Kocaeli’de ‘Ümmet Coğrafyasının Hali ve Geleceği’ Konuşuldu
Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin düzenlemiş olduğu ‘’Ümmet Coğrafyasının Mevcut Hali Ve Geleceği’’ başlıklı müzakereli panel Kocaeli Uluslararası Gençlik Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin düzenlemiş olduğu ''Ümmet Coğrafyasının Mevcut Hali Ve Geleceği'' başlıklı müzakereli panel Kocaeli Uluslararası Gençlik Merkezi'nde yayıncı-yazarHamza Türkmen ve gazeteci-yazarAbdurrahman Dilipak'ın katılımıyla gerçekleştirildi.
Oturum başkanlığını Özgür-der Kocaeli Temsilciliğinden Rıdvan Çeliköz'ün yaptığı panelde
İHH Kocaeli Şubesinden Mehmet Çete, Zeynep-der Başkanı Sabiha Ateş Alpat, Araştırma ve Kültür Vakfı (AKV) Kocaeli Şubesinden Salih Işık ve Özgür-Der Kocaeli TemsilciliğindenErsoy Göveç müzakereci olarak katıldılar.
Panelin sunuculuğunu ise Kocaeli Özgür-der Temsilciliğinden Halil İncekara yaptı.
Ali Turan ve Kemal Yapa'nın okuduğu Kur'an-ı Kerim ve Türkçe mealiyle başlayan panelde daha sonra dördüncü yılını dolduran Suriye intifadasını anmak amacıyla kısa bir sinevizyon sahnelendi.
Daha sonra selamlama konuşması yapmak üzere Özgür-Der Kocaeli Temsilcisi Haşim Ay kürsüye davet edildi. Konuşmasında ağırlıklı olarak Suriye dramı ve intifadası üzerinde duran Haşim Ay, dördüncü yılını dolduran intifadanın hayatımızın neresinde olması gerektiğini sorguladı. Müşahede ettiğimiz Mart ayı hasebiyle bu programın aslında bir anlamda da Suriye intifadası anma özelliği taşıdığını belirten Ay, Suriye özgülünde ümmetin mevcut hali ve geleceğini birlikte muhasebe etmekte fayda olduğu söyledi.
Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin kuruluşu bağlamında da Suriye'nin anahtar önemde olduğunu belirten Ay, altyapı çalışmalarının sürdüğü bir vasatta vacib-i an olarak 3 yıl önce Suriye halkıyla dayanışmak için sahaya inmek durumunda kaldıklarını ve dolayısıyla o gün bugündür gerek tek başına gerekse de İzmit'teki diğer kardeş kuruluşlarla birlikte birçok eylem ve etkinlik icra ettiklerini kaydetti. Anın getirdiği bu vacipler çerçevesinde girişim olarak indikleri sahada inşallah bundan sonra temsilcilik düzeyinde kalmaya devam edeceklerini belirten Ay, genel anlamda ıslah geleneğine daha özelde ise çağdaş dönemde Urvetu'l Vuska hareketi ile başlayan tecdid, ıslah ve inşa çabalarına yaslandıklarını ve inşallah küresel ölçekli ıslah zincirinin İzmit'teki bir halkası olmaya yaraşır işlerle meşgul olacaklarını söyledi.
Haşim Ay'ın ardından Özgür-Der ve AKV'den gençlerin öncülük ettiği ve süreç içerisinde İHH Kocaeli Şubesi bünyesinde alt bir komisyon olarak faaliyetlerini icra eden "Kocaeli Suriyeli Muhacirlerle Dayanışma Komisyonu'' adına Meryem Akbaş kısa bir tanıtım konuşması yaptı. Suriye'nin içerisindekiler kadar bir şekilde ilimize muhacir olarak gelen Suriyeli göçmenlerin de bizlerin sorumluluk alanına girdiğini belirten Akbaş, muhacir komisyonunun Kocaeli halkından gelecek her türlü yardım, destek ve bilgilendirmeye açık olduğunu ifade etti.
Müteakiben moderatör ve panelistlerin kürsüye çağrıldığı programdaRıdvan Çeliköz'ün kısaca panelin amaç ve önemi, akışı ve konuşmacıların kimliği hakkında bilgi paylaşımları yapmasını müteakip ilk konuşmacı olarak Hamza Türkmen söz aldı.
Yeryüzünü ıslah edenler ile ifsad edenler arasında geçmişten bugüne derin bir mücadelenin var olduğunu vurgulayarak sözlerine başlayan Hamza Türkmen Islah kavramı bağlamında
Ümmet kavramını, olma bilincini ve ümmet mücadelesinin günümüzdeki yansımalarını ele aldı. Ümmet kavramının Kur'an da 64 kez geçtiğini ve bu kavramın bize sürekli sünnetullah çerçevesinde bir islami mücadele formu sunduğunu belirten Türkmen, İslam ümmeti'nin yaklaşık 300 yıldır bilfiil işgal altında olduğunu ve son 150 yılda bu işgale bir tepki olarak ıslah hareketlerinin çıktığını ve bunun Türkiye'deki yansımalarının başta ''Asımın nesli'', sonra ''Kur'an nesli'' söylemi ile 70'li yıllarda ortaya çıktığını ve bu hareketlenmelerde fikirsel olarak Şehid Seyyid Kutub'un ciddi bir öneme sahip olduğunu vurguladı.
Batının Müslüman coğrafyaya ihraç ettiği ''Ulus kimlik'', "vatan", ''Milliyetçilik'' gibi kavramların ümmet bilincine ciddi anlamda zararlar verdiğini belirten Türkmen, müslüman toplumlarında kendisini müslüman olarak addeden fakat bunun bilincinde olmayan ve sorumluluklarını yerine getirmeyen büyük bir kitlenin var olduğunu ve bu yüzden mevcut sosyolojik durumu ifade etmek için "İslam coğrafyası" yerine "ümmet coğrafyası" kavramının kullanımının daha yerinde olduğunu söyledi. Islah hareketlerinin kimi zaman fert fert kimi zaman küçük gruplar halinde mücadelesini sürdürdüğünü belirten Türkmen, ümmetin batılı işgale karşı sürekli bir varolma mücadelesi sergilediğini ve bu mücadelelerin bazen büyük hareketlenmelere yol açtığını söyleyerek ''Ortadoğu intifadalarına'' konuyu getirdi.
Tunus'ta başlayan ve dalga dalga yayılan Ortadoğu intifadalarının bir turnusol kağıdı işlevi gördüğünü belirten Türkmen, örnek olarak 1979'daki devrimiyle Müslüman toplumlarca büyük coşkuyla karşılanan İran'ın, Suriye devrimine karşı aldığı tavrı göstererek artık bir Şiileştirme politikası güttüğünü, bununla beraber Suudi Arabistan'ın zihniyet olarak İran ile aynı şekilde mezhepçi politikasının Mısır'da İhvan'a karşı yapılan darbeyi desteklediğini ve bu iki ülkenin şu an Yemen'de çıkar çatışması içinde olduğunu ve bu mezhepçi politikaların IŞİD gibi fanatik hareketlenmeler de doğurduğunu ve müslümanlar arasında ciddi yaralar açtığını ifade etti.
