Suriye Yönetimi Beyazıt’ta Protesto Edildi
İslami kuruluşlar, Suriye halkıyla dayanışmak ve zorbalığı protesto etmek için Cuma namazına müteakip Beyazıt Meydanı'nda toplanarak bir basın açıklaması yaptılar.
Cuma namazını müteakip Beyazıt Meydanı'nda bir araya gelen İslami kuruluşlar, Suriye'deki gösterilerde düzen güçlerince katledilenler için gıyabi cenaze namazı kılarak Suriye rejimini protesto ettiler. Akabe Vakfı, Araştırma ve Kültür Vakfı, Anadolu Platformu, Fatih Akıncıları Derneği, Hikmet Vakfı, İHH, İnsan ve Medeniyet Hareketi Derneği, Mazlumder, Medeniyet Derneği ve Özgür-Der'in ortaklaşa düzenlediği ve Murat Özer'in yönettiği eylemde Ramazan Beyhan gıyabi cenaze namazını kıldırdı.
Cenaze namazının ardından eylemde "Yüzlerce Şehit, Binlerce Yaralı, Onbinlerce Gözaltı; Bu mu Esad'ın Reformu?!"; "Beşşar Halkın Sesini Dinle!" yazılı pankartlar açıldı. Eylemde "Halkını Öldüren Haindir!", "Suriye'de Müslüman Kanı Akıyor!", "Suriye Halkı Aşağılanamaz!", "Suriye Halkı Yalnız Değildir!" ve "Şehitlerin Kanı Boşa Gitmeyecek!" yazılı Türkçe-Arapça-İngilizce dövizler taşıyan kitle sık sık tekbir getirerek "Suriye Halkı Yalnız Değildir!", "Der'a Hama Olmasın!", "Diktatörler Tek Tek Devrilecek!", "Mazlumların Kanı Zalimleri Boğacak!", "Diktatörler Yenilecek İslami Direniş Kazanacak!", "Yaşasın Küresel İntifada!" sloganlarını attı.
Fevzi Zakiroğlu'nun Değişim İçin Şam Deklarasyonu Türkiye Komitesi'nin yayınladığı deklarasyonun Arapçasını okuduğu eylemde Türkiye'de yaşayan Suriyeliler adına Dr. Hamit Hocaoğlu söz alarak Suriye'deki son durumla ilgili gelişmeleri aktardı. Konuşmasında Suriye istihbaratının göstericilere karşı izlediği baskı ve şiddet politikalarının katliamlara dönüştüğüne dikkat çeken Hocaoğlu, ayrıca istihbaratın olayları dış kışkırtma ile açıklamak suretiyle manipüle etme amacını güttüğünü söyledi.
Platform adına hazırlanan basın bildirisinin Şemsettin Özdemir tarafından okunmasının ardından eylem sona erdi.
Haksöz Haber
Fotoğraf: Büşra Bulut
Basın Açıklamasının Tam Metni:
SURİYE'DE KATLİAMA HAYIR!
BAAS DİKTASINA SON!
15 Nisan 2011
İnsanlık tarihi için büyük bir utanç, İslam Ümmeti açısından ise dayanılmaz bir acı teşkil eden 1982 Hama katliamının icracısı zorbalık rejimi bugün bir kere daha Suriye halkına yönelik vahşi katliam politikalarıyla dünya gündeminde. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da yükselen adalet ve özgürlük haykırışlarının Suriye'de de yankılanması karşısında Baas diktatörlüğü paniğe kapılmış bir durumda.
Uluslar arası basın-yayın kuruluşlarının çalışmalarının engellendiği, medya mensuplarının ülke dışına çıkartıldığı, büyük bir karartma operasyonunun uygulandığı Suriye'nin muhtelif şehirlerinden her gün yeni katliam haberleri geliyor. Cuma namazları sonrasında düzenlenen protesto gösterileri kanlı bir biçimde bastırılıyor; silahsız, barışçıl eylemlere karşı rejim güçlerince gerçekleştirilen vahşice saldırılarda her defasında onlarca insan hayatını kaybediyor; hiçbir hukuk prosedürü işletilmeksizin yürütülen kitlesel tutuklama kampanyalarıyla toplum susturulmaya, sindirilmeye çalışılıyor.
Suriye rejimi tüm bu insanlık dışı uygulamalarını güvenlik gerekçesiyle temellendirme çabasında. Ülke çapında yaşanan huzursuzluğun ardında Siyonist işgal devleti ve Batılı emperyalistlerin kışkırtmalarının bulunduğunu iddia ediyor. Şüphesiz Filistin ve Lübnan politikalarından ötürü Suriye'nin uzun bir zamandır Siyonistleri ve emperyalistleri rahatsız ettiği; Lübnanlı ve Filistinli direniş örgütlerine verdiği desteği kesmesi için Esad rejiminin baskılarla karşı karşıya olduğu bilinmektedir. Ne var ki, dış politika alanında karşılaştığı bu durumu Esad rejiminin bir iç politika malzemesine dönüştürdüğü ve ülkede süregelen diktatörlük rejiminin adeta kılıfı haline getirdiği de iyi bilinmektedir.
Ardı ardına gerçekleştirilen darbelerle iktidarın bir azınlık cuntasınca gasp edilmesi; neredeyse yarım asırdır devam edegelen olağanüstü hal; hiçbir muhalif örgütlenmeye izin verilmeyişi; camilerin, eğitim kurumlarının sıkı denetimi; basın özgürlüğünün yok sayılışı hep aynı mazeretle izah edilmeye çalışılmaktadır. Aynı şekilde başta İhvan Hareketi olmak üzere her türlü muhalefetin şiddetle bastırılması, işkenceler, katliamlar, milyonlarla ifade edilen sürgünler, ülkenin adeta bir garnizona dönüştürülmüş görüntüsü, kısacası tam tekmil devam etmekte olan diktatörlük düzeni hep "ülkenin tehdit altında" olduğu iddiasıyla meşrulaştırılmak istenmektedir.
Ne var ki, artık demagojik söylemlerle, mazeret-bahane üretimiyle halkı kandırmaya çalışma, susturma siyasetinde sona gelinmiştir. Tunus'la başlayan isyan dalgaları Suriye kıyılarına da vurmuş ve adalet ve özgürlük talepleriyle meydanlara çıkan halk kitleleri karşısında dikta rejimlerinin düştüğü çaresizlik, Ortadoğu halklarının pek çoğunu olduğu gibi Suriye halkını da cesaretlendirmiş, harekete geçirmiştir. Rejimin tüm baskılarına, tehditkar söylemlerine, işkence ve hapisle korkutmalarına, hunharca cinayetlerine rağmen Suriyeli kardeşlerimiz de "zulme ve diktatörlüğe hayır" şiarıyla ayağa kalkmışlardır.
1967'de Baas darbesi ile koyu bir dikta düzeniyle tanışan Suriye halkı 1970'de iktidarı ele geçiren Hafız Esad yönetimi altında tam 30 yıl baskı rejiminin tüm zulümlerini tattı. 2000 yılında babasının ölümü üzerine cumhurbaşkanlığı makamına tevarüsen oturan Beşşar Esad ise geldiği günden beri halka hep reformlardan söz ediyor. Olağanüstü hal rejiminin kaldırılacağını, basın yayın özgürlüğünün tanınacağını, farklı siyasi görüşlerin kendilerini ifade etmeleri ve örgütlenmeleri önündeki engellerin kaldırılacağını vaad ediyor. Ve tüm bu karşılıksız vaadler aradan geçen 11 yıllık süreye rağmen bir türlü gerçekleşmiyor. Diktatörlükten bıkmış, usanmış halk taleplerini haykırmak için sokağa çıktığında ise provokatörler, teröristler şeklinde yaftalanıyor. Bu asılsız suçlamalarla, karalamalarla baskı ve katliam politikalarına meşruiyet zemini oluşturuluyor.
Bizler Türkiyeli Müslümanlar olarak Suriyeli kardeşlerimizin maruz kaldığı bu sistematik vahşetten ötürü büyük bir acı ve öfke; asker destekli azınlık bir güruhça dayatılan teslimiyet ve iradesizliğe karşı yükselen direnişle ise onur duymaktayız. Suriye yönetimi oyalama taktiklerini terk etmelidir. Özelde İslami muhalefetin, genelde ise Arabıyla Kürdüyle Sünnisiyle Alevisiyle tüm Suriye halkının kendilerini özgürce ifade edebilmeleri, işkence, tutuklanma, kaybedilme korkusu olmaksızın yönetimi eleştirebilme ve serbest seçimlerle değiştirebilme haklarının önündeki tüm engeller derhal kaldırılmalıdır. Baskı ve zulüm politikalarına artık son verilmeli, halkın özgürlük ve adalet taleplerinin gereği olan düzenlemeler vakit geçirilmeksizin yerine getirilmelidir.
