“Ümmetten Ulusa, Ulustan Ümmete Mısır”
Özgür-Der Kocaeli Temsilciliği iki haftada bir düzenlediği “Müslüman Coğrafya Seminerleri”ne “Ümmetten Ulusa, Ulustan Ümmete Mısır” başlıklı oturumla devam edildi.
Kocaeli Fuarı Sivil Toplum Merkezinde yapılan programın sunumunu aynı zamanda Ezher mezunu olan İHH Kocaeli Şubesi Teşkilatlanma Başkanı Mehmet Çete yaparken, AKV Kocaeli Şube Başkanı Mustafa Yaltırak da programa müzakereci olarak katıldı.
Program öncesi dizi-seminerlerle ilgili dinleyicilere bilgi aktarımında bulunan Özgür-Der Kocaeli Temsilcisi Haşim Ay, bugün konuşulacak olan Mısır'ın da tıpkı Hint Alt Kıtası gibi ümmetin yakın dönem siyasi tarihinde stratejik bir değere haiz olduğunu belirterek; "ulustan ümmete diyorsak, bu idealimizi gerçekleştireceksek öncelikle ümmetten ulusa doğru dönüşüm sürecimizi doğru okumak; nerede niçin düştüğümüzü sağlıklı kavramak durumundayız. Bu bağlamda Mısır muasır dönem tarihiyle ümmet adına hem hazin bir öyküyü hem de ümmet zindeliğini ihya ve ıslah etme bağlamında destansı bir mücadeleyi ifade etmektedir. Bu akşam Afganilerin, Abduhların, Kutupların, El-Bennaların mücadelesine tanıklık eden Mısır'ı konuşacağız inşallah. Onların mücadelesi bugün Mısır sokaklarında ve zindanlarında Mursilerin, Muhammed Biltacilerin, Şehit Esmaların öncülük yaptığı intifada dalgasıyla sürüyor." dedi.
Konuşmasına "Bir Mısırlıya Mısır'ı sorarsanız size vereceği cevap 'Ümmü'd-Dünya/Dünyanın anası' olur" sözü ile başlayan Mehmet Çete pek çok medeniyete beşiklik etmiş ve pek çok medeniyetin kendisinden esinlendiği Mısır'ın kadim tarihi ile alakalı kısa bilgiler aktardıktan sonra Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Urvetul Vuska hareketinin programı ve etkilerinden bahsetti. Bu bağlamda Afgani'ye atfedilen Masonluk suçlamasının bir iftiradan ibaret olduğunun altını çizen Çete, Afgani'nin dönemin şartları içerisinde Mason localarını tebliğin bir vasıtası olarak kullandığını söyledi.
Urvetul Vuska hareketinin Türkiye'deki etkilerini de irdeleyen konuşmacı, Said Halim Paşa, M. Akif Ersoy, Elmalılı Hamdi Yazır vb. şahsiyetlerin çabalarından ve Sebilurreşad, Sıratımüstakim gibi mecmualardan bahisle Urvetul Vuska'nın etkilerine projektör tuttu. Mustafa Sabri gibi taklitçi ve gelenekçi insanların bu tür çabalara katı gelenekçi etkilerle tepki gösterdiğini belirten Mehmet Çete, "Taklit aslın gölgesidir. Taklit iç dinamikliğimizi, özgünlüğümüzü öldürüyor. Gerek geleneği gerekse de modernizmi taklit çözüm olamaz. En nihayetinde fıkhi olsun itikadi olsun mezhepler de birer yorum hükmündedir." dedi.
Daha sonra Urvetul Vuska'nın Türkiye'deki etkilerinin Kemalist rejim tarafından önünün tıkandığını belirten Mehmet Çete, laikliğin kopyalanmasıyla bir fetret döneminin yaşandığını ve 1923'den 1950'lere kadar Türkiye'de dini ayakta tutan temel dinamiğin geleneksel dini ritüeller olduğunu kaydetti. Müslümanların bu şartlarda ilk olarak başta İhvan olmak üzere Ortadoğu'daki İslami hareketlerin eserlerinin Türkçeye tercüme edilmesiyle bir bilinçlenme ve kimlik kazanma sürecine girdiklerini belirten konuşmacı, bu süreçte toyluktan ileri gelen bazı yanlışların da yaşandığına değinerek şu tespitte bulundu:
"Her akım kendi özgün şartları içerisinde değerlendirilmeli. Tercüme eserlerle o eserlere kaynaklık eden ortam ve şartları buraya kopyalamak yanlıştı. Din psikoloji, sosyoloji vb.den bağımsız düşünülemez."
