Yemin Krizi Bitti, Yemin Dayatması Sürüyor...
Özgür-Der genel merkezi yaptığı açıklamada yemin krizinin bittiğini ama laik ve ırkçı yemin dayatmasının tam gaz devam ettiğini belirtti.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
YEMİN KRİZİ ÇÖZÜLDÜ, DAYATMA KALDIĞI YERDEN DEVAM EDEBİLİR!
9 Temmuz 2011
Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in riyasetinde CHP ve AK Parti yetkilileri arasında yapılan görüşmeler neticesinde “yemin krizi”nin nihayet aşılma aşamasına geldiği anlaşılıyor. Ergenekon sanığı iki tutuklu vekillerinin tahliye edilmemesi üzerine Meclis’te yemin etmeme protestosu başlatan CHP’li vekillerin Pazartesi günü yemin ederek Meclis faaliyetlerinde yer alacakları sanılıyor. Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin iptal edilmesini protesto için 12 Haziran seçimlerinden bu yana Meclis'e girmeyen BDP'li vekillerin de kısa bir süre içinde Öcalan'ın “tavsiyesi”ne uyarak yemin etmeleri sürpriz olmayacak. Böylece tüm Türkiye “yemin krizi” olarak anılan badirenin atlatılmasının mutluluğunu ve huzurunu bir kere daha idrak edecek!
Peki “milletvekili yemini” adı verilen ayıp ne olacak? O yerinde kalacak, bundan böyle de seçilen milletvekilleri Meclis'te bu kişi putlaştırmasına dönük, ilkel, ırkçı dayatmayı tekrar etmeyi sürdürecekler!
Oysa 12 Haziran seçimleri sonrasında başlayan yemin tartışmaları 12 Eylül Anayasasının belirlediği bu dayatmadan kurtulmak için bir fırsat, bir şans olarak değerlendirilebilir ve on yıllardır farklı ideolojik-siyasi kesimlerden insanların itirazlarına konu olan bu saçmalıktan topyekün kurtulabilinirdi. Ne var ki, iktidarıyla muhalefetiyle siyasi partilerin gerçek manada bir özgürleşme perspektifine sahip bulunmamaları, kalıcı adımlar yerine oportunist hesaplar peşinde koşmayı tercih etmeleri nedeniyle Türkiye toplumunu baskılayan, seçilenleri güdükleştirerek seçmen iradesini yok sayan bu engelin kaldırılıp atılması fırsatı heba edildi.
Farklı ideolojik-siyasi kimlik sahibi milletvekillerini resmi ideolojiye biat ettirme töreninden başka bir mana taşımayan bu yemin uygulaması Türkiye'nin utancı olarak kalmaya devam edecek. Halkın sözde özgür iradeleriyle seçtiği kişiler “demokratik-laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalmak” şeklinde ifade edilen dogmatizme muhatap olmayı; “anayasaya sadakatten ayrılmamak gibi” son derece anlamsız bir söz vermek durumunda kalmayı; “büyük Türk milleti önünde” ifadesinde somtlaşan inkarcı, ırkçı nakaratı tekrar etmeyi sürdürecekler.
Kemalist sistem insanlara inanmadıkları şeyleri söyletmenin hazzını tatmaya devam edecek; insanlar bu ülkede siyaset yapmak için Atatürkçü, laik ve demokrat olmak zorunda olduklarını ikrar etmenin dayanılmaz hafifliğini bir kere daha hissedecekler. Bir yandan topluma yeni bir anayasa yapma, yani mevcut anayasayı topyekün değiştirme sözü veren siyasetçiler aynı zamanda anayasaya sadakat beyanında bulunmanın tutarsızlığını buram buram solumayı sürdürecekler. Ve yine “büyük Türk Milleti” kutsamaları eşliğinde Kürt sorununu çözme girişimleri devam edecek!
Hiç kuşkusuz bu manzara bir kriz çözme manzarasından çok, dayatmanın, zorbalığın, düzenin her daim dayattığı çift kişiliklilik olgusunun kanıksanması, içselleştirilmesi manzarasıdır. Yine bu manzara Kemalist sistemin ürettiği ve yaygınlaştırdığı sorunları çözmenin ancak bütüncül bir perspektife sahip olmaktan ve düzenin ve onun kutsallarına, kavramlarına, dayatmalarına tavır almaktan geçtiğini bir kere daha göstermiştir.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı