Özgür-Der: "Neden Bu Zorbalık ve Neden Bu Zillet?"
Özgür-Der: “İnsanları inançları gereği giydikleri kıyafetlerinden dolayı aşağılamak, cezalandırmak kelimenin tam manasıyla bir zulüm, halkı yok sayma, aşağılama anlamında tipik bir faşizan uygulamadır.”
Kemalist tahammülsüzlük rejiminin İslami kimliği ve onun bir yansıması olan tesettürü hedef alan saldırılarının sistematik biçimde sürdüğüne dikkat çeken Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Amasya'da 15. Piyade Er Eğitim Tugayı'ndaki yemin töreninde yaşanan iğrenç uygulama hakkında bir açıklama yaptı. Tesettür karşıtlığının ordunun neredeyse varlık sebebi haline geldiğini belirten Kaya, herkesin, sömürgeci bir mantıkla kendi halkını aşağılayan bu dayatmacı zihniyetle mücadele içinde olması gerektiğini ifade etti.
Bununla birlikte bahsi geçen olayda asıl rahatsızlık veren olayın ise ne yazık ki, mağdurların tutumundan kaynaklandığının altını çizen Rıdvan Kaya, İslami inanç ve değerlere açık karşıtlık içeren bir törene katılma konusundaki ısrarı anlamanın mümkün olmadığını söyledi. Sadece Rablerini tazim etmekle ve yalnızca O'nun adına yemin etmekle yükümlü Müslümanların devlet, ordu, bayrak vb. ulusal ikonların fetişleştirildiği törenlerde bulunma konusunda bu kadar iştahlı davranmalarını ibretle ve üzüntüyle izlediklerini belirten Kaya, "Çocuklarının mecburen katılmaya zorlandıkları bu ulusal-laik ayinlerde anne babaların ne işi var?" diye sordu.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklama:
NEDEN BU ZORBALIK ve NEDEN BU ZİLLET?
27 Mart 2010
Kemalist tahammülsüzlük rejiminin İslami kimliği ve onun bir yansıması olan tesettürü hedef alan saldırıları sistematik biçimde sürüyor. Ne ilginçtir ki, başörtüsü yasağının bugün artık düzenin kadrolu savunucularının dahi izah etmekte, sahip çıkmakta zorlandıkları saçma ve zalimane bir dayatma olduğu belirginlik kazanırken, bir yandan da bu zorbaca uygulama sinsi bir biçimde her yere yayılıyor. Yasakçılar sadece çalışma hayatında ve eğitimde değil, ulaşabildikleri, uzanabildikleri her yerde ruhlarına sinmiş despotizmi yansıtıyorlar. Başörtüsü yasağı Renault araba fabrikasının kooperatifinden İzmir Büyükşehir Belediyesi otobüs işletmesine, Çapa Tıp Fakültesi'nde hasta muayenesine kadar artık her yerