Özgür-Der: “Yaşananlar Bir Utanç Tablosudur!”
Özgür-Der, PKK yanlısı çevrelerin Kobani provokasyonu ve çok sayıda ölümle neticelenen ırkçı saldırıları hakkında bir açıklama yaparak yaşananlardan kimlerin sorumlu olduğuna dikkat çekti.
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, PKK yanlısı çevrelerin Kobani bahanesiyle sergilediği ve çok sayıda ölümle neticelenen vandallıklara dair bir açıklama yaptı.
Günlerdir “Kobani düşerse” diye başlayan cümlelerle tehditler savuranlar kadar, tüm bu tehditkâr sözlere sempatiyle yaklaşan, yayınlarıyla ve yazılarıyla PKK stratejisine hizmet eden çevrelerin de tüm bu olan bitenin sorumlusu olduğunu belirten Kaya, “IŞİD’e karşı en sert biçimde tavır alınmasını savunan çevreler, burada yakan, yıkan, katleden bir zihniyete karşı nasıl bir tavır alacaklar?” diye sordu.
Kaya, PKK yanlısı çevrelerin provokasyonlarının yanı sıra devletin acziyetine de dikkat çekti ve “çözüm süreci” adı altında yürütülen siyasetin giderek insanları umutsuzluğa sürüklediğinin görülmesi gerektiğini hatırattı. İki gündür yaşanan hadiselerin süreç adı altında bölgenin adeta PKK’ya teslim edildiği intibaını beslediğini söyleyen Kaya, milliyetçiliğin gözleri kör ettiğini ve kararttığını ifade etti.
Özgür-Der Genel Merkezinden yapılan açıklama:
KOBANİ PROVOKASYONU VE MİLLİYETÇİ ÇILGINLIĞIN DİZGİNSİZLEŞMESİ
8 Ekim 2014
Haftalardır elbirliğiyle yükseltilen Kobani ajitasyonu meyvelerini verdi ve PKK’nın legal, illegal uzantılarının çağrılarıyla sokaklar savaş alanına dönerken, çok sayıda masum insanın kanı döküldü. İki gündür yaşananlar gerek PKK çevrelerinin gerekse de tükenmiş siyasi geleceğine PKK kuyrukçuluğuyla suni solunum yaptırmaya çalışan Türk solu’nun insanlıktan, adaletten, dürüstlükten zerre miktarı nasiplenmemiş olduklarını bir kere daha ortaya koydu.
Günlerdir tüm dünyayı “Kobani’de katliam tehlikesi” iddiasıyla ayağa kalkmaya çağıranlar vandalizmin zirvesine vardırdıkları eylemleriyle hem vicdansızlıklarını hem de tutarsızlıklarını sergilemişlerdir. Ne acıdır ki, Kobani’de katliam iddiasıyla yola çıkanlar sürdürdükleri sistematik kışkırtmalar neticesinde Türkiye’nin farklı şehirlerinde fiilen katliam gerçekleştirmişlerdir.
Bu nasıl bir gözü dönmüşlüktür ki, Kızılay’ın kan toplama araçlarından belediye otobüslerine, dershanelerden yurtlara, parti binalarına kadar her yer saldırıya maruz kalmıştır. İslami kimlikli partiler, dernekler, vakıflar, İslami hassasiyetiyle maruf insanlara ait işyerleri, evler arabalar özellikle hedef seçilmiştir. Geçtiğimiz günlerde çeşitli şehirlerde sakallı oldukları ya da kıyafetlerinden ötürü insanları linç etmeye kalkan zihniyet mensupları bu kez ateşli silahlarla gerçekleştirdikleri saldırılarla bilhassa HÜDA-PAR binalarına ve mensuplarına yönelik saldırılarda çok sayıda masum insanı katletmişlerdir.
Hiç kuşkusuz IŞİD’çi diye yaftalayıp önüne gelene saldırmak tipik bir tahakküm kurma stratejisidir. Sadece HÜDA-PAR’ın IŞİD adlı örgütle olan mesafesini dikkate almak bile tüm bu yapılan edilenlerin ne kadar tutarsız ve mantıksız olduğunun anlaşılması için yeterlidir. Kobani bahanesiyle yapılmak istenen şey Kürdistan’da alan hakimiyetini pekiştirmek, bunun için rakip olarak görülen yapıları ezmek ve sindirmektir. Yine Hükümetle sürdürülen çözüm süreci müzakerelerinde elini güçlendirmenin, daha fazla taviz koparmanın da öncelikli hedefler arasında olduğu anlaşılmaktadır.
Altını çizerek belirtiyoruz ki, günlerdir “Kobani düşerse” diye başlayan cümlelerle tehditler savuranlar kadar, tüm bu tehditkâr sözlere, tutumlara sempatiyle yaklaşan, yayınlarıyla, açıklamalarıyla, manşetleri ve yazılarıyla PKK stratejisine hizmet eden çevreler de tüm bu olan bitenin sorumlusudurlar. Kimisi sol, kimisi liberal görünümlü siyasiler, gazeteciler ve akademisyenler bu saldırılarda pek çok insanın ve kuruluşun mağdur olması ve katledilmeleri suçuna ortak olmuşlardır.
Şimdi geldiğimiz noktada herkes elini vicdanına koyup şu soruyu kendine sormalıdır: Katliamcı bir örgüt olarak tanımlayıp, IŞİD’e karşı en sert biçimde tavır alınmasını savunan çevreler hiçbir alakası olmadığı halde Kobani’deki gelişmeleri bahane ederek burada yakan, yıkan, katleden bir zihniyete karşı nasıl bir tavır alacaklardır? Yine “münferit bazı hadiseler” denilip geçiştirilecek, tüm bu vahşilik “öfkelerini yenemeyen gençlerin heyecanı” olarak masumlaştırılmaya mı çalışılacaktır?
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bayrak yakılması ve Atatürk büstünün tahrip edilmesini provokasyon olarak tanımlayıp bunları yapanları kınamış! Bu tutumuyla diğer tüm yapılanları meşrulaştırmış olmuyor mu? Acaba bayrak ve büst tahribi Diyarbakır’da insanların katledilmesinden daha mı vahim bir olaydır?
Bu vesileyle Hükümetin “çözüm süreci” adı altında yürüttüğü siyasetin giderek insanları umutsuzluğa sürüklediğinin görülmesi gerektiğini de hatırlatıyoruz. “Çatışma olmasın, kan akmasın” temennisiyle toplumun geniş kesimleriyle birlikte İslami camianın da destek verdiği, olumlu karşıladığı, umut bağladığı süreç gelinen noktada maalesef bölgenin bütünüyle istikrarsızlaşması, güvenlik duygusunun tam manasıyla buharlaşmasına dönüşmüştür. İki gündür yaşanan hadiseler de süreç adı altında bölgenin adeta PKK’ya teslim edildiği intibaını beslemiştir. Saldırıya uğrayan insanların evlerini, arabalarını, derneklerini ya da parti binalarını kendi başlarına savunmak durumunda kalmaları, bu esnada canlarını vermeleri devlet açısından acilen yüzleşilmesi gereken açık bir utanç tablosu olmuştur!
Milliyetçi zihniyetin insanları kör ettiğini biliyoruz. Bu şekilde ilgisiz kuruluşları sorumlu tutmak, masum insanları katletmek ve yetmezmiş gibi bir de katledilenleri suçlamak türünden akıl ve ahlak dışı tutumlar sergilenebilmektedir. Mamafih her şeye rağmen bir arada yaşamanın asgari şartı olan adalet duygusunun bu kadar tahrip edilmesinin, vicdan melekesinin bu ölçüde hoyratça aşındırılmasının hiç kimseye hayır getirmeyeceğini hatırlatıyoruz. Ne gariptir ki, halkların kardeşliği sözünü ağızlarından düşürmeyenler bu tutumlarıyla adeta kardeşlik zeminini adım adım imha etmeye çalışmaktadırlar.
Bu çıkmaz bir yoldur! Milliyetçi histeriyle hareket edenlerin kan ve gözyaşından başka halklarımıza verebilecekleri bir şey yoktur. Ve dün çeşitli gerekçeler ardına sığınarak yaptıkları gibi, bugün de IŞİD bahanesiyle Müslümanları ve İslami kimliği düşmanlaştıranlar, hedef tahtasına oturtanlar İslami kimliğin Kürdistan’ın da tüm coğrafyamızın da asli kimliği ve tek ortak paydası olduğu gerçeğini değiştiremezler!
Kışkırtıcı söylem ve tutumlarıyla gençleri sokağa dökenler, bölgeyi yangın yerine çeviren ve masum insanların katledilmesine zemin hazırlayanlar sadece farklı kimliklerden insanlar ve kesimler için değil, aynı zamanda kendileri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri kesimler için de bölgeyi yaşanmaz hale getirdiklerini artık idrak etmeli ve zincirinden boşanmış çılgınlık haline son vermelidirler.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı