Kocaeli Özgür-Der’de “Ümmetten Ulusa” Konuşuldu
Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin düzenlediği “Müslüman Coğrafya Sohbetleri”nin ilk semineri “Kadim İslam Coğrafyasından Modern Ortadoğu’ya / Ümmetten Ulusa” başlığı altında Hamza Türkmen’in sunumuyla gerçekleştirildi.
3 Ekim Cumartesi akşamı Kocaeli Fuar içi Sivil Toplum Merkezi'nde gerçekleştirilen seminerde giriş konuşmasını Haşim Ay yaptı. Konuşmasında bu yıl gerçekleştirmeyi planladıkları "Müslüman Coğrafya Sohbetleri"ni tanıtan Haşim Ay, bu akşamki ilk oturumu da bu paket programın bir tür girişi olarak düşündüklerini söyledi.
Haşim Ay sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ulustan Ümmete kavramını Hamza Türkmen'in Hilal TV'de gerçekleştirdiği programdan biliyorsunuz. Bu aynı zamanda yine Hamza Türkmen'in başkanlığında Türkiyeli Müslümanların temsilciler düzeyinde yer aldıkları ve Ortadoğu'daki intifada ülkelerini yerinde gözlemlemek üzere kurulan bir heyetin de adıydı. Olayın bir de Ümmetten Ulusa yönü var. Eğer çöktüğümüz yerden yani ulus devlet ve toplum halinden kurtulup yeniden ümmet olacaksak konuya bir de ümmetten ulusa boyutunda bakmamız gerekecektir. Bir diğer yönüyle bu bir tarih değerlendirmesi anlamına gelmektedir. Biz inşallah bu yıl 'Müslüman Coğrafya Sohbetleri' adı altında bunu yapmaya çalışacağız. Yakın siyasi tarihimize salt politik boyutta değil bununla birlikte hem bölgesel siyaset hem de İslami uyanışa katkıları açısından modern Ortadoğu veya 'İslam ülkeleri'nde etkili olmuş/olan birkaç kıta ve ülke üzerinden fikri coğrafya ve mücadele köklerimizi konuşacağız."
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için kavramlardan başlanması gerektiğini belirten Hamza Türkmen, "İslam coğrafyası", "ümmet coğrafyası", "Müslüman coğrafya", "İslam dünyası", "İslam ülkeleri", "Halkı Müslüman olan ülkeler" gibi kavramlara açıklık getirerek konuşmasına başladı.
Fas, Moritanya'dan başlayarak Endonezya'ya kadar uzayan Ortadoğu ve Orta Asya'yı içine alan bir kuşağın "Müslüman coğrafyası" sayıldığını belirten Hamza Türkmen, bunun en önemli göstergelerinden birinin tarihsel süreç içerisinde orada yaşayan müslümanların mezar taşları, onların da bıraktığı cami, medrese vb. eserler ve oralarda hala okunan ezanın o bölgelerin "Müslüman coğrafya" olarak sayılabilmesinin en önemli delili olduğunu savundu. Amerika ve Avrupa gibi sosyal ve fiziki manada İslam emarelerinin yaşanmadığı bölgelerin bu kategoriye girmediğini belirten Türkmen ayrıca fıkıh ilminde çokca tartışılan "Darul İslam" ve "Darul harp" gibi konuların mezhepsel mevzular olduğunu ve kesin bir nass olarak kabul edilemeyeceğini dile getirdi. Örnek olarak Türkiye'de her ne kadar batılılaşma ve sekülerleşme yaşansa da ümmet coğrafyasının nezdinde en iyi dindarlığın yaşandığı kabul edilen ülke olması hasebiyle Türkiye'nin de bu kategoriye girdiğini ve bu topraklarda İslami bilincin aktif olmasa dahi harekete geçirilebilir potansiyel bir güç olduğunu belirtti.
Geçmiş Müslüman toplumlarda vahyin belirttiği manada bir "Şura" ve "Şuhedalık" bilincinin olmadığını belirten Hamza Türkmen, ümmetten ulusa dönüşümde bunun en önemli iç zaaf unsuru olduğunu ve Malik Bin Nebi'nin deyimiyle bu sömürüye elverişlilik halinin öncelikle Kur'an nimetini yitirmekten ileri geldiğini söyledi. Daha sonra "şura" ve "ululemr" kavramlarının birbiriyle ilintili olduğuna değinen Türkmen, Muhammed Abduh'un bu konuda en isabetli yorumu yaptığını belirterek "Ululemr" kavramının çoğul bir kavram olduğunu ve "Şura" kavramına işaret ettiğini kaydetti. "Ululemr" teriminin yanlış anlaşılması ve sömürülen bir kavram olması ve Müslüman toplumların "Eğtim" ve "İdare" alanlarında bir İslamileşme yaşayamamasının günümüz modern Ortadoğu'yu hazırlayan çöküşe yol açtığını belirtti.
Ümmetten ulusa doğru dönüşümün veya çözülüşün bir diğer faktörü olarak Batılılaşmaya dikkat çeken Hamza Türkmen; Batılılaşmanın ilk adımının sosyal ve siyasi manada Tanzimat Fermanı'yla atıldığını kaydetti. Hamza Türkmen 1.dünya savaşı sırasında Ortadoğu'da emperyalizme direniş bağlamında gösterilen başarılara rağmen Fransız ve İngilizlerin Sykes-Picot anlaşması ile şimdiki Irak ve Suriye sınırlarının belirlendiğini ve 1921 yılında Kahire antlaşmasında meşhur İngiliz istihbaratçısı Lawrence ve İngiltere başbakanı Churcill önderliğinde 40 tane Avrupalı harita mühendisi ile ümmet coğrafyasının paramparça edildiği, sınırların bu harita mühendislerinin cetvelleriyle çizildiğini belirtti. Ve her ülkede batıcı Garbzede yöneticilerle insanların bu dayatılan sınırları kutsayan ulus-devlet eğitiminden geçirildiğini ve insanlara kutsallar dayatıldığını söyledi. Bu projenin Arap dünyasında izdüşümü Baas rejimleri ve krallıklar olurken Türkiye'de ise izdüşümünün Kemalizm olduğunu vurguladı.
Bu dayatmanın öncesinde tehlikenin farkına varan ve kurtuluşu Müslümanların bidatlerden arınmış ve sabitelerinin vahiy aracılığı ile belirlendiği sahih bir İslam algısına sahip olmakta olduğunu savunan bir hareketin ortaya çıktığını belirten Türkmen, Cemaleddin Afgani ve Urvetul Vuska hareketinin katkılarına dikkat çekti. Tunus ve Libya'da Medresetul Zeytuniyye, Mısır'da Menar dergisi, Hint Alt Kıtası Pakistan bölgesinde Tercumanul Kur'an ve Türkiye'de Sebilureşad dergisi gibi ürünlere de dikkat çeken Türkmen, tüm bunların hem ümmetten ulusa doğru bozulmanın tespiti, hem de ulustan yeniden ümmete doğru inkılab açısından Urvetul Vuska çizgisinden etkilenen çabalar olduğunu ifade etti. Hamza Türkmen'in bu bağlamda Türkiye'deki ıslah ve ihya çabalarının öncü isimlerinden olarak Mehmed Akif, Babanzade Ahmed Naim, Elmalılı Hamdi Yazır, Said Halim Paşa, İskilipli Atıf Hoca, Said Nursi gibi isimlere yaptığı göndermeler esnasında salonda duygusal bir atmosferin oluştuğu gözlendi.
Müslümanların ulus-devlet anlayışına karşı 2 farklı mücadele metodu olduğunu belirten Türkmen; birinin İktidar merkezli değişim yani devleti illegal ya da legal yoldan tez zamanda ele geçirmek, diğerinin ise Ümmet merkezli değişim olduğunu söyledi. İktidar merkezli değişimin reel-politik anlamda bazı yaptırımları kabullenmek zorunda kaldığını, illegal yapıların ise toplumda istediği oranda karşılık bulamadığını belirten Türkmen, ayrıca bu mücadeleyi yürütenlerin kendi mücadele metodlarını dile getiren yorumları nasslaştırarak farklı sıkıntılara yol açtıklarını ve bu yüzden başarısız olduklarını aktardı.
Ümmet merkezli değişim hareketinin ise Urvetul Vuska hareketinden çok sonra 2011 yılında Tunus'ta ortaya çıkan ve Ortadoğu geneline yayılan intifadalarda tedrici olarak kitlesel karşılık bulmaya başladığını belirten Türkmen, tedrici aşamaların önemine ve insanların hak ve hürriyetlerinin sağlanmasının ümmet merkezli dönüşüme büyük katkı sağladığını söyleyerek bu özgürlükler kapsamında açılan alanların değerlendirilerek toplumu dönüştürme çalışmalarının yerinde olduğunu vurguladı.
Gelinen noktadan kalkarak geçmiş dönemlerde öne çıkarılan Örnek Kuran Nesli, Asım'ın Nesli, Diriliş Nesli gibi açılımların altının doldurularak Kur'an'da ifadesini bulan Sabikun kuşağının oluşmasının gerekliliğine dikkat çekti. Bu bağlamda fıkıh usulünden esinlenerek tecdidin önemini vurgulayan Türkmen, bugünden yarına ümmeti yeniden inşa etmenin belirli aşamalarının bulunduğunu ve öncelikle bu tedrici mücadele yönteminin iyi kavranması gerektiğinin altını çizdi. Hamza Türkmen bunları Zaruriyat, Tahsiniyat ve Haciyat kavramları üzerinden açtı. Bu bağlamda toplumların önce ekonomik ve düşünsel zaruri ihtiyaçlarının karşılanarak bu işe başlanması ve bu aşama başarılı olursa üst aşamada İslami eğitim ve kültür faaliyetlerinin yapılmasının islami dönüşüme büyük katkı sağlayacağını söyledi. Bu kapsamda sistem içi araçların kullanılabileceği ancak bunun hiçbir şekilde Takıyye ya da müdahane gibi kimlik saklama ve onursuz bir duruşa yol açmamasını ve İslami kimliğin her fırsatta dile getirilmesinin bu hareketleri bereketli kılacağını kaydetti. Yine bu meyanda öne çıkan hareket ve tecrübeleri Hz. Yusuf'un kıssası ve Hz. Muhammed'in siyerinin Mekke dönemi üzerinden kısaca tahlil eden Hamza Türkmen, dinleyicilerden gelen katkı ve sorulara verdiği cevapları müteakip konuşmasını tamamladı.
Haber: Yusuf Mutlu