Tüm bu yaşanan acıların 300 yıllık bir işgal sürecinin eseri olduğunu belirten Hamza Türkmen, 300 yılda gelinen noktanın ve yaşanılan belanın ümmet üzerinden def'inin birkaç gün ya da birkaç yıl içinde düzelemeyeceğini belirterek bunun sahih, fanatizmden ve uzlaşmacılıktan uzak ve merhaleci bir mücadele fıkhı gerektirdiğini söyledi. Tepeden inme ve aceleci bir anlayışın ümmetin geleceğine bir fayda sağlamayacağını belirterek merhaleci tavrın önemini vurgulayan Hamza Türkmen, kaybedileni yeniden kazanmaya ve ümmeti düze çıkarmaya dönük öne çıkan mücadele form ve yöntemlerini üç başlıkta topladı. Bu bağlamda ABD emperyalizmini bölgeden kovan İran devrimi ve bir diğer süper güç olan Sovyetleri Afganistan'dan söküp atan Afgan direnişi modelini birinci dalga uyanış hareketleri kategorisinde değerlendiren Hamza Türkmen, her iki çizginin de gelinen noktadan kalkarak usulid-din ve siyasal açılardan artılarını ve eksilerini muhasebe etti. İkinci model olarak Ortadoğu intifadası, Arap baharı vb. terimlerle tanımlanan sürece atıf yapan konuşmacı; gerek kitlesellik, gerek deneyim, gerek realite ile ideal arasında denge arayışı, gerek merhaleci mücadele metodolojisinin kavranışı vb. boyutlarda açılımlarda bulundu. Bu ikinci tür uyanış dalgasının her ne kadar ağır imtihanlardan geçiyor olsa ve kitlesel ölçekte ciddi kayıplar verse de ciddi anlamda geleceğe ilişkin umut vaat edici olduğunu söyledi. Bu çerçevede komplocu teoriler kadar "İslam devleti" gibi üstten bakıcı, mükemmeliyetçi ve çabaları tahkir edici beklenti ve yaklaşımların da aceleci ve yanıltıcı özelliklerine dikkat çeken Türkmen, bunun bir geçiş süreci olduğunu, devrim ile ıslahın aynı şeyler olmadığını çeşitli örnekler üzerinden ortaya koydu. Türkmen, son olarak da vesayeti aşma iradesinin bir modeli olarak Türkiye'deki Ak Parti'yi örnek gösterdi. Kısaca tahlil ettiği bu modelin de Müslümanlar tarafından tepkisellikten uzak olarak soğukkanlı ve adil bir şekilde değerlendirilmesi ve tartışılması gerektiğini kaydetti.
Daha sonra ikinci konuşmacı olarak söz alan Abdurrahman Dilipak, konuşmasına içinde bulunduğumuz mevcut durum çerçevesinde bir ümmet kavramından söz edilemeyeceğini belirterek başladı. ''Müslüman fert'' ''Birey'' kavramlarının kullanımının daha doğru olacağını vurgulayarak söze başladı. Türkiyeli müslümanların sürekli kullandığı ''Ehli Sünnet ve'l cemaat'' kavramı yerine mevcut durumda aslolanın ''Ehli Sünnet ve'l fert'' olduğunun altını çizdi.
Geçmişte ve günümüzde dünyanın hemen hemen her bölgesinde müslümanların varolduğuna değinen Dilipak, bu durum göz önüne alındığında yeryüzünün bizlere mescid kılındığını belirterek yeryüzünde ciddi anlamda bir ıslah sorumluluğumuzun olduğunu, sorumluluklarımızı ve şuurlarımızı yeniden inşa etmemiz iyi bir noktaya getirdiklerimizi de ihya etmemiz gerektiğini vurguladı.
İslam coğrafyasında yaşanan trajedilere karşı duyarlılık noktasında Türkiye halkının ciddi bir zenginliğe sahip olduğuna değinen Dilipak, bu zenginliğin sadece mevcut hükümetin çabalarının eseri olmadığını belirterek; Türkiyeli müslümanların yardım kumbaralarına attıkları infakların bile çok etkili olduğunu kaydetti. Bununla beraber Irak'ta, Suriye'de vb. İslam coğrafyalarında yaşananlara bakmada kendi faydalarımızı görebileceğimizi fakat kendi toplumsal yaşayışımız içerisinde miras hukuku, kadın cinayetleri, eşlerimizin, çocuklarımızın, komşularımızın, yanımızda çalışan işçilerin hakkını gözetmede zayıf olduğumuzu söyledi.
Toplumsal adalet konusunda ciddi anlamda vahyi duyarlılıklar sergilememiz gerektiğini söyleyen Dilipak; kendimizi müslüman olarak adlandırmanın, müslüman bir toplumda doğmanın bize cenneti garantilemeyeceğini; her şart ve durumda sürekli yenilenme ve özeleştiri içinde bulunarak ıslah mücadelesini sürdürmemiz gerektiğini söyledi.
İslam dünyasının mevcut haline değinen Dilipak, son 300 yıldır küresel emperyalizmin eşi benzeri tarihte görülmemiş surette kan döktüğünü; bugün hala bunların acılarının yaşandığını;
hala daha sömürgeciliğin izlerine bazı Afrika ülkelerinde rastlanıldığına değinerek tüm bu acıların bizden ümmet kavramını çaldığını ve bizleri birey olarak yaşamaya mahkum ettiğini ifade etti. Ümmeti yeniden inşa etme çabasının bizlere düştüğünü, bunun büyük bir çaba ve gayreti gerektirdiğini kaydetti.
Mevcut halden kurtulmak için öncelikle çarpık dua anlayışının ve çarpık bir mücadele anlayışının terk edilmesi gerektiğini söyleyen Dilipak, kolaycılık yerine zorlu bir mücadeleyi tercih etmek gerektiğinin altını çizerek daha önce belirttiği kendi toplumsal yaşamlarımızdaki bozuklukları terk etmenin bizler için bir zorunluluk olduğunu söyledi. Bu bağlamda nefislerde ve toplumda başlayacak köklü bir değişimin Kur'an'a yansıyan sünnetini hatırlatan Dilipak ''Bir toplum kendisinde olanı değiştirmediği müddetçe Allah onların durumunu değiştirmez" (Rad 11) ve ''Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez'' ayetlerine atıf yaparak konuşmasını tamamladı.
Hamza Türkmen ve Abdurrahman Dilipak'ın ardından müzakereciler söz aldı.
İlk müzakereci olarak İHH Kocaeli Şubesinden Mehmet Çete, Abdurrahman Dilipak'ın tebliğini müzakere etti. Konuşmacıların olan ve olması gereken çoğu şeyi söylediğini belirten Çete, kendisinin söyleyeceklerinin bir katkı ve pekiştirme mahiyetinde olacağını kaydetti. Günümüz müslümanlarının bir arayış içerisinde olduğuna değinerek Ra'd süresinin 11. ayetine vurgu yaptı. Arayışın bir değişim gerektirdiğini söyleyen Çete, ''Müslümanlar bu değişimin neresinde?'' sorusu ile devam etti. Mehmet Çete, tarih boyunca müslüman toplumlarında var olan sabitenin ''Tevhid'' ilkesi olduğuna değinerek müslümanların önce sağlam bir itikad anlayışı edinmesini gerektiğini kaydetti. İtikat mücadelemizde ıslah hareketlerinin önemine değinen Çete müslümanların önce sahih bir itikat anlayışı edinmelerini ve ardından kendilerine has bir dil, eğitim, şûra metodu oluşturmaları gerektiğini ifade etti. En büyük eksikliğimizin bu mekanizmaların yokluğu olduğunu söyleyen Çete, bu konuda müslümanların üstlerine düşeni yapmaları gerektiğini ve özellikle genç kesime ciddi anlamda görev düştüğünü söyledi. Çete, konuşmasını "tabiri caizse yeni bir din diline ihtiyacımız var ve bunu oluşturmalıyız" vurgusuyla bitirdi.
İkinci müzakereci olarak Özgür-der Kocaeli Temsilciliğinden Ersoy Göveç Abdurrahman Dilipak'ın tebliğini müzakere etti. İslam ümmetinin bir ideal olarak ele alınmasına rağmen maalesef bugün öyle bir gerçekliğin bulunmadığına değinen Göveç, ortak inanç ve pratiklerimizde zaaflarımızın mevcut olduğunu ve islam dünyasında 4 farklı inanç ekolünün öne çıktığını belirtti. Selefiye, kelamilik, tasavvuf ve salt akılcı ekollerin var olduğunu ve bunların birbirinden farklı ama temelde aynı cebri bir yöntem izlediğini belirtti. Islah hareketlerinin çabalarının tarihe uzanan kadim köklerine dikkat çeken ve önemini vurgulayan Göveç, bu bağlamda Diyanet teşkilatının son çalışmaları ile takdire şayan eserlere imza attığını belirterek bunların mezheplerüstü anlayışı halka taşımaya yönelik gayretlere katkı sağladığını ifade etti. Ersoy Göveç gelecek için mezhepçilik fitnesine, siyasi ihtilaflara, geçmişle yüzleşmekten kaçınmaya karşı dikkatli olunması gerektiğini vurgulayarak sözlerini tamamladı.
