Özgür-Der: “TEKEL İşçilerinin Sorununu Çözün!”
Özgür-Der: “Hükümet Tekel işçilerinin eylemini değil, sorunun kendisini çözmeye odaklanmalıdır!”
Tekel işçilerinin devam eden direnişi karşısında Başbakan'dan ay sonuna kadar müdahale tehdidi gelmesi hakkında bir açıklama yapan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, hükümeti, Tekel konusunu yeniden düşünmeye ve hak-adalet temelli bir çözüm bulmaya davet etti.
AK Parti hükümetinin Tekel işçilerinin taleplerini görmezden gelmesini gerekçelendirdiği tezleri eleştiren Rıdvan Kaya, sosyal bir yaraya dönüşmüş sorunun görmezden gelinemeyeceğini belirtti. Kaynak oluşturmak isteyenlerin işe, iç tehdit, dış tehdit saplantılarıyla paranoya derecesinde güvenlik kaygılarına duçar olmuş ordunun her yıl astronomik meblağlara ulaşan silah harcamalarından başlamalarının daha mantıklı bir tutum olacağını hatırlatan Kaya, tasarruf yapılacaksa Hükümet'in, dikkatini, bütçeyi kurutan askerî harcamalara çevirmesi gerektiğini ifade etti.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklama:
HÜKÜMET TEKEL İŞÇİLERİNİN EYLEMİNİ DEĞİL,
SORUNUNU ÇÖZMEYE ODAKLANMALIDIR!
26 Şubat 2010
Ankara'da 2 ayı aşkın bir zamandır devam eden Tekel işçilerinin direnişinde kritik bir döneme giriliyor. Tekel işçileri bir taraftan kendilerine dayatılan "ya 4-C'yi kabul etme ya da işsiz kalma" seçenekleri arasında bir tercihe zorlanırken, diğer yandan bizzat Başbakan'ın ağzından açıklanan "ay sonuna kadar eylemler bitirilmezse müdahale edileceği" tehdidi ile yüz yüzeler.
Tekel işçileri aylardır kamuoyunun da geniş desteğiyle taleplerini hükümete duyurma ve kabul ettirmeye yönelik ısrarlı ve kararlı bir tutum sergilediler. Bu süreç aynı zamanda özelleştirme adı altında icra edilen uygulamaların ve en başta da taşınan zihniyetin devletin "sosyal" olma vasfıyla çeliştiğinin net biçimde ortaya konulduğu bir süreç oldu. Zaten hayat şartlarının bir hayli ağır olduğu ve çalışanların dahi zorlukla geçinebildiği bir ortamda devletin, piyasa şartlarını gerekçe göstererek çalışanlarının elinden iş güvencelerini almaya kalkmasının kabul edilemezliği ve haksızlığı belirginlik kazandı.
Ne var ki, tüm bu açık tabloya rağmen AK Parti hükümeti inatla Tekel işçilerinin taleplerine kulaklarını tıkamış halde. Paragöz bir patron mantığıyla işsiz sayısının çokluğundan, pek çok kişinin Tekel işçilerine teklif edilen iş koşullarına çoktan razı olduğundan dem vuruluyor. Başbakan ve bakanları, sanki Tekel çalışanları bu ülkenin halkının bir parçası değilmiş gibi, ülke kaynaklarının, halkın parasının çarçur edilemeyeceğinden söz ediyor. Devletin asli işlevi olması gereken vatandaşlarını ezdirmeme; yaptığı anlaşmaya, sözleşmeye sadık kalma; iş barışını temin etme ve herkesin çoluk çocuğuyla güvenli bir ortamda yaşamasına zemin oluşturma sorumlulukları es geçiliyor. Haklı talep ve beklentiler adeta "piyasa" adı verilen adaletsiz, merhametsiz, insansız fırtınanın insafına terk ediliyor.
AK Parti hükümetinin Tekel işçilerinin taleplerini görmezden gelmesini gerekçelendirirken başvurduğu tezlerden biri de direnişin farklı kesimlerce hükümet karşıtı bir siyasi manipülasyon aracı kılınmasına dönük çabalar. Şüphesiz Tekel işçilerinin direnişini başta CHP ve Kemalist medya olmak üzere, Ergenekon savunucusu kesimlerin çıkarcı bir mantıkla sahiplenme yarışına girmeleri gözden kaçmamaktadır. Öyle ki, bu çevrelerin konuyu kapsamlı bir siyasi kriz boyutunda sunarak kaos ortamına bu yolla katkı sağlama ve AK Parti hükümetine karşı yoğunlaşan militarist dayatmalara "toplumsal" destek görüntüsü verme hesaplarını fark etmek hiç de zor değildir. Bununla birlikte birilerinin bu tarz kirli hesaplarına malzeme kılma çabaları, Tekel işçilerinin özünde haklı taleplerinin yok sayılmasını asla gerektirmez. Ve yine hiç gözden kaçırılmaması gereken bir husus da, bu tarz provokatif bir ortamın oluşumuna kaynaklık eden şeyin, bizzat AK Parti hükümetinin sorumsuz ve dar görüşlü tutumu olduğu gerçeğidir.
Her ne kadar hükümetin bugüne kadarki tutumu ve beyanlarından, Tekel işçilerinin taleplerini karşılamaya yönelik yeni bir adım atmaya niyetli olmadığı görülmekle birlikte, gelinen aşamada konunun yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz. AK Parti hükümeti sosyal bir yaraya dönüşmüş bu sorunu yok sayamaz. Özelleştirme kapsamındaki kamu kuruluşlarının çalışanlarının maaşları ve çalışma şartları üzerinden bütçe ve ekonomik yeterlilik tartışması yürüten hükümete illa da tasarruf yapılacaksa dikkatlerini bütçeyi kurutan askeri harcamalara çevirmelerini salık veriyoruz. Kaynak oluşturmak isteyenlerin işe, iç tehdit, dış tehdit saplantılarıyla paranoya derecesinde güvenlik kaygılarına duçar olmuş ordunun her yıl astronomik meblağlara ulaşan silah harcamalarından başlamaları gayet mantıklı bir tutum olacaktır.
Gelinen aşamada hükümetin sorunu hak ve adalet temelinde çözümlenmesine yönelik adımlar atmasının gerekliliğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Ve yine Başbakan'ın ay sonunu işaret ederek gündemleştirdiği Tekel işçilerinin çadır eylemine müdahale tehdidinin asla başvurulmaması gereken büyük bir yanlış olacağının altını çiziyoruz. Zaten en temel hakları ellerinden alınmaya çalışılan insanların, bir de buna karşı tepki gösterme haklarının gasp edilmeye çalışılmasının çok daha vahim bir yanlış olacağı açıktır.
ÖZGÜR-DER