Daha sonra İhvan'ın kuruluşu ve gelişimini merkeze alarak Nasır, Enver Sedat, Mübarek ve Sisi dönemlerini ele alan Mehmet Çete özetle şunları söyledi:
"Mısır'da 1930'lu yıllarda Urvetul Vuska hareketin etkisiyle Hasan El Benna Müslüman Kardeşler hareketini kurmuştur. Hasan El Benna bir müceddittir. Tecdit ettiği yani yenilediği şey Müslüman topraklarındaki yapılanma, teşkilatlanma tarzıdır. İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler)hareketi kadın-erkek, genç-yaşlı demeden hemen hemen her kesimden ciddi anlamda rağbet görmüş, onları örgütlemiştir. İlk başta Pan-İslamist bir tutum sergileyen Hasan El Benna Ulusçu modernist düşüncelerden kaçınmış ve fert-aile-toplum modelini öne sürmüştür. Bu yapı daha sonra Sudan, Tunus, Filistin, Suriye, Cezayir gibi ülkelerde mücadele etmeye başladı ve bu topraklarda İslami hareketin öncülüğünü yürüttü. Bazı ülkelerde milyonlara varan üyesi bulunan İhvan-ı Müslimin bu büyük gücü kontrol etme güçlüğünü de davaya olan inançları ile aştılar.
Onlar nice nice 28 Şubatlar yaşadılar. Bizde de yaşandı. Ama eleğin altında kalanlarımız maalesef daha çok oldu. Onların üzerindense nice 28 Şubatlar geçti ama ayakta kaldılar. Kral Faruk mu dersiniz, Cemal Abdunnasır mı dersiniz, Enver Sedat mı dersiniz, Mübarek mi dersiniz, Sisi mi dersiniz… Bunların her birinin başlarına ördüğü bunca darbelere rağmen onlar teşkilat olarak hep ayakta kalabildiler. HAMAS'ı, Nahda'yı, FİS'i onlar örgütlediler. Toplumda ıslah öncelikli çalıştılar. Daha sonra büyüyen kitleler onları siyasallaşmaya da zorladı ve siyasal partiler kurup ciddi kazanımlar elde ettiler. Ama partili mücadeleyi de toplumsal dönüşümün, ıslahın, kitleleri örgütlemenin bir aracı olarak kullandılar. Siyasal mücadele noktasında sıkıntı yaşadıkları dönemlerde ise Vefd gibi partilere taleplerini dayatarak siyasal mücadele zemininde bir şekilde var olma taktikleri ürettiler. Müslümanlar bulundukları yerin rengini almaz, aksine oraya kendi rengini verirler. Onlar da öyle yaptılar. Öyle ki; Mısır'ın İşçi Partisi'ni bile yayın organlarının inisiyatifini alacak düzeyde etkilediler.
Her seferinde hareketleri dikta rejimler tarafından bastırılan Hasan El Benna 1947'de şehit edildi. Şehadetinden sonra Seyyid Kutub İhvan'a üye oldu ve fikirleriyle İhvan'a yeni ufuklar kazandırdı. İhvan pratiğini merkeze alarak İslami hareketi köklü bir muhasebe ve eleştiriye tabi tutar. Tutuklanır. Mısır zindanlarında insan hakları mefhumu yok. Orada olduğum yıllarda arkadaşlardan duyuyordum: Haşlanmış makarnayı el arabasıyla zindanlara taşıyorlar. Demir parmaklıklar ardından hücrelere kürekle sallıyorlar. Tutsaklardan önce fareler kapıyor!
