Özgür-Der’in 2024 yılı genel istişare programı Sivas’ta gerçekleştirildi
Sivas Özgür-Der ev sahipliğinde yapılan istişare programında gündemdeki pek çok konu ele alındı. Kaynak: Özgür-Der’in 2024 yılı genel istişare programı Sivas’ta gerçekleştirildi
HAKSÖZ HABER
Özgür-Der’in 2024 yılı genel istişare programı Sivas Özgür-Der’in ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
Türkiye’nin pek çok yerinde bulunan Özgür-Der şubeleri ile kardeş kuruluşların temsilcilerinin bir araya geldiği üç günlük programda gündemdeki birçok konu tartışmaya açıldı.
İlk oturumun açılışını Sivas Özgür-Der'den Sinan Ceran yaparak istişare programını sundu. Arkasından söz alan Yılmaz Çakır ümmetin son yüz yıldır bir yol ayrımında olduğunu fakat net bir hat ortaya konulamadığını ifade etti.
Kabaca yüz yıl öncesine kadar yaklaşık iki bin yıl süren kadim bir geleneğin var olduğunu lakin modernleşme denilen paradigma değişimi ile birlikte bir kırılma yaşandığını hatırlatan Çakır "Bugün modernlikte uğraşılan süreç kendini aştı, artık postmodernizm ile uğraşıyoruz, hali hazırda ümmetin üstesinden gelmesi gereken süreç budur." dedi.
Çakır'ın sunumunun ardından katılımcılar söz alarak başlıkları değerlendirdi.
2. gün Mehmet Deniz ve Ümit Kudbay’ın divan başkanlığında gerçekleşen “Yükselen Kemalizm ve Irkçılık Dalgası” oturumuyla başladı. İlk sunum için sözü alan Yahya Fırat, Türkiyeli Müslümanların temel sorunu olan Kemalizm’in ırkçı saldırganlıklarla doğrusal bir ilişki içinde olduğunu kaydetti.
“Kemalizm’in yükseliş ivmesi kazandığı her dönemde ırkçı hezeyanlara yönelik ilgi de artıyor. Darbe girişimi sonrasında iktidarın milliyetçi argümanlarla kendisini izah etmeye başlaması Kemalizm ile de farklı bir bağlam üzerinde ilişki kurmasını sağladı. Türkiye’nin bu yeni gerçekliğinde Müslüman kimliğe sahip mülteciler ise Kemalistler için en büyük hedef haline geldiler. Siyasi iktidarın ‘ortak değer Atatürk’ söylemi etrafında inşa etmeye çalıştığı normalleşme Kemalistler için zemini her anlamda daha elverişli hale getirdi. Kayseri olayları bu anlamda ırkçı dezenformasyonlarla oluşturulan atmosferin ne kadar tehlikeli olabileceğini hepimize gösterdi.”
Muhacirlerin yaşadıkları sorunların konuşulduğu ikinci oturumda sunum gerçekleştiren Oktay Sari, Türkiye’de siyasi atmosferin mültecilerin yaşadıkları sorunların temel sebebi olduğunu ifade etti.
“İl göç idareleri ve geri gönderme merkezleri, kolluk kuvvetlerinin de desteğiyle son yıllarda artan bir şekilde sınır dışı işlemi gerçekleştiriyorlar. Geri gönderme merkezleri fiziki ve sosyal şartlarıyla hapishaneye benzer bir hüviyete sahipler. Hukuki çerçevenin kısıtlayıcı durumlar ortaya çıkarttığı şüphesiz ancak esas belirleyici olan siyasi atmosfer. Irkçı muhalefet gruplarına karşı algıyı yönetmek isteyen siyasi iktidar ne yazık ki geri adım atmak durumunda kaldı. Muhacirlere olan yaklaşımın bu bağlamda geçmişe göre olumsuz bir seyir işlediğini görmemiz gerekiyor. İktidarın tutumu o kadar belirleyici oluyor ki anayasal meşruiyeti olmasına rağmen davalarda mülteciler lehine karar almak dahi zorlaşabiliyor. Oluşan olumsuz atmosfere yönelik atılması gereken adımların başında ise mülteciler hakkındaki dezenformasyona karşı medya gücünü doğru kullanmak geliyor.”
2. günün üçüncü oturumunda “ Aksa Tufanı ve Filistin Davası” başlığıyla Murat İslam sunumunu gerçekleştirdi. İslam, Aksa Tufanı’nın var olan ezberleri bozduğunu vurguladı.
“Aksa Tufanı modernleşmenin ürettiği yaşam biçimi ve kavramların ne kadar içi boş bir zeminden güç aldığını tüm dünyaya gösterdi. Siyonist rejimin ‘yenilmezlik’ algısını sona erdiren bu operasyon oldukça stratejik bir döneme denk getirildi. Normalleşme söylemlerini sona erdiren Aksa Tufanı, ümmete ve dünyaya unutulmaması gereken hakikatleri haykırdı. Dünyevileşme başta olmak üzere birçok sorunumuz Aksa Tufanı’nın oluşturduğu İslami bilinçlenme sayesinde farklı veçheleriyle tartışılabilir hale geldi ki bu bile başlı başına bir kazanımdır. Filistin direnişini parantez içine alan tartışmalar öncelik sırasında olmayan meseleleri gündemimize alıyor. Zulüm karşısında direniş sürerken hikmetten uzak değerlendirmelerden kaçınmak gerekiyor. Türkiye’nin Filistin konusundaki tutumunda eksiklikleri dile getirmekten çekinmemeliyiz ancak dünya devletlerinin sessizliğe boğulduğu bir vasatta Türkiye’nin en fazla sorumluluk alan ülkelerden birisi olduğunu da görmeliyiz. Gazze imanın ve teslimiyetin gücünü herkese göstererek binlerce insanın hidayete erdiği bir atmosferi inşa etti. Filistin direnişi bu bağlamda bizi ve dünyayı tabir-i caizse kendine getirmeye devam ediyor!”
Süleyman Ceran ve M. Şirin Oruç’un divan başkanlığında gerçekleşen “İç İlişkilerimizin Güçlenmesi” oturumunda ilk sunum için söz alan Hakan Yalınız, cemaat ve birey ilişkilerindeki ölçülere dikkat çekti.
“Modern dünyada insanlar her geçen gün daha fazla yalnızlaşma yaşıyor. Bireyci eğilim cemaat olma duruşunu anlamsızlaştırmaya çalışıyor. Fedakarlık ve merhamet çıkar temelli ilişki biçimlerinin kuşatması altında. İçinde bulunduğumuz toplumda bu bağlamda fıtrata aykırı bir diyalog şekli söz konusu. Müslümanlarınsa birbirlerinin kardeşleri oldukları bilinci içinde ne kadar zor olursa olsun kardeşlik iklimini güçlendirecek çalışmalara destek vermesi gerekiyor. Modern hayat tarzının dayatmalarına karşı sağlam bir örneklik inşa etmeliyiz. Etkili bir davet ve tebliğin ön koşulu da iç ilişkilerimizde tavizsiz kardeşlik ile mümkündür. Dünya ile oyalanmak ve geçici nimetleri merkeze alarak yaşamak Müslümanların içine düşecekleri en büyük tehlikelerden birisidir. İmtihan bilincini modern insana anlatmak güç olsa da bunu en azından denemek için bile yeni yollar aramalıyız. Aile ve cemaat ilişkilerini güçlendirirsek modernleşmenin tahakkümüne karşı direnmenin ilk şartını da gerçekleştirmiş oluruz.”
Serdal Benli yardım çalışmaları hakkında bilgi vermek amacıyla gerçekleştirdiği sunumda yardım faaliyetlerinde dikkat edilmesi gereken hususlara dikkat çekti.
“Yardım çalışmaları büyüdüğü oranda bu çalışmalara anlam kazandıran hissiyatın zarar görmesi durumu ortaya çıkabiliyor. İnsanlar yaptıkları işin hızlıca sonuçlarını görmek istedikleri için uzun vadeli yardım programlarının sürdürülebilir olması zorlaşıyor. Kısa vadeli programlarla kapsamlı çözümler üretmekse ne yazık ki mümkün değil. Dernek vakıf faaliyetlerinde aktif isimlerin yardım organizasyonlarında sorumluluk alacak insanlar yetiştirme derdinde olması gerekiyor. Toplumun daha önce farkına varmadığımız sorunlarını görmemizi mümkün kılan yardım çalışmaları toplum ile doğru ilişkiler kurmak için de önemli bir işleve sahip. Yardım çalışmalarının öncelenmesiyle ilmi çalışmaların geri plana itilmesi durumunda ise çok esaslı sorunlar oluşacaktır.“
“Mevcut Yayın Organlarının Daha Etkin Kullanımı” başlıklı sunumuyla Murat Koç, Müslümanların kendi gündemlerini inşa etme ve bunu toplumsallaştırabilmesinin yolunun basın-yayın ayağından geçtiğini vurguladı.
“Siyasal şahitliğin doğal gerekliliklerinden birisi söylemlerimizin yaygınlaşması için imkânlar oluşturmaktır. Haksöz Dergisi 34 senelik müktesebatıyla ciddi bir karşılığa tekabül ediyor. Haksöz Haber sitesi de İslami camianın sosyal-siyasal gündemini takip etmek için önemli bir kaynak. Ekin Yayınları, Temmuz ve Alaz yayınları da farklı mevzulara dair kayda değer bir yayıncılık faaliyeti içindeler. İnsanlar ekran başında ortalama 5 saat vakit geçiriyorlar. Böyle bir ortamda dijital haberciliğin öneminin farkında olmalıyız. Gündemi belirleyen olmak için kendi gündemlerimizi toplumsallaştırmalıyız. Bunun yolu da mevcut yayın organlarımızı çok daha etkin kullanmaktan geçiyor.”
3. gün Mehmet Ali Kaçmaz ve İbrahim Buldur divan başkanlığında gerçekleşen “Toplumsal Yozlaşmaya Karşı Tavrımız” oturumuyla başladı. İlk sunum için sözü Sinan Kıranşal aldı. Kıranşal yozlaşmayı var eden dünya görüşünün eleştiriye tabi tutulması gerektiğini ifade etti.
