Zorba rektörler protesto edildi
Üniversitelerde başörtüsü özgürlüğü önünde hiçbir engel kalmamasına rağmen darbesever rektörler tarafından sürdürülen başörtüsü yasağı İstanbul Üniversitesi önünde protesto edildi.
Birçok İslami kuruluşun Temel Hak ve Özgürlükler Platformu adıyla ortak gerçekleştirdiği eylem, Beyazıt'ta İstanbul Üniversitesi (İÜ) Merkez Kampusu önünde yapıldı. "Herkes İçin Adalet, Başörtüsüne Özgürlük!" yazılı bir pankartın açıldığı eylemde ayrıca "Ergenekon Rektörleri Dışarı Üniversiteye Özgürlük!", "Üniversitelerde Zorba Rektör Dönemine Son!", "Üniversite Mesut Parlak'ın Çiftliği Değildir!" yazılı dövizler taşındı.
Eylemde bir konuşma yapan Özgür-Der Yönetim Kurulu üyesi Kenan Alpay, 28 Şubat darbe sürecinin öne çıkan en ciddi hukuksuzluğunun başörtüsü yasağı olduğunu hatırlattıktan sonra, yasakçıların yargılanması gerektiğini söyledi. Darbeci ve çeteci rektörlerin Meclis'in iradesini de yok sayarak üniversiteleri tahakkümleri altına aldıklarını belirten Alpay, bu hukuksuzluğa karşı mücadele etmeyi sürdüreceklerini vurguladı.
Sık sık "Yaşasın Başörtüsü Mücadelemiz!", "Zorbalığa Son, Başörtüye Özgürlük!", "Darbeci Rektörler Yargılansın!", "Çeteciler Dışarı, Başörtüsü İçeri!", "Başörtüye Uzanan Eller Kırılsın!", "Yasakçılar Yenilecek Direnenler Kazanacak!", "Yasakçılar Yargılansın Gaspedilen Haklar Geri Verilsin!" sloganlarının atıldığı eylem, AKDER Başkan Yardımcısı Fatma Benli'nin platform adına okuduğu basın bildirisiyle sona erdi. Eyleme imam hatipli öğrencilerin coşkulu desteği de dikkat çekti.
HAKSÖZ-HABER
Foto: Sabiha Çimen
Okunan açıklamanın tam metni:
YASAĞIN KALKMASI İÇİN DAHA KAÇ ON SENE BEKLEMEMİZ GEREKMEKTEDİR?
Anayasa'yı tanımayan ve başörtülü öğrencileri okula almayan yetkililer hakkında ceza davası açılmalıdır!
Bu gün burada son on senedir hiç gündemden düşmeyen, sürekli Türkiye'ye enerji ve zaman kaybettiren başörtüsü yasağına artık son vermenin zamanı geldiğini bir daha söylemek üzere toplandık.
Yeni yapılan değişikliklerle, iki artı ikinin dört ettiği, Anayasa'da açıkça yer almıştır. Yıllardır bunun aksini iddia ederek başörtülü öğrencileri okula almayanlar, artık uygulamalarını açık bir yasa maddesine dayandırmak zorundadırlar.
Anayasa'nın yeni 42. maddesi; Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple hiç kimsenin yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemeyeceğini" düzenlemektedir.
Eşitlikle ilgili 10. maddenin gerekçesinde, "üniversitelerin yükseköğretim hizmeti sunarlarken giyim, kuşam ve benzeri sebeplerle ayrımcılık yapamayacakları" belirtilmektedir.
Yıllardır yorumlarla sürdürülen yasağın hukuku aykırılığını, Anayasa da bir daha tekrarlanmıştır. Değişiklik sonrası başörtülü öğrencilerin okula alınmamasını öngören hiçbir genelge, yönetmelik ya da yargı kararındaki yorumların geçerliliği kalmamıştır.
Eğer Türkiye bir hukuk devleti olduğunu iddia ediyorsa, eğer egemenlik kayıtsız şartsız millete aitse, eğer Türkiye yargıçlar devleti değilse, hiç kimsenin yorum yapma, Anayasa değişikliğini tanımama ve kendini Anayasa'dan üstün görme lüksü yoktur.
"Anayasanın direk uygulanamayacağını, yasanın da değişmesini beklediklerini" iddia edenler, hukuku hiçe saymaktırlar. Anayasa üst hukuk normudur. Kanunlarda başörtüsü yasaklayan hiç bir hüküm olmadığından, yasağın kalkması için ayrıca kanun değişikliğine gerek yoktur. "Değişiklik yeterli değil" diyenler, Anayasa ya da yasalarda "türbanlılar da insandır onlar da eşit olarak haklarını kullanır" yazılması mı ya da mahkemelerin bu yönde karar vermesini mi beklemektedirler?
Anayasa, mahkeme kararlarına uyma yükümlülüğünü olduğu kadar, mahkemelerin kanun koyucu yerine geçemeyeceğini düzenlemiştir. Değişiklik sonrası hukuken farklı uygulamalara yol açacak bir durum söz konusu değildir. Maddeler açık ve nettir. Yeni değişiklikler, uygulamanın da değişmesini gerektirmektedir. Gerçek karışıklık kişilerin en temel haklarını hiçe sayan, "ben Anayasa'yı tanımam, gerekirse okulun kapısına kilit vurarım, yine de öğrencileri içeri almam, alırsam da hak ettiği notu vermem" diyen rektörlerin keyfiliğinden kaynaklanmaktadır.
Kendileri serbestçe haklarını kullanırken, aynı sınavı kazanan arkadaşlarının okula girmemesi için çaba gösterenlerin varlığı, tüm Türkiye açısından acı vericidir. On sene boyunca kapı dışında bırakılan, girişlerdeki kabinlerde aşağılanan bizler, ne zaman başkalarının haklarının kısıtlanması için uğraştık ki, bu gün "yasadaki serbesti başörtülüler için uygulanmasın" diye gösteriler yapılabilmektedir. Yapılan yönlendirmelerin, olası mahalle baskısından bahsedip sonra "başörtülüler okumasın" diyenlerin haksızlığı ortadadır. Yasak kalktığında herkes eksik ya da fazla değil eşit olarak haklarını kullandığında, üniversitelerde ne gerginliğin ne de kaosun olmadığı görülecektir.
- "Türban, başörtüsünden farklıdır biz simge olarak siyasallaşmış türbana karşıyız" diyenler, artık evde oturan ninelerinin dahi üniversite bahçelerine alınmadığı gerçeğini göz ardı etmekten vazgeçmelidirler.
- Bu insanlık ayıbının sona ermesi için daha ne beklenmektedir?
- Yasağın kalkarak, konunun gündemden çıkartılması için daha kaç on senenin geçmesi gerekmektedir?
Sorunu ve karmaşayı oluşturan, okumak isteyen başörtülü kadınların varlığı değil, başörtülü kadınlara karşı gerçekleşen ayrımcı uygulamalardır. Yasak kalktığında sorun da ortadan kalkacaktır.
Başörtüsü yasağı devam ettiği müddetçe ise Türkiye bu konuyu tartışmaya devam edecektir. Ancak artık hiç kimsenin, daha fazla zaman kaybetmeye bir on senesini daha bu yasak ile geçirmeye tahammülü yoktur.
Başörtülü öğrencileri okula almayanlar açıkça suç işlemektedirler. Kanunsuz emri yerine getirenler de "eğitim öğretimin engellenmesi, ayrımcılık yasağının ihlali ve görevin kötüye kullanılması" suçlarına iştirak etmektedirler.
Anayasa değişiklikleri derhal hayata geçirilmeli ve insan haklarını ayaklar altına almaya devam eden rektörler hakkında cezai takibat başlatılmalıdır
TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER PLATFORMU
HUKUKÇULAR DERNEĞİ, ASDER, AKABE VAKFI, ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ, AKDER, İHH, MAZLUMDER, EĞİTİM-BİR-SEN, ÖZGÜR-DER, TİYEMDER, ÖNDER, ULUSLAR ARASI HUKUKÇULAR BİRLİĞİ