Hasan El Benna'nın Islah metoduna ek olarak toplum değerlendirmesinde 'Cahiliye toplumunu' literatüre kazandıran Şehit Seyyid Kutub'a başta Hasan El Hudaybi olmak üzere diğer İhvan mürşitleri sıcak bakmamışlarsa da Seyyid Kutub İhvan üzerindeki etkisini sürdürmüştür. Seyyid Kutub'un 1966'da idam edilerek Şehit edilmesi İhvan için 2. bir dönüm noktası olmuştur. Sürekli özeleştiri ve yenilenme içerisine giden İhvan içinden İslami mücadele metotları konusunda farklı düşünen örgütler çıkarmış ve başta İran devrimi olmak üzere pek çok Müslüman ülkesinde İslami hareketin kıpırdanmalarına rehberlik etmiştir. El-Tekfir vel Hicre gibi birçok hareket de kendi düşünce ve yöntemlerini Kutub'a nispetle oluşturmuştur. Kutub ile El Benna arasındaki ayrım aslında öze değil yönteme ilişkindir. Metodik tartışmaları tamam itikattan bağımsız düşünmeyelim ama şartların farklılığından bağımsız olarak da değerlendirmeyelim. Tek metotçuluk doğru değildir. İhvan'ın toplam pratiği aynı zamanda bir metotlar zenginliğidir. Dolayısıyla kimin Seyyid Kutub'dan ne anladığı önemli… Kaldı ki okuduğumuz Kur'an bile aynı ama birisi okuyor IŞİD'çi oluyor, bir diğeri Hoşgörücü oluyor!
Acaba özgürlük ortamlarının genişliği, rahatlık idealleri törpülüyor mu? Türkiye pratiğinden baktığımızda maalesef biraz böyle olduğunu görüyoruz. Ama aynı durum Mısır'da söz konusu değil. İntifada İhvan'ı iktidara getirdi. Aynı şey Tunus'ta da oldu. Mursi ile Gannuşi arasında şöyle bir karşılaştırma yapabiliriz: Gannuşi kazandı ama muhaliflere de koltuk uzattı. İkinci seçimde bu tercihi oylarını düşürmüş olsa da hareketini küresel vesayet güçleri ve içerideki işbirlikçilerinin tuzaklarından korudu. Tek başına iktidar olup bu kalın vesayet güçlerini püskürtmek kolay olmuyor. Dolayısıyla bunun farkında olan Gannuşi'nin aldığı tedbir kayda değer olmaktadır. Ama aynı siyasal tecrübe Mısır İhvan'ı ve Mursi'de yok. Onlar biraz da bu tecrübesizlikten kaynaklı olarak darbeye maruz kaldılar. Ama her halükârda çektiği pek çok zorluklara rağmen bugün hala milyonlarca kitlesi bulunan İhvan hareketi bugün zindanda bulunan Mısır Cumhurbaşkanı Mursi , Muhammed Biltaci gibi son dönem önderleriyle ve Hayrat Şatır, Esma Biltacı gibi şehitleriyle adını toplumsal mücadele tarihinin sayfalarına altın harflerle yazmıştır. Tarihinde birçok defa olduğu gibi inşallah Sisi bariyerini de aşacaktır."
Mehmet Çete'nin konuşmasının ardından müzakereci sıfatıyla söz alan Araştırma Kültür Vakfı (AKV) Kocaeli Şube başkanı Mustafa Yaltırak, Mehmet Çete'nin tebliğinden öne çıkan olumlulukları özetleyerek birkaç hususun tekrar altını çizdi.
Daha sonra Mısır'la Türkiye şartlarının benzeşen yönlerini karşılaştıran Mustafa Yaltırak "Halkın yüzde 52 oyuyla seçilen bir insan var ve bugün zindanda… Benzer bir ezici oy çokluğuyla Recep Tayyip Erdoğan da önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı seçildi. Ve aynı kuşatma hamleleri burada da denendi ama Mısır'dan tek fark bunların erken farkedilmesi ve dolayısıyla tedbir alınmış olmasıydı."
Mısır'a oranla Türkiyeli Müslümanlar olarak kolay zamanlardan geçtiğimizi belirten Mustafa Yaltırak, bu imkanlı durumun mücadele azmine yansımalarının o kadar da iç açıcı olmadığını belirterek şunları kaydetti:
"Eskiden davayı elimizle tutarken şimdi parmağımızla tutuyoruz. Türkiye ölçeğinde en temel sorunumuz an itibariyle budur. Hasan El Bennaların, Seyyid Kutubların örnekliğinden yeterince istifade edemiyor oluşumuzun halihazırdaki en temel açıklaması da bu olsa gerektir… Oysa dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olmadığını biliyoruz. Ölüm yakın… Akıp gitmekte olan zaman bizim hatırımıza duracak değil… Kendimize gelmeli ve örnekliklerimizi, güzelliklerimizi çoğaltmalıyız."
Mehmet Çete'nin dinleyicilerden gelen soru ve katkıları ve Mustafa Yaltırak'ın müzakeresini cevaplamasının ardından program son buldu.
Haber: Yusuf Mutlu - Ömer Deniz Övün