“Ümmetin Çöküş ve Dirilişinin Öyküsü”
Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinde “Modern Ortadoğu’nun Oluşumu: Ümmetin Çöküş ve Dirilişinin Öyküsü” başlığı altında Murat Aydoğdu’nun sunumuyla bir seminer düzenlendi.
Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin düzenlediği "Müslüman Coğrafya Seminerleri"nin 2.si "Modern Ortadoğu'nun Oluşumu: Ümmetin Çöküş ve Dirilişinin Öyküsü" başlığı altında Araştırmacı-Yazar Murat Aydoğdu'nun sunumuyla Kocaeli Fuarı Sivil Toplum Merkezinde yapıldı.
Programda bir açılış ve sunuş konuşması yapan Özgür-Der Kocaeli Temsilcisi Haşim Ay, Ortadoğu'nun oluşumunun Müslümanlar açısından bir yönüyle çözülüş ve çöküşü diğer bir yönüyle de diriliş ve yeniden inşa mücadelesini temsil ettiğini söyledi. Müslüman Coğrafya Seminerleri başlıklarına da atıf yapıp tanıtımda bulunarak ilk iki seminerin konuya genel bir giriş niteliği taşıdığını, daha sonraki oturumlarda ise parçadan bütüne doğru ümmetin çöküş ve diriliş öyküsünü tek tek ülkeler ve İslami hareketler üzerinden ele alacaklarını kaydetti. Böylece kareleri yan yana getirerek resmin bütünlüğünü görmenin daha derinlikli bir kavrayış sağlayacağını belirten Ay, amaçlarının ise alternatif bir okumayla ümmetimizin yakın dönem siyasi tarihinden kalkarak mevcut durumunu kavramak ve Ortadoğu cehenneminde filizlenen fikrî ve mücadele coğrafyamızı tanıyıp dersler çıkarmak olduğunu ifade etti.
Daha sonra Ümmetin Çöküşü ve Dirilişi Bağlamında Ortadoğulaşma veya uluslaşma sürecini doğru anlamak için birkaç meseleye dair mutlaka bilgilenmemizin gerekli olduğuna değinen Haşim Ay, bunları şöyle sıraladı:
1-Batının oluşum ve yükselişi;
2-Hint Alt Kıtası ve Mısır'ın sömürgeleştirilmesi;
3-Tanzimat – Garpzedelik - Balkanlaşma Sendromu – Osmanlı'nın yıkılışı;
4-Osmanlı sonrası Modern Ortadoğu'nun Oluşumu; Emperyalist bölüşümün ortaya çıkardığı siyasi harita;
5-İnşanın önündeki fikri ve siyasi engel olarak ulusçuluk ve ulus-devlet;
6-Sömürge Psikolojisi ve İmanın ferdileşmesi sorunu;
7-Gelenekçi iç direnç;
8-bağımsızlık hareketleri ve rakip aktörler (Yeniden inşanın rakip aktörleri: Sol, Liberal ve İslamcılar);
9-Islah ekolüne mensup İslamcıların tarih-toplum-sistem değerlendirmesi ve gelecek tasarımları (çağdaş İslamcı siyasal düşünce)
İnşallah seminerler boyunca bu hususları farklı ülke ve İslami hareketler üzerinden tekrar tekrar masaya yatıracaklarını belirten Haşim Ay, Müslüman Coğrafya Seminerler dizisinin son genel giriş oturumu kapsamında Murat Aydoğdu'dan da bu çerçeveyi gözeten bir sunum bekledikleri temennisiyle konuşmasını tamamladı.
Konuşmasına konunun kapsamı ve zorluğuna değinerek başlayan Murat Aydoğdu, oturumluk bir sohbette geniş bir çerçeveyi yeterince açmanın mümkün olmadığını belirterek ama yapacağı sunumda mümkün olduğunca bu geniş çerçeveyi gözeteceğini söyledi.
