Özgür-Der'den Teodora Doni'ye Soru!
İsim vermeden Özgür-Der’i eleştiren Yeni Şafak yazarı Teodora Doni’ye Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya cevap verdi.
Yeni Şafak'ta yayınlanan "Erkek egemen toplum, daha nereye kadar" başlıklı yazısında başörtüsü sorununda erkeklerin aktif olmasını eleştiren Teodora Doni, Özgür-Der'in Hayrunnisa Gül'ün ilköğretimde başörtüsüyle ilgili sözleri hakkında yaptığı açıklamayı rahatsız edici ifadelerle eleştirdi. TOKAD mensuplarının Ece Nur Özel ziyaretini de eleştiren Doni'ye göre erkeklerin ön planda olduğu bu çabalar reklamcılıktan öte anlam ifade etmiyor.
Doni'ye cevabi bir yazı gönderen Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Doni'nin yazısını bilgisiz oluşuna bağladı.
İşte Doni'nin Yeni Şafak'taki yazısı ve Rıdvan Kaya'nın cevabı:
TEODORA DONİ:
Erkek egemen toplum, daha nereye kadar...
Medya Takip Merkezi'nin her ay düzenli olarak yaptığı, Türkiye gündemine damgasını vuran olay, kişi ve kurumlar araştırmasının Ekim ayı verilerine göre; aya damgasını vuran konu "Başörtüsü yasağı" olmuş. Türkiye'nin birçok önemli gündem maddesini geride bırakarak birinci sıraya yerleşen bu konu, ay boyunca 32 bin 11 habere konu edilmiş. Bazı üniversitelerde başörtüsü yasağının fiilen kaldırılması, Adana'da sekizinci sınıfa giden bir öğrencinin okula başörtüsüyle girmek istemesi, CHP liderinin başörtüsü karşısındaki tutumu ve polemik oluşturan sözleri, başörtüsü başlığında en sık işlenen konularmış ve TV ekranlarının başörtüsüne ayırdığı süre ise toplam 491 saati aşmış.
Başörtüsü yasağı, Türkiye'nin gündeminde yıllardır ilk sırayı işgal ediyor ve bunu bilmek için ayrıca bir araştırmaya gerek yok aslında. Niye gerek olsun ki bu gidişle yakın bir gelecekte beşikteki kız bebeğin ve ailesinin de gündeminde olacak gibi görünüyor bu konu ki şimdilik ilkokul öğrencisi kız çocuklarına kadar indi. Bu konu hakkında şimdiye kadar yazmamak için gerçekten çok çaba harcadım, her gün medyada izlediklerim ve günlük hayatta karşılaştıklarımla defalarca deyim yerindeyse " kan beynime sıçradıysa" da susmayı tercih ettim çünkü bu konudan çok sıkıldım, konuyu düşünmekten yoruldum. Öyle ki konu artık bildiğimiz başörtüsü yasağı sorunu olmaktan çoktan çıktı ve bambaşka boyutlara taşındı. Bütün bunlara rağmen şimdi bu konuda yazmaya beni zorlayan önemli nedenler var. Özellikle erkeklerin bu konuda ahkâm kesen yazılarındaki artış ki birçoğu haddi aşan yorumlarıyla cehaletin ulaşabildiği son noktayı göstermesi bakımından hayret ve dehşet verici. (Özellikle erkekler diyorum çünkü erkeklerin başörtüsüyle ilgili yazdıkları da konuştukları da ne yazık ki artık bana çoğu zaman çok itici geliyor)
Ulusal bir gazetenin erkek köşe yazarlarından biri, bir başka ulusal gazetenin köşe yazarı olan bir hanım kardeşimiz için "Başörtülü... Ama 'başörtülü kontenjanından yazar' değil... İyi yazar, olduğu için, yazar..." diyerek başladığı yazısını "düşüncelerini eğip bükmeden, haftada iki yazı ile merkezde akredite olurken, onlar sinirden tırnaklarını yiyorlar... Yazık...." diye bitirmiş.
"Başörtülü kontenjanından yazar" da ne demek oluyor. Gazetelerin böyle bir kontenjanı var da bizim mi haberimiz yok. Demek ki biri hariç biz bütün başörtülü kadın yazarlar iyi yazdığımız için değil, sadece başörtülü kontenjanından gazetelerdeymişiz. İyi yazmadığımız gibi düşüncelerimizi eğip büküyor, başka bir yazar kardeşimizin başarısını kıskanıp, sinirimizden tırnaklarımızı yiyormuşuz. Dahası var, aynı yazısında bu erkek yazar diyor ki: "Bu yüzden, ne zaman hakkında olumlu bir yorum çıksa, ardından akla hayale, izan ve insafa sığmayacak dedikodular üretilmeye başlanıyor."
Köşe yazarı kadın kardeşimize kim ne dedi bilmiyorum. Benim de ilgiyle takip ettiğim bir yazar ve beni nerde akredite olduğu ya da hakkındaki dedikodular değil yazdıkları ilgilendiriyor. Hem birileri "akla hayale, izan ve insafa sığmayacak dedikodular" üretiyorsa bile onları muhatap almak yerine dedikoduya dedikodu ile cevap vermek "akla hayale, izan ve insafa" sığar mı?
Kadın yazar kardeşimizin ismini de yazısının başlığına taşıyarak böylece hem dikkatleri kendi üzerine çekerek hem de kendine bir kalkan oluşturarak "cin olmadan cin çarpmaya" çalışan erkek yazarın kazdığı kuyuya kimlerin düşmesini beklediği de ortada. Bence daha çok bekler, dikkat etsin de beklerken kendisi düşmesin kendi kazdığı kuyuya.
Özgürlükler için mücadele ettiğini iddia eden bir sivil toplum kuruluşunun başındaki bir erkek de Cumhurbaşkanı'nın eşi Hayrunnisa Gül hanımefendiyi, Londra'da yaptığı ilkokulda başörtüsü konusundaki açıklamasını eleştirirken "beyazlatmak için yüzlerini pudralayan zenci"lere benzetmiş. Hayrunnisa hanımefendinin açıklamalarını tartışmak değil niyetim. Benim hayret ettiğim şu ki, eleştiri yapan bu sivil toplum kuruluşlarının aynı zamanda başörtüsü yasağına karşı güya mücadele ediyor olmaları.
Birkaç ay önce bu kuruluşlardan birinden bir e-mali almıştım ve sanırım ulusal basında yazan herkese gönderilen o e-maili uzun süre saklamış, günlerce tekrar tekrar bakmış ve her baktığımda sinirlerim gerilmiş sonunda dayanamayıp silmiştim. Ne mi vardı o e-mail de, bir açıklama ve birkaç fotoğraf. Açıklamada, başörtülü ilkokul öğrencisi kız çocuğunun mücadelesinin desteklendiği, öğrencinin evinde ziyaret edilerek tebrik edildiği, ve kendisine bir plaket takdim edildiği belirtiliyordu. Elbette bir tuhaflık yok bunda, beni şaşırtan, beni sinirlendiren ilkokul öğrencisi kız çocuğuna plaket verilirken çekilen fotoğraftı. Fotoğrafta kız çocuğunun yanında sadece erkekler var, saydım tam 12 yetişkin erkek, bir tek kadın bile yok.
Hiç kimse bana o fotoğrafı açıklayamaz. Özgürlükleri savunan iki sivil toplum kuruluşu bir araya geliyorlar ama aralarında bir kadın üye bile olmadan, yanlarına bir kadın bile almadan 12 yetişkin erkek, kız çocuğunun evine gidiyorlar ve utanmadan fotoğraf çektiriyorlar bir de büyük bir marifetmiş gibi o görüntüleri medyaya servis ediyorlar. Bakın bakın ne kadar önemli faaliyetlerde bulunuyoruz der gibi. Eğer özgürlükleri savunuyorlarsa, özellikle de başörtüsü her yerde serbest olsun diyorlarsa, kadın üyeleri neredeydi o anda, kadınlar neden yoktu aralarında. Özgürlükleri savunduğunu iddia edenler önce bunun cevabını versinler ki sonra biz de bütün o açıklamalarını eleştirilerini ciddiye alalım ve hak verelim onlara.
Ne yazık ki, başörtülü ilkokul öğrencisi kız çocuğunu da, başörtülü, Cumhurbaşkanı eşi hanımefendiyi de aynı saygı (!) ile dillendiriyorlar. Yoksa her şey kendi reklamlarını yapmak için mi, hiçbir sınır tanımıyor mu bunlar. Erkek egemen toplum, daha nereye kadar...