Bizler Ortadoğu'da yaşanan sorunlara emperyalistlerin müdahil olmalarını asla haklı ve meşru bulmuyoruz. Bu yönüyle uluslar arası medyada zaman zaman dillendirilen Suriye'ye dış müdahale senaryolarını şiddetle reddediyoruz. Ve aynı hassasiyetle Suriye rejimini de halkına silah doğrultmuş rejim görüntüsünden bir an önce sıyrılmaya; akılsız, basiretsiz politikalarla ülkeyi emperyalist güçlerin manipülasyonlarına açık hale getirmekten kaçınmaya çağırıyoruz. Yine Suriye muhalefetine de Libya'da yaşanan felaketi göz önünde bulundurarak, hiçbir gerekçeyle sömürgeci güçlerden yardım dilenir pozisyona düşmemeleri gerektiğini hatırlatıyoruz.
Bu vesileyle tüm bölge ülkelerine ve hassaten de Suriye rejimiyle güçlü ilişkileri bulunan Türkiye ve İran hükümetlerine de sesleniyoruz: Bölge ülkeleri arasında çok yönlü, çok boyutlu diyalog ve ilişkiler halklarımızın yararınadır, destekliyoruz. Mamafih bölgesel ilişkiler, uzun vadeli çıkarlar, oluşabilecek riskler merkeze alınarak baskı ve zulüm politikaları görmezden gelinemez. Ülke çıkarları, dış politika hesapları, ekonomik ve askeri beklentiler öncelenerek süregelen katliamların üzeri örtülemez. Bu noktada gerek Türkiye hükümetinden, gerekse de İran İslam Cumhuriyetinden Suriye yönetimini gerektiği biçimde uyarmalarını, masum ve savunmasız halka karşı sürdürülen baskı ve katliam politikalarına son vermemesi durumunda ilişkilerini askıya almalarını talep ediyoruz.
Tutarlılık insanlığın ve adaletin gereğidir. Ümmet, insanlık ve adalet değerlerinin arka plana atılarak, çıkarcı politikalara yönelmenin ortaya çıkardığı tutarsız ve adaletsiz görüntü hepimizi yaralamakta, büyük bir ayıp teşkil etmektedir. Ne yazık ki, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan yangın kimilerince çok dar ve miyopça ele alınmaktadır. Bazıları Bahreyn'de yaşanan zulmü merkeze alırken, örneğin Suriye'de yaşanan katliamı görmezden gelmekte; bazıları ise Suriye'de olan bitene gösterdikleri duyarlılığı Bahreyn'de sergilenen vahşetten esirgemektedirler.
Oysa sorun her yerde aynı sorundur. Müslüman halkların özgürlük ve adalet temelinde İslami kimliklerine uygun bir biçimde iradelerini ortaya koymaları despotik azınlık iktidarlarınca engellenmektedir. Sömürgecilerin adeta mayınlı tarla haline getirdikleri coğrafyamızda inşa ettikleri azınlık diktaları olgusu İslam dünyasının on yıllardır kanayan yarası olarak devam etmektedir.
Bizler Türkiyeli Müslümanlar olarak Tunus'tan başlayıp Mısır'a, Libya'ya, Yemen'e, Cezayir'e, Suudi Arabistan'a tüm Ortadoğu'ya yayılan İntifada ile onur duyuyoruz. Hem Suriye, hem Bahreynli kardeşlerimizin kıyamını destekliyoruz. Şii ya da Sünni olmalarına bakmaksızın, Suriye'de de, Bahreyn'de de Müslüman halkların iradelerinin despotik azınlık yönetimleri eliyle gasp edilmesini reddediyoruz. Ver aynı şekilde tüm Müslümanları da adaletli olmaya, tutarlı olmaya, kendimiz için talep ettiğimiz her şeyi kardeşlerimiz için de istemeye çağırıyoruz!
Bizler, Bahreyn, Yemen, Hicaz, Libya ve Suriye halklarının kardeşleri olarak İslam coğrafyasında özgürlük ve adalet şiarıyla ayağa kalmış tüm Müslümanların direnişlerini destekliyor; baskıcı, zalim iktidarların zulümlerine karşı tüm Ümmeti ve insanlığı duyarlılığa, Müslüman ve müstezaf halklarla dayanışmaya davet ediyoruz. On yıllardır silah zoruyla geniş kitlelere hükmeden azınlık diktalarına, cuntalara, işbirlikçilere karşı harekete geçen halkların yanında saf tutmanın hem kardeşlik hukukunun bir gereği, hem de vicdani bir sorumluluk olduğunu hatırlatıyoruz!
AKABE VAKFI ● ANADOLU PLATFORMU ● ARAŞTIRMA KÜLTÜR VAKFI ● FATİH AKINCILARI DERNEĞİ HİKMET DERNEĞİ ● İHH İNSANİ YARDIM VAKFI ● İNSAN VE MEDENİYET HAREKETİ ● MAZLUMDER MEDENİYET DERNEĞİ ● ÖZGÜR-DER