“Dünyada çok yaygın bir mutsuzluk var. Kadim inanışlar ciddi bir saldırı altında. Teknoloji ile beraber kuşatma çok daha kapsamlı bir boyut kazandı. Nesiller arasındaki diyalog problemi tarihte hiç görülmemiş bir eşiğe ulaştı. Dindarların gündemleri bir şekilde bağlamından kopartılıyor ve her tartışmada hedef tahtasına konuluyorlar. Modernleşme insana çizilen sınırları çiğnedi ve neticede olarak insanlık büyük bir kaos içerisinde. Siyaset, sanat, kültür her boyutuyla yozlaşma yaygın bir hal almıştır. Müslümanlar ahlaki varoşları gereği bu yozlaşmaya karşı durabilecek tek toplulukturlar. Bu sorumluluğu yerine getirmek zor ancak zaruri!”
Erdal Zengin, Türkiye’deki İslami yapıların çalışmaları ve ilişki tarzımız hakkında bir sunum gerçekleştirdi.
"İslami camianın niteliği göz önüne alındığında gündemi belirleme noktasında ciddi bir eksiklik söz konusu. Kemalist dayatmalar karşısında İslami yapılar kendi gündemlerini toplumsallaştırma kabiliyetini gösterdiler. Bugün gelinen noktada ise siyasi iktidarla kurulan ilişkilerde ölçüsüzlük gündem belirleme konusunda da sorunlara yol açabiliyor. İktidarın attığı olumlu adımlara karşı İslami yapılar öncelik belirleme zafiyeti yaşıyorlar. Tavırsızlık Türkiyeli Müslümanların toplumla kurdukları ilişkiyi zedeliyor. Birlikte hareket etme bilincini zora sokan tavır alışlar ise en temelde eleştiri noktasındaki çekimser tutumdan güç alıyor."
Şefik Sevim ümitsizliği pekiştirecek ruh halinden uzak durulması gerektiğini hatırlatırken Müslümanların insanlık için yol gösterici olduğunu kaydetti.
"Ümit imanın muhtevasına dahildir. Mazlum insanların sesi olma sorumluluğu Müslümanların üzerindedir. Sorumluluğumuzun ağırlığı bizleri umutsuzluğa sevk etmemeli aksine ümidi her koşulda kuşanma gerekliliğini bizlere hatırlatmalı. Müslümanlar olarak bütün zulüm sistemlerini reddediyoruz. Hayatımıza anlam katan yegane şey Allah'a olan kulluğumuzdur. Özelde cemaat olarak genelde ümmet olarak bu şiarla yol almalıyız. Kardeşlik şuuru içerisinde zorlu bir yolu yürüyoruz. Dinamik bir hareket olarak eleştiri kültürünü her zaman canlı tutmalıyız. Eksiklik ve zaafları konuşmakla birlikte kazanımlarımızı ve örnekliğimizi de göz ardı etmemeliyiz."
Hülya Şekerci sorunlarımızı tümüyle hakim sistem üzerinden okumanın doğru sonuç vermeyeceğini ifade etti.
"İnsanlığın başlangıcından beri var olan problemlerin birer yansıması ile karşı karşıyayız. Kendimizi geçmişin nostaljisine kaptırarak bugünleri aklı selimle değerlendiremeyiz. Ancak bu değerlendirmeyi hissi bir tavırla değil ayaklarımızın yere bastığı bir düzlemde yapmalıyız. Yozlaşma tartışmalarında birilerini mahkum etmek sorunun çözümünü imkansızlaştırıyor. Tamamen iyiye veya kötüye giden bir süreçten ziyade kayıp ve kazanımlarla beraber ilerliyoruz. Bu noktada bize dayatılan kimlikler ve hakkımızda oluşturulmaya çalışılan algıya bizler de kapılmamalıyız. Göz ardı edilemeyecek güzel örnekler ön plana çıkartılmalı. Gençlerle kurulacak ilişkilerde de bu bağlamda onların kalplerine, duygularına dokunacak bir çerçeve inşa etmemiz gerekiyor. Ekonomik darboğazdan geçen bir ülke olarak Türkiye, Gazze'ye en fazla yardım yollayan ülkelerden birisi. Biz bu insanlara doğru şekilde gidersek kazanımlarımız artacaktır. Ümitsizliğe kapılıp mücadele azmimiz zedelenirse asıl o zaman kaybederiz. Ümitvar olmamak için hiçbir sebep yok!"
Sivas Özgür-Der’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen 2024 istişare programı Sivas gezisi ile son buldu.
2024 yılı genel istişare programımız Sivas şubemizin ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
— ÖZGÜR-DER (@OZGURDER) October 13, 2024
Emeği geçen ve çeşitli şehirlerden iştirak eden kardeşlerimize teşekkür ediyor, Rabbimizden hayır ve bereket niyaz ediyoruz. pic.twitter.com/AqkHQlv35w