Teodora Doni / Yeni Şafak
ÖZGÜR-DER'DEN CEVAP
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya'nın Teodora Doni'nin yazısına gönderdiği cevap:
Sayın Teodora Doni,
Yeni Şafak gazetesindeki köşenizde bugün yayınlanan yazınızda ismimizi zikretmeksizin derneğimiz hakkında birtakım değerlendirmeler ve ithamlarda bulunmuşsunuz. Anladığımız kadarıyla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrunnisa Gül'ün Londra'da bulunduğu sırada yaptığı ve ilköğretimdeki kız çocuklarının başörtülü okuma taleplerini "cehalet" şeklinde tanımlayan sözlerine yönelik eleştirilerimiz sizi rahatsız etmiş. Mamafih neden rahatsız olduğunuzu anlayabilmiş değiliz.
"Erkek egemen toplum, daha nereye kadar" başlığını taşıyan yazınız boyunca adeta erkeklerin başörtüsü sorunu üzerine söz söylemeye ne hakkı var manası taşıyan ifadeler serdetmişsiniz. "Başörtüsü sorunu" üzerine kimin ne yapması gerektiğine dair düşünceleriniz sizi bağlar. İslami camia içinde bu konuya farklı yaklaşımlar geliştirildiğini, hatta pozisyonlarını feminist tavırlara kadar vardıranların bulunduğunu da biliyoruz. Bizi ilgilendirmez! Bu tartışmaya ilişkin yaklaşımımızı daha önce çeşitli vesilelerle beyan ettiğimizden tekrar etme gereği duymuyoruz. Özetlemek gerekirse, biz konuya cinsiyet merkezli değil, Kur'ani perspektiften bakıyoruz. Dolayısıyla da başörtüsü sorununu sadece bayanları ilgilendiren bir konu olarak ya da bayanların kıyafeti sorunu şeklinde değil kadın erkek her mümin ve müminenin yüklenmeleri gereken kolektif bir İslami sorumluluk olarak görüyoruz.
Dolayısıyla başörtüsü ya da bir başka sorun üzerine konuşan bir mensubumuzun kadın ya da erkek olması hiçbir şey ifade etmez. Konuşan arkadaşımız kadın da olsa erkek de olsa aynı duyarlılık ve bilinci yansıtır. Örneğin sizi rahatsız eden Hayrunnisa Gül eleştirisi ile aynı hafta içinde gerçekleşen Taksim'deki NATO Füze Kalkanı protestosunda derneğimizi temsilen bir bayan kardeşimiz ve aynı zamanda derneğimizin kurucu başkanı Hülya Şekerci açıklama yapmıştır. Eğer sözleriniz İslami camiada kadınların temsil edilmediği ya da geri planda kaldığı şeklinde bir eleştiri içeriyorsa, en azından Özgür-Der olarak bu eleştiriyi hiç, ama hiç hak etmediğimiz ortadadır. Siz bizi tanımıyor olabilirsiniz ama inanıyoruz ki bir parça gayret sarf etmiş olsaydınız bu eleştirilerinizin temelsizliğini görmüş oludunuz. Bu durumu bilgisizliğinize veriyoruz.
Bununla birlikte yazınızda hakkımızda kullandığınız bazı sözlerin ise bilgisizlikten öte düpedüz saygısızlık ve ölçüsüzlük olduğunu vurgularız. "Başörtüsü yasağına karşı güya mücadele ediyor" olduğumuz iddiası; "kendi reklamlarını yapmak için sınır tanımamak" eleştirisine dâhil edilişimiz vb. ifadeler hiç yakışık almayan sözler olmuş. Açıkçası ayıp etmişsiniz!
Acaba isim zikredilmediğinde muhatabınıza saygısızlık yapma sınırının esnediğini falan mı düşünüyorsunuz? Böyleyse yanılıyorsunuz! Sözün muhatabı bellidir ve biz haksızlık yapanın, ölçüsüzlük yapanın başörtülü olup olmamasını çok fazla dikkate almayız. Maalesef kuşatıldığımız cahilî sistem başörtülü başörtüsüz, namaz kılan kılmayan ayırt etmeksizin bu ülkede yaşayan herkesin zihnini bulandırıyor. Hayrunnisa Hanım'ın sözlerini işte bu olgunun bir tezahürü olarak görüyoruz. Bu arada bizi itham etmenize vesile olan konuya, yani Hayrunnisa Gül'ün "cehalet" eleştirisi ve "eğitme" kararlılığı hakkında ne düşündüğünüzü ifade etmemenizi de büyük bir eksiklik olarak gördüğümüzü belirtelim.
Sonuç olarak hak etmediğimizi düşündüğümüz eleştirilerinizden ötürü üzüldüğümüzü hatırlatıyor, Rabbimizden bütün mümin ve mümineler için hayırlar diliyoruz!
Rıdvan Kaya / Özgür-Der Genel Başkanı