Üçüncü müzakereci olarak Zeynep-der Başkanı Sabiha Ateş AlpatHamza Türkmen'in sunumunu müzakere etti. Ümmet coğrafyasının mevcut halinin herkesin malumu olduğunu söyleyen Alpat, maalesef ümmetin vasat olma özelliğini kaybettiğini söyledi. Fiilen ümmet kavramının yok olmasında batılı değerlerin etkisinin büyük olduğunu belirten Alpat,
ümmet kavramı yerine ulus kavramının ikame edildiğini, hilafetin saltanata dönüştüğünü ve tüm bunların İslam'ın ümmet anlayışı ve buna bağlı olarak İslami kimlik, hareket ve kardeşlik kavramlarında ciddi hasarlara yol açtığını belirtti. Kur'an'ın iniş sürecinde Tevhid'in sürekli olarak değişim kavramı ile aynı anlam taşıdığını belirten Alpat, bu değişimin nefislerde başladığını vurgulayarak bireyde başlayan bu değişimin ekip halinde cemaate dönüşüp toplumsal değişime örneklik ettiğini kaydetti. Bu formun ve sürecin rabbani projelerle desteklenmesi gerektiğini söyleyen Alpat, ıslah hareketlerinin uluslararası vesayeti kırma çabalarının ortada olduğunu belirterek bir yenilenme ve özeleştiri ruhuna ihtiyaç olduğunu ifade etti. Alpat, son olarak aşırı uçlar ile her renge girmeye müsait uzlaşmacılar gibi iki çizginin kuşatması altında olduklarını belirterek ıslah hareketlerinin bu ikili cendereyi aşması gerektiğini söyleyerek konuşmasını bitirdi.
Son müzakereci olarak Araştırma Ve Kültür Vakfı'ndan (AKV) Salih Işık Hamza Türkmen'i müzakere etti. Konuşmasına bu İzmit'te bu formda bir programda Müslümanları bir araya getiren Özgür-Der'e teşekkür ederek başlayan Salih Işık, temsilcilik açılışını tebrik etti. Daha sonra konuyu ağırlıklı olarak Hamza Türkmen'in tebliğinden önemli bulduğu noktaları özetleyerek ve kısmen de açılımlar sağlayarak sürdürdü. Bu bağlamda ümmet, coğrafya, son yüzyılda İslami uyanış dalgaları, ümmet coğrafyasının geleceği ve hedefler olmak üzere 5 ana başlığa dikkat çekildiğini belirten Işık, ''İslam'ın altın sayfaları bizler için hatırlanan değil, yeni koşullar karşısında yeniden inşa edilebilen bir örneklik olarak algılanmalıdır." dedi. Coğrafya bağlamında ümmet ve ulus arasında farklar olduğunu belirten Işık, müslümanlar için asıl olanın ümmet coğrafyası olduğunu vurguladı. Hamza Türkmen'in İslami uyanış dalgalarını tasnif biçimi, bu cümleden olarak iktidar öncelikli çizgi ile merhaleci çizginin İran, Afganistan modelleri ve son Ortadoğu intifadaları üzerinden temellendirilmesinin önemine dikkat çeken Salih Işık; merhaleci anlayış tüketim eksenli ekonomik işleyiş örgütlenmesini uzun vadede aşmayı, nitelikli insanların olduğu şura boyutlu adil bir yönetimi inşayı ve fıtratla barışık sanat anlayışını yaşamış yeni bir uygarlık, hadaret veya medeniyeti yeniden dünya sahnesinde diriltmeyi amaçladığını belirterek konuşmasını noktaladı.
Müzakerecilerin ardından panelistlerin hem müzakerecileri hem de dinleyicilerden gelen soruları cevaplamasını müteakip etkinlik sona erdi.
Haber: Yusuf Mutlu – Ömer Deniz Öğün
Fotoğraf: Bedriye Fank – Kemal Yapa