Özgür-Der Seminerlerinde 11. Hafta

Özgür-Der Seminerlerinde 11. Hafta

Özgür-Der Alternatif Eğitim Derslerinde bu hafta Kehriban Elki ayetler ışığında “Ayak Takımı” meselesini; Hamza Türkmen ise “Kalem Derisi” ve misyonunu anlattı.

I. DERS: Hz. Nuh ve Ayak Takımıyla Beraber Olmak

Hud 27. ayetinde "ayak takımı" bağlamında, Hud Suresini kısaca tanıtan Kehriban Elki, Nuh Peygamberin risaletine değinerek amacını hatırlattı. Hud Suresi hakkında; "Mekke'de nazil olmuştur. Sure adını Ad kavmine vahyi bildirmek üzere gönderilen Hud (a.s) dan almıştır. Surenin genelinde peygamberlerden bahsedilir. İndiği dönem tebliğ açısından sıkıntılı bir dönemdir. Biraz öncesinde Hz. Muhammed'in eşi Hz. Hatice ve amcası Ebu Talip vefat etmiştir. Surenin toplamı 123 ayettir" diyen Elki, "Nuh (a.s) Kuran'ın isminden sık sık bahsettiği bir peygamberdir. Kur'an'ın 71. suresi onun adını almıştır. Uzunca bir süre tevhid mücadelesi vermiştir. Nuh (a.s)'ın kavmi hakkında ise şu ayet durumu özetleyecektir: 'Nûh dedi ki: Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını artıran kimselere uydular. Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular. Şöyle dediler: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd'i, Süvâ'ı, Yeğus'u, Ye'ûk'u ve Nesr'i hiç bırakmayın. Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.' Hz. Nuh'un vahyi bildirirken sınıf farkı gözetmeksizin herkese eşit mesajla gittiğini ve bunu ısrarla dile getirdiğini görüyoruz. Kavmin taşkınlıklarına dayanamayarak Allah'tan onların cezalandırılmaları istemiştir. Allah'ta Nuh (a.s)'ın duasını kabul etmiş ve tufanla cezalandırılacaklarını bildirmiştir." şeklinde konuştu.

Hud Suresi 21. ayette Nuh (a.s) ın vahyi bildirisi karşısında ona olumlu cevap vermek istemeyen ve ona çeşitli bahaneler üreten insanların itirazlarını gördüğümüzü belirten Elki, Hz. Muhammed'in de vahyi tebliğ sürecinde aynı sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını belirtti. Bu ayet üzerinde durulan insan portresini ve onun psikolojisini açıklamak üzere; cahil insanın düşünce yapısı şeklinde bir başlık açan Elki, "1- Cahil insan, İnsanoğlunu Allah'ın elçiliğini taşıyamayacak kadar küçük ve yetersiz görür ve böylece mucizevi bir varlık bekler. 2- Elit zümrenin vahye iman etmiş kişileri kendilerinden aşağı gördüklerini ve kibirlendiklerini görmekteyiz" dedi. Kuran'da bununla bağlantılı olarak sıkça kullanılan kavramlara değinen Elki, bu başlıkları şu şekilde açıkladı:

1-                             Taği'lik: haddi aşmak anlamına gelir.

2-                             Mele: Bir görüş üzerine bir araya gelenlerdir. Gözleri, görüş ve duruş itibariyle, kalpleri saygınlık ve heybet yönünden doldurulan iler gelen topluluk demektir.

3-                             Mütref : Refah yüzünden şımarıp azmış anlamına gelir.

"Sana uyanların aramızdaki ilkel düşünceli ayak takımı olduğunu görüyoruz" şeklindeki müşriklerin ağır sözlerinden; vahye iman eden kişilerin çoğunlukla zavallı ve fakir oldukları düşüncesini çıkartmamalıyız" vurgusunu yapan Elki, "bu kişilerin ayak takımından kastı, kendi statülerinden olmayan kişiler olduğunu görüyoruz" diyerek konunun altını çizdi.

