Özgür-Der’in Aylık Panelleri Başladı
Özgür-Der’in her yıl düzenlediği aylık dizi panellerin 2010-2011 dönemi dün gece gerçekleştirilen bir panelle başladı.
Konuya Yaklaşımımız Salt Reddiye Değil, Aynı Zamanda Özeleştiri Olmalıdır
Yeni dönem dizi panellerin konularını özetleyerek program akışına dair bilgi aktarımlarında bulunan Rıdvan Kaya, konuların birbiriyle bağlantılı olduğunu belirterek İslami hareketler ve siyasete dair her kesimin gerek bilgiye dayalı gerekse de önkabuller ürünü belirli fikirlerinin olduğunu ve inşallah Özgür-Der olarak kendilerinin de bu yıl ki dizi panellerinde bunlara ilişkin temel bazı soruları sorup bunları tartışmaya sunmayı hedeflediklerini söyledi. Bu gece üzerinde durulacak olan "İslami Hareketlerin Yükselişi Soğuk Savaş Politikalarının Sonucu Mu?" sorusu karşısında da yaklaşımlarının salt reddiye olmadığını belirten Kaya, uzun bir zamandır kimi Batılı akademisyenlerin ve daha da önemlisi Türkiye'deki bir takım çevrelerin dillendirdikleri bu iddiayı somut olgular temelinde incelemenin daha doğru olacağını ve bunun sonucunda eğer gerçekten de tezi doğrulayacak örnekler bulunursa Müslümanlar olarak bunun da muhasebesini yaparak özeleştiride bulunmaktan çekinmeyeceklerini kaydetti.
Propaganda Savaşı Sonuç Verdi
Kaya'nın giriş konuşmasına müteakip söz alan Şemseddin Özdemir, siyasal İslam'ın iflası tezi ile bağlantılı olarak psikolojik savaş çerçevesine oturttuğu tebliğinde çeşitli olaylar ve gelişmelerin psikolojik savaş cephesinin söz konusu tezini pekiştirir olsa da en nihayetinde bu tezin bir gerçekliğinin olmadığını söyledi.
Tezin özellikle de Türkiye Solu tarafından kanıksandığını belirten Özdemir, 12 Mart, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin görece Müslümanlar için yumuşak geçmesinin birer argüman olarak kullanıldığını ifade etti. Söz konusu kesimin 28 Şubat'ı da 1991 konseptinin değişmesi ve "Yeşil kuşak projesi"nin iflasına yorduklarını belirten Özdemir, ne yazık ki 28 Şubat'a muhatap olan ve devamında dökülen bir takım eski İslamcının tutum ve beyanlarının da tez sahiplerinin elini güçlendirdiğini söyledi. Özdemir, propagandanın söz konusu eski İslamcıları kendi değerlerine karşı şüpheye düşürdüğünü kaydederek, bunun da propaganda savaşının sonuç verdiğinin göstergesi olduğunu ifade etti.
Tezin İler Tutar Yanı Yok!
Her ne kadar davet eksenli olsa da İslami hareketin varlığının tarihî/kadim bir gerçeklik olduğunu belirten Özdemir, modern zamanlarda meydana gelen gelişmelerin İslam dünyasında yarattığı yıkım ve yaptığı şok etkisi karşısında ise Müslümanların yeniden nasıl doğrulabilecekleri sorusunu sorarak daha organize ve köklü bir toparlanışa başladıklarını ve İslami hareketlerin dış dinamiklerden ziyade iç dinamiklerden kaynaklı bir sosyal olgu olduğunu söyledi. Nitekim İhvan-ı Müslimin ve Cemaat-i İslami'nin soğuk savaş öncesi bir tarihe sahip olduklarını örnek veren konuşmacı, bu ve benzeri daha birçok örneğin gösterdiği gibi çağdaş anlamda İslami hareketlerin en az iki asırlık bir tarihî geçmişe sahip olduklarını belirterek söz konusu tezin kuru bir propagandadan ibaret olduğunu ve iler tutar yanının olmadığını söyledi.
Kompleksin Olduğu Yerde Propagandanın Başarısı Kaçınılmazdır
İslami hareketler ve karşı propagandalar hakkında köklü bir bilgiye sahip olunmadığı takdirde psikolojik savaş ürünü propagandif tezlerin etki alanına girmenin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Özdemir, gelinen noktada Türkiye'de savrulan bir takım eski İslamcının kendi değerlerinden şüphe eder pozisyona gelmelerinde söz konusu propagandanın etkisinin azımsanmayacak derecede olduğunu söyledi.
Son olarak Afganî'ye izafeten dillendirilen "Müslümanlar! İngiliz imparatorluğu bir büyüdür. Gözünüzde büyütürseniz büyü sizi çarpar." çağrısının Mutahhari tarafından ABD-SSCB şeklinde formüle edildiğini kaydeden Özdemir, İslami hareketlerin İslam'ın yeniden nasıl hakim kılınacağı sorusu temelinde oluştuğunu ve iç dinamiklerin ürünü olduğunu söyledi. Hareket ve seferberlik bilincinin ise propagandaları boşa çıkaracak temel dinamik olduğunu belirterek konuşmasını tamamladı.
Yeşil Kuşak Terkibinin Uluslararası Literatürde Karşılığı Yok!
Söz konusu tezin "Soğuk Savaş" ve "Yeşil Kuşak Projesi" terkipleri ile irtibatlı olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Kenan Levent, bu terkiplerin tekabül ettiği anlam çerçevesini çizerek bilgi aktarımlarında bulundu.
Bu meyanda Soğuk savaşın 1945 ile 1991 arası dönemleri kapsadığını hatırlatan konuşmacı, ABD ve Rusya'nın, başka deyişle kapitalist ve sosyalist ideolojilerin uluslar arası ilişkilerde belirleyici iki ekseni oluşturduğu bu döneme hakim atmosferi de özetle şu şekilde tespit etti:
- Küresel ölçekte fikri/ideolojik çatışmaların revaçta olması,
- Doğrudan sömürgeciliğin tasfiyesi,
- Askeri teknolojilerde ilerleme,
- Ekonomik buhran ve tartışmaların yoğunlaşması vd.
Levent, ayrıca NATO'nun da bu dönemde kurulduğunu ve gerek ABD gerekse de Rusya'nın küresel ölçekte bu dönemlerde yoğunlaşan yukarıdaki sorunlar yumağı karşısında merkezi rol oynadıklarını ve kendi hedefleri doğrultusunda politik çabalara giriştiklerini ifade etti.
Yeşil kuşak projesinin ise kavram olarak ilk kez bu dönemde Amerikan merkezli Tink-Tank kuruluşlarında gündemleştirildiğini belirten Levent, söz konusu proje çerçevesinde İslam'dan komünizme karşı istifade edilebileceğini ve dost ülkelerde İslam'ı kontrol altında tutmak amaçlanırken düşman ülkelerde ise istifade edilebileceğinin dillendirildiğini ifade etti. Ne var ki somut olgular temelinde bu projenin hangi oranlarda reel karşılık bulduğunun belirsiz olduğunu belirten Levent, buna rağmen özellikle de Türkiye'de belirli karşıt kesimleri İslami hareketler konusunda bir arada buluşturan bu terkibin kanıksanmasının ibretamiz olduğunu söyledi. Levent, "Oysa uluslar arası literatürde tartışılan bir kavram değil bu. 'Yeşil kuşak' terkibinin uluslar arası literatürde yeri yok!" dedi.
Yakın Türkiye tarihinde varlığına tanık olunan ve genellikle söz konusu tezi destekleyen bir argüman olarak öne çıkarılan Komünizmle Mücadele Dernekleri'nin de ayrı bir başlık altında incelenmesinin önemine vurguda bulunan Levent, diğer birçok faktörün yanında köyden kente doğru gerçekleşen akınların ve göçmenlerin geleneksel değerlerini muhafaza etme eğilimlerinin de bu dernekler bağlamında araştırılması gerektiğini söyledi.
Sosyal Hareketlerin Tarihi Komploların Değil, Düşünce ve Tartışmaların Tarihidir!
Teorinin kendisini üç aşamada tartışma masasına yatırarak buna yol açan nedenleri irdeleyen Levent, bu bağlamda modernleşme teorilerine olan kesin inancın belirleyici bir faktör olarak zikredilebileceğini söyledi. Buna göre modernleşme süreçlerinin dini/İslam'ı siyasal, sosyal, iktisadi taleplerinden vazgeçirerek altını oyduğu/oyacağının iddia edildiğini söyleyen Levent, ne var ki İslami uyanış ve direniş hareketlerinin yükselmesinin bu teoriyi boşa çıkardığını kaydetti. Buna karşı tez sahiplerinin ikinci bir seçeneğe başvurduğunu belirten Levent, bunu da komploculuk olarak nitelendirdi.
Bu yaklaşımın özellikle de Türkiye Solu tarafından içselleştirildiğini belirten Levent, oysa sosyal hareketlerin tarihinin komploların değil, düşünce ve tartışmaların tarihi olduğuna dikkat çekerek Müslümanların Solun savrulduğu bu komploculuktan ibret almaları gerektiğini söyledi.
Sağ-muhafazakar cenah açısından bakıldığında bu teze yol açan nedenler arasında yerlilik-devletçilik-milliyetçilik faktörünün zikredilebileceğini belirten konuşmacı, buna yol açan bir diğer neden olarak da İslam ve Müslümanlar konusunda yaşanan cehalet olduğunu ifade etti. Özellikle de Türkiye Solunun konu hakkında bu cahilane karakteri yansıttığını belirterek bunun sonucunda İslam'ın bir burjuva ideolojisi ve Müslümanların da emperyalizmin Solu te'dip etmek için kullandığı araç şeklinde görüldüğünü kaydetti.
İslami Hareketler Bizatihi İslam'ın Bağrından Neşet Etmiştir!
Son olarak Müslümanlar olarak kendilerinin konu karşısında durmaları gereken yeri irdeleyen Levent, bu bağlamda "1-İslami hareketler bizatihi İslam'ın sonuçlarıdır. 2-Emri bi'l-maruf ve nehyi ani'l-münker sorumluluğunun bir getirisidir. 3-Çağın sorunlarına karşı İslam'dan kalkarak cevap vermenin, ihya ve ıslah çabalarının bir sonucudur." tespitlerinde bulundu.
Levent, bu üç tespite yönelik açılım ve değerlendirmelerde bulunarak konuşmasını tamamladı.
Panel, soru-cevap faslına müteakip Rıdvan Kaya'nın tebliğlerden öne çıkan vurguları özetlemesiyle son buldu.
1 Aralık 2010 Çarşamba akşamı gerçekleştirilecek olan ikinci panelin konusu ve katılımcıları şunlar:
"ABD BOP'la Ilımlı İslamcılığı Destekliyor mu?" (Mustafa Eğilli – Murat Özer)
HAŞİM AY / HAKSÖZ-HABER