İbn-i Haldun'un tarihi ve sosyolojik tezlerini anımsatan Aydoğdu "Tarihi hep güçlülerin yazdığını" belirterek siyasal bütünlük anlamında ümmetin çöküşünü hazırlayan başlıca faktörlerden batının oluşumu ve yükseliş sürecini özetledi.
Ortadoğu olarak bilinen coğrafi havzanın aslında doğu değil geçmişte ve günümüzde de dünyanın merkezi sayıldığını söyleyen Aydoğdu, bu coğrafyada hüküm sürmüş olan Osmanlı imparatorluğunun İbn-i Haldun'un "Devletler doğar büyür yaşar ve ölür" tezine tam olarak uyduğunu söyledi. Bilim, sanat ve felsefe alanında gelişmek için güçlü olmak gerektiğini savunan Aydoğu, bilinenin aksine toplumların bilim, sanat ve felsefeden uzak kaldıkları için çökmediklerini; bunların sağlanması için güç gerektiğini ve ancak güçlü olanın bilim, sanat ve felsefe alanında gelişebileceğini ifade etti. Örnek olarak bilim, sanat ve felsefe alanında çok güçlü olan Yunan medeniyetinin Roma'nın gücü karşısında eriyip gitmesini gösterdi. Murat Aydoğdu, Ameri ve Japonya vb. model ve deneyimleri de bu meyanda tahlil etti.
Aynı şekilde bilinenin aksine Osmanlı imparatorluğunun yedi düvelle savaşmadığını belirten Aydoğdu, Pasarofça Antlaşmasından sonra savaşlarını konjektürel olarak Rusya'ya karşı verdiğini ve Çarlık Rusya'sının, halefi olan Soyvetler Birliğinden daha çok batı ve Osmanlı için tehlike arzettiğini dile getirdi. Osmanlı hilafetinin çöküşüyle birlikte Müslümanların da siyasal anlamda bir çözülme yaşadığını belirten Aydoğdu; Osmanlı'nın batılılaşma süreci bağlamında Tanzimat, Jön Türkler, Balkanlaşma/uluslaşma sendromu, emperyalistlerin cetvelle çizdiği ulusal sınırlar, yeniden inşanın karşısındaki gelenekçi ve modernist iç direnç, öne çıkan ulus-toplum ve ulus-devlet modeli, tüm bunların karşısında yeni siyasal atmosferde toplumları yeniden inşa etmeye çalışan İslamcıların fikirleri ve onların Sosyalist ve Liberal rakiplerinden bahsetti.
Bu meyanda Murat Aydoğdu'nun öne çıkan tespit ve vurgularından biri de resmi tarih içinde bol bol dile getirilen "Arap ihaneti"ne dair idi. Bunun bugün anlatıldığı gibi çok ciddi bir isyan olmadığını belirten Aydoğdu, meşhur İngiliz Casusu Lawrence'ın ancak hapishaneden kaçmış olan çok az bir kitleyi harekete geçirebildiğini kaydetti. Osmanlı'ya ihanet etmeyen Arap kabileleri sayesinde 1. dünya harbinde Kutul Amare savaşında başarılı olduğunu "Yemen isyanı" olarak anlatılan tez üzerinden örneklendirdi. Vahhabiliği de bu bağlamda değerlendiren Murat Aydoğdu, "İngilizler 1. dünya savaşının arifesinde Suudi Arabistan'daki Vahhabileri ve Yemen'deki Zeydileri Osmanlı'ya karşı kullanmak istedi. Ama Vahhabiler ve Zeydiler İngiliz vaadlerini reddederek Osmanlı'ya tavır almadı." dedi.
İslamcıların aksine Sosyalistlerin ve Liberallerin çökmüş Müslüman toplulukları seküler-laik doğrultuda yeniden inşa etmek istediğini belirten Murat Aydoğdu, bu bağlamda Ortadoğu'daki bir zamanların yükseliş trendine giren Sosyalizan ulusal kurtuluşçuluk ve bağımsızlık hareketlerini tartışmaya açtı. Özellikle de Türkiye'deki solun yalan ve ajitasyon temelinde birçok tez ürettiğini belirten Aydoğdu, "Mesela 'Hamas nereden çıktı?! Filistin'de direnen biz idik' diyor sosyalistler. Hamas bir yerden çıkmadı. Zaten vardı. 1948 savaşında temel direniş aktörü İhvan idi. El-Fetih ise 1950'lerin sonunda kuruldu. Kaldı ki El-Fetih'i kuran irade de yine İslamcılar. İki ihvan yöneticisi Arafat'ı sürece dahil ediyor. El-Fetih'in kuruluşu İhvan'a dayanıyor." dedi.
Yine bu bağlamda Sosyalistlerin nasyonalizm ve enternasyonalizm ufkunu ve tutarlılık düzeyini de sorgulayan Aydoğdu, Lenin'in pragmatik hesaplarla nasyonel sosyalizme olur verdiğini söyledi. Ama özellikle de Arap milliyetçiliğinin çok da tutarlı ve sahici olmadığını belirten Aydoğdu, soğuk savaş döneminin konjonktürel şartları nedeniyle El-Fetih, Nasır ve Baas da dahil milliyetçi örgütlerin Sovyetlere yanaştığını belirterek mesela Sudan'da İslamcıların desteğiyle darbe yapanlarından Mısır'da İhvan'ın yardımıyla Kral Faruk'u deviren Nasır'a kadar tüm milliyetçi Sosyalistlerin Sovyetlere yanaştığını ve İslamcılara ihanet ettiğini söyledi. Bu bağlamda "Aslında Nasır'ın Baas'ın sosyalistliği hikaye... 2. dünya savaşından galip çıkanlar Almanlar olsaydı bunların hepsi Nazi olurdu!" diyen Murat Aydoğdu, nitekim şartlar değiştiğinde Nasır'ın halefi olan Enver Sedat'ın Camp David antlaşması ile ABD ve İsrail'e rahatlıkla yanaşabildiğini örnek gösterdi.
Son olarak Avrupa'nın gettolar şeklinde yer yer ulusçu üniter bir yapıya sahip olduğunu belirten Aydoğdu, bu modelin Ortadoğu ya çok yabancı olduğunu ve Ortadoğu'nun felaketinin Ulusçuluk olduğunu vurguladı. Yine aynı şekilde Ulusçuluğun Ortadoğu'da yükselmesiyle modernite ve gelenek çatışmasına neden olduğunu belirten Aydoğdu; Modernite ile Gelenek arasında seçim yapılsa Geleneğin Kur'an'ın bildirdiği şekilde maruf olanının tercih edilmesi gerektiğini söyleyerek mevcut haliyle Modernite'nin batılı güçlerin ekmeğine yağ sürdüğünü, geleneğin ise toplumu diri tutma özelliğine sahip olduğunu belirtti. Aydoğdu, aslolanın kendi modernitemizi sahih geleneğimizle irtibatımızı kurarak mı yoksa başkalarından kopyalamak suretiyle maymunlaşarak mı kurduğumuz olduğunu söyledi. İslami mücadelenin diriliş ve direniş safhasını aşıp kuruluş ve yeniden inşa safhasına çıkarken karşılaşacağı ilk zorluğun bu olduğunu belirten Aydoğdu, bugün Ortadoğu İntifadalarında ve haseten de Mısır ve Tunus'ta görüldüğü üzere Müslümanların kendi modernitesini kurmaya güçlülerin izin vermediğini ve dolayısıyla gücü ve güçlü olmayı daha fazla önemsemek gerektiğini söyledi.
Seminer daha sonra dinleyicilerin soru ve katkılarıyla interaktif hale getirilerek sona erdi.
Haber: Yusuf Mutlu - Ömer Deniz Övün