlüt Akbal, Kaza – Kader kavramlarının günümüzdeki anlayışı ve yorumlanışı ile gerçek anlamlarından bahsederek;
Kader: Kur'an'ı kerimde kader kelimesi iman esasları içinde sayılan bildiğimiz anlamda kullanılmamaktadır. Kur'an bu kelimeyi evrenin Allah tarafından belirlenmiş kurallar ve ölçüler içinde yarattığı: rastgele ve tesadüfî bir şekilde yaratılmadığı anlamında kullanılmaktadır. Kaderin imanın bir prensibi olarak zikredilişi hadislerde geçmektedir. Kur'an da kaderle ilgili bizim anladığımız anlamda ayetler yoktur. Kaderin ne olduğu ve nasıl cereyan ettiği konuları tarihten bu güne kadar tartışıla gelmiştir. Kur'anı kerim kâinatta olup biten her şeyin yüce Allahın iradesi ile ve takdiri ile olduğunu beyan etmekle birlikte insanın kendi iradesi ile yaptıklarından yine kendisinin sorumlu olduğunu açıkça belirtmektedir. kur'an iman etmek ve inanmamak, iyi ameller işleyip cennete girmek veya yaptıkları kötü ameller sonucu cehenneme girmeyi bir kader olarak ileri sürmemektedir kişinin iman edip etmemesi kendi hür iradesine bağlıdır.buna rağmen İslam dünyasında tam tersi bir anlayışın hakim olduğunu görüyoruz.Muaviye döneminde başlayıp günümüze kadar gelen yanlış kader telakkilerinin bugün dahi hayatımızda etkilerini bariz bir şekilde görmekteyiz.dolayısıyla kadercilik anlayışı Müslümanların terk etmesi gereken bir anlayıştır.
" Deki; gerçek, Rabbinizdendir dileyen iman etsin, dileyende inkâr" 18/Kehf.29
Kaza: İnsanı hükmü altında bulunduran alanda olup biten fiillere baktığımızda bunların da iki çeşit fiiller olduğunu görüyoruz.
Birincisi: Varlık düzenin gerektirdiği, onlar olmazsa bu kurulu düzen olmaz cinsinden fiillerdir. Mesela güneşin belirli bir yerinin bulunması ve onun etrafında bir takım gezegenlerin belli yörüngelerde seyretmesi gibidir. Bunların sonuçlarından insanlar için ceza veya sevap doğmaz.
İkincisi ise: İnsana sadır olsun veya insan üzerine sadır olsun, insanın keza def ine veya celbine muktedir olmadığı diğer yandan varlık nizamının da gerektirmediği fiiller. İnsanın bir yerden düşüp başka birisinin ölümüne sebep olması, bir trafik kazası, bir arıza sonucu uçak düşmesi gibi filler bu türdendir.
Şefaat: Güç ve yetki sahibi birinden başkalarını affetmesi vehatalarını bağıslaması konusunda aracılık etmektir.Kur'anda bu konudaki ayetlerde:
"Onlar Allah'ı bırakıp,kendilerine fayda ve zarar vermekten uzak olan putlara taparlar:Bunlar ,Allah katında bizim şefaatçılarımızdır derler. Ey Muhammed deki;Göklerde ve yerde,Allah'ın bilmediği bir şeyimi ona haber veriyorsunuz? Allah onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir."10/Yunus.18
Şefaat konusu çokca tartışılagelen konuların başında yer alır.Kur'ani bütünlük içinde bakıldığında cahili bir anlayış olan şefaatın asla olmayacağını belirten açık ayetler şunlardır:
" Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alışverişin,hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatın bulunmadığı bir gün (AHİRET) gelmeden önce,size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın.2/Bakara.254
Dolayısıyla şefaâtin bir insan için yalnızca Sahih İmanı Ve Salih Amelleri(Yani Kendi Kendine Şefaat/Yardım Etmesi) Ve Allah'ın Bağışlaması (Allah'ın Şefaatı) şeklinde olacağını kabul etmek zorundayız.
Halk arasında kullanılan ıstılahi anlamıyla şefaatin olmadığına hükmedebiliriz.
Yani Allahtan başka kimsenin şefaati yok, Allah'ın şefaati var.
Kim olursa olsun kimsenin kimseye torpili olmayacağını,olamıyacağını, Allah, Kitabı'nda açık açık buyurmaktadır. Mağfiretinin, bağışlayıcılığının da yalnızca kendini razı edenler için olacağını da buyurmaktadır. Kim O'nu razı etmek için sahih iman sahibi ve salih amel sahibi olursa Allah elbette ki bunlar için bağışlayıcı, merhamet edici (yani şefaât-yardım edici) olacakıir.
Bunun dışında Kur'an'da herhangi bir şefaattan bahsedilmemektedir. Halk arasinda geleneksel olarak bilinen sefaâtin Kur'an'da yeri yoktur. Üstelik düsünürseniz Hesab Günü (DİN GÜNÜ)nün tek maliki Allah'tır ve orada Allah'tan başkasının herhangi bir şeyi yoktur. Her şey O'nun olduğuna göre, O'na ait bir şeyi kim, nasıl kime yardım (şefaât) olarak verebilecektir! Orada, O'ndan izinsiz herhangi bir şey olmaz ve olamaz burada olduğu gibi..
Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun keremini geri çevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O bağışlayandır, esirgeyendir.
Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın! Fakat Rablerinden sakınanlara, üstüste yapılmış, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın verdiği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz. 39/Zümer.19-20
Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O'na teslim olun, sonra size yardım edilmez. Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tâbi olun. 39/Zümer.54-55
Sen, onların hidayete ermelerine çok düşkünlük göstersen de bil ki Allah, saptırdığı kimseyi (dilemezse) hidayete erdirmez. Onların yardımcıları da yoktur. 16/Nahl.37
İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." Şu kadar var ki, İbrahim babasına: "Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" demişti. (O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır. 60/Mümtehine.4
"O gün dostun dosta faydası olmaz. Onlar bir yardım da görmezler. Yalnız Allah'ın merhamet ettiği kimseler bunun dışında. (O rahmetiyle dilediğine dünyada da ahirette de yardım eder.) O şüphesiz güçlüdür, merhametlidir." 44/Duhan.41-42
"Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki; Onlar birşeye sahip olmadıkları ve birşeyi akledemedikleri halde mi şefaat edecekler? De ki; "Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı onundur. Sonra ona döneceksiniz." 39/Zümer.43-44
Buradaki "Hükümranlık" ifadesini dikkatlice okuyalım. Allah'tan başkasından şefaat beklemek, onun hükümranlığına müdahale etmek ve ona şirk koşmak anlamına geldiğini görürüz.