İslam'da zenginlik ve fakirlik anlamında sosyal tabakalar olabileceğini, ama bu dengesizliğin de zayıflar lehine "İhtiyaç dışında her şeyi infak edin" ayeti doğrultusunda dengeleneceğini belirten Elki, İslam'da üstünlüğün ancak takva olabileceğini dile getirdi.

Kehriban Elki sonuç olarak şu görüşlerini belirtti: Günümüzde de müstekbir olarak değerlendirdiğimiz mele ve mütref takımı, kendilerini üst statüde ve müstağni görmekte ve kendileri gibi olmayan herkese üstten bakmakta ve kendi sınıfları gibi yaşamayan ve kendileriyle işbirliğine geçmeyen herkesi, ekonomik imkanları iyi de olsa gerici, yobaz, ayak takımı olarak nitelemektedirler. Ezilenlerin/müstezafların ise büyük çoğunluğu onlara benzemeye ve boyun eğmeye çalışmaktadırlar. Zaten rabbimiz çoğunluğun bilmediğini vurgulamaktadır. Ancak ezilenler içinde hakkı ve adaleti talep edenlerin varlığı farklıdır ve İslami mücadelede gözetilmeleri gereken öncelikli muhataplardır.

***

II. DERS: Kalem Dergisi

İkinci derste Kalem Dergisi'nin 1988 yılında yayınlanmaya başladığını söyleyen Hamza Türkmen, derginin toplam 16 sayfa olup 3. hamur basıldığını ve küçük puntolar kullanıldığını belirtti. Türkmen; derginin amacının "Kuran'ı gündeme getirmek" olduğunu kaydettikten sonra, kadrosunun 1970'li yıllarda farklı biçimlerde Kur'an'la irtibat kuran ve Ankara'da, Adana'da, İstanbul'da, Balıkesir'de, Konya'da onu anlamak için çalışmalar yapan insanların buluşmasıyla oluştuğunu belirtti.

Kalem Dergisi kadrosunu oluşturan çalışmaları öncelik sırasıyla şu beş başlık altında topladı:

1-                 Ercümend Özkan ve ekibinin çalışmalarından Mehmet Ali Baltaşı, Süleyman Kalkan öncülüğünde kopup Kur'an çalışmaları üzerinde yoğunlaşan üniversiteliler.

2-                 Yoldaki İşaretler, Fi Zilal çalışmaları sonucunda Kur'an taramaları yapmaya başlayanlar.

3-                 Kur'an'dan kelime kavram araştırmaları yapan ve 1975'te amatör bir çeviriyle basılan Kur'an'a Göre Dört Terim çalışmasından etkilenenler.

4-                 Kişilerin etkisi a- Hoca- Aydın: Topal Said, Şeyho Duman, Hikmet Zeyveli, ... b- Akademisyen: M. Said Hatipoğlu, Hüseyin Atay, İsmail Cerrahoğlu, …

5-                 Süleyman Ateş mealinin gündeme girmesiyle Kur'an'a ilgisi artanlar vd.

Devlet demir yollarlında kontrol memuru olan Kemal Kelleci'nin büyük bir emekle demiryolu istasyonu bulunan Türkiye'nin birçok yerinde aktif olan Müslümanları Fi Zilal-i Kuran abonesi yaptığını ifade eden Türkmen, Kur'an çalışmalarına yönelenlerin rehbersiz olduğunu ve usül arayışlarını da kendi çabalarıyla oluşturduğu belirtti. Bu çalışmaları ortalama üç eğilim olarak ele alabileceğimizi belirtti:

1-                  Baltaşı ve Kalkan Ekibi: Sure-Kavram Çalışmaları…

Amaç: Kuran'ı kavramak ve derinleşmek. Bildikleri vahyi doğrular başka insanlara aktarmak,.

2-                  Eylemci Kur'an Çalışmaları- Tanıklığı Rasul'ün konumunu tarihe bırakarak oluşturmaya başlayınca mealci bir konuma düştüler.

3-                  Kelami Eğilim ve Felsefi Mealcilik: Gaybi konularla ilgilendiler. Felsefik tartışmalarla Kuran'ı anlamaya çalıştılar. Zaman zaman mealci, zaman zaman batini inhiraf içinde oldular.

"Bütün bu eğilimlerin; zaaflarını, yanlışlarını dönemlerine göre değerlendirmeliyiz" diyen Türkmen; "1970'li yılların dönemi, Kuran'ı doğrudan anlayamayacağımızı, sadece büyük alimlerin anlayabileceğini söyleyen, alim deyince de gavs gibi mutlak otoritelerin veya tarikat şeyhlerinin anlaşıldığı bir dönemdi" diye konuştu.

Türkmen, derginin hitap ettiği kesimi "Din ile ve dini sorunlarla ilgilenen kesim" olarak adlandırdı. Dergide bulunan Cengiz Duman'ın bir karikatürü gösteren Türkmen, karikatürün mesajının o dönem için büyük bir adım olduğunu belirtti. Karikatürde duvara asılan Kur'an, kendini bir masada okuyup tahkik eden bir insanı hayal etmekte idi. Ayrıca Türkmen, "derginin dili sade idi ancak dergide kullanılan yazı puntoları oldukça küçüktü. Bu konuya gelen eleştiriler vardı. Ama Kur'ana yönelen insanların imkanları ancak 16 sayfalık bir dergiyi çıkartmaya yetiyordu. Yazıları bu sayfalara sıkıştırıyorlardı. Bu imkanlarla onları kuşatan sistemi ve imkanlı olan gelenekçi çevreyi aşmanın zorluklarını bugünkü imkanlarımız içinde iyi düşünmemiz ve ders çıkartmamız gerekir" dedi.

Türkmen dergide genellikle yaşadığımız fikri ve siyasal sorunlarla bağ kurmak üzere her sayıda Sure çalışmalarının yapıldığını, Kur'ani kelime ve kavram çalışmalarına yer verildiğine değindi. Bu çalışmaların Türkiye'deki tevhidi uyanış süreci açısından örneklik anlamda önemli katkılar sağladığını belirtti. Kalem'in yazı kadrosunun mealcilikle suçlanmasının yanlış olacağını belirten Türkmen, bu arkadaşların arasında kaynaklardan yararlanma konusunda hem Arapça hem İngilizce bilen kişilerin olduğunu, ayrıca geleneksel kültür konusunda da sürekli bu konuların uzmanlarıyla irtibat içinde olduklarını belirtti. Bu bağlamda 1988 Mart'ında DİB'in Ankara'da akademisyenlerle gerçekleştirdiği "Kur'an'n Anlaşılması Sempozyumu" ile ilgili tebliğcilere derginin yönelttiği eleştiriler üzerinde durdu. Kendini meslekten veya teolog gören bu isimlerin Kur'an'ı anlatırken bile nasıl da Kur'an dışı geleneksel düşüncenin bir çok şaz ve muharref anlayışlarına dayandıklarını örneklerle aktardı.

Türkmen, derginin Kur'an'ı anlama ve aktarma noktasından bir türlü tanıklık ve tebliğde örneklik noktasına gelemediğini, bunun da en önemli zaafı olduğunu belirtti. Oysa Süleyman Kalkan'ın derginin birinci sayısında yayınlanan Kur'an'ın mesajıyla ilgili çeviri bir yazıda vahye tanıklıktan ve sosyal bir tanıklık /şahitlik oluşturmaktan bahsedildiği halde, derginin 2 yıl süren yayın süresince bu konunun ne kavram ne metod olarak bir kere olsun gündeme getirilmediğini, bunun da Kalem kadrosunun aşamadığı en önemli zaafı olduğunu söyledi.

Merve Tahmaz / Haksöz-Haber

Önceki ve Sonraki Haberler