Yemin Dayatması Son Bulsun!
Özgür-Der, TBMM'de göreve başlamadan evvel milletvekillerinin okumak zorunda olduğu yemin hakkında bir basın açıklaması yayınladı, bu zulmün ortadan kaldırılması için çağrıda bulundu.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
Bu Zalimane Yemin Dayatmasından Kurtulmanın Vakti Gelmedi mi?
Resmi ideolojik kalıplar bu toplumun tepesinde on yıllar boyunca bir kılıç gibi sallandı. Bu ülkede yaşayan tüm insanların kimliğini, kişiliğini törpüleyen, onurunu, izzetini hiçe sayan bu cahili-zalimane dayatmaların son yıllarda kısmen de olsa terk edilmeye başlandığını görmek herkes için büyük bir mutluluk, halkın akıl sağlığı açısındansa kuşkusuz ciddi bir kazanım oldu. Ne var ki, bu ülke insanının siyasal-toplumsal hayatının bu tür kalıplarla, dayatmalarla şekillendirilme gayretlerinin çeşitli alanlarda hala sürdürüldüğü de bir vakıa.
Bu zihniyetin somut bir örneği dün Meclis töreninde yaşanan yemin tartışmasında tezahür etti. HDP Ağrı milletvekili Leyla Zana'nın kürsüde milletvekilliği yeminini okumadan önce, söz konusu metni mecburen okuduğunu ihsas babında Kürtçe bu yemini barışın kalıcı olması için okuduğunu belirtmesi ve ardından yemin metnindeki "büyük Türk milleti önünde" ifadesini "büyük Türkiye milleti önünde" şeklinde dillendirmesi üzerine Meclis'in geçici başkanınca uyarıldı ve yemin etmiş sayılmayacağı beyan edildi.
Medya tarafından "Mecliste yemin krizi" diye adlandırılan bu gelişmeye ilişkin olarak çeşitli kesimler değerlendirmelerde bulunmakta ve genelde Leyla Zana'nın yemin etmiş sayılıp sayılmadığı, yemin etmiş sayılmazsa neleri yapıp, neleri yapamayacağı üzerine hararetli tartışmalar sürmekte. Elbette yemin mevzusunun tartışılması gereklidir, anlamlıdır ama meselenin "yemin etmiş sayılır mı sayılmaz mı"ya indirgenmesi gülünçtür, ayıptır! Oysa burada öncelikle tartışılmayı hak eden konu hala bu saçmalıktan, bu zulümden vazgeçilmemiş olmasıdır!
Kürt milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapmış ve bunun bedelini de ödemekten çekinmemiş bir kişiye zorla "büyük Türk milleti önünde" ifadesini söylettirmek nasıl bir kafa yapısının ürünü olabilir? Bir yandan bu ülkede yaşayan herkesin eşit olduğunu söyleyip, arkasından halk tarafından seçilmiş insanları dahi kendi kimliklerini inkara zorlamak açık bir zulüm değil midir? Üstelik inkar ve asimilasyon politikalarının geçmişte kaldığını yüksek sesle ifade eden bir iktidar döneminde hala bu dayatmaların sürmesi net bir çelişki değil midir?
Konunun en vahim tarafı ise milletvekilliği yemini adı verilen bu akıldışı, zalimane dayatmanın sadece Kürt kimliğinin inkarını içeren bir dayatma olduğunun sanılması ve münhasıran HDP'li milletvekillerinin sorunu olarak algılanması ve sunulmasıdır. Oysaki Leyla Zana ve arkadaşları açısından etnik temelde inşa edilmiş bir ulusal kimlik dayatması şeklinde ortaya çıkan bu görüntünün, İslami kimlik iddiası taşıyan milletvekillerini ve kitleleri çok daha fazla rahatsız etmesi, tepkiye sevk etmesi gerekirdi.
Türk ulusçuluğuna dayanan bu yemin metninin Kürt kavminin ve bu ülkede yaşayan diğer tüm kavmi kimliklerin inkarını içerdiği doğru olmakla birlikte öncelikle İslam inancını ve İslami kimliği reddeden bir zemine oturduğu görülmek zorundadır. Mustafa Kemal'in ilahlaştırılması, tevhid akidesinin reddi anlamına gelen laiklik vurgusu, ulusalcılık ve devletin kutsanmasını içeren bu yemin metni her açıdan batıldır, haksızlıktır, zulümdür!
Çeşitli siyasi şahsiyetlerin Leyla Zana'nın tekrar kürsüye çıkıp aynı zalimane dayatmayı tekrar okuması gerektiğine dair açıklamalarını kınıyor; konuyu doğru zeminde ele alıp, tartışmaya ve gereğini yapmaya çağırıyor; Meclisin ve Mecliste en büyük grubu teşkil eden AK Parti'nin bu zulmü sona erdirmek için acilen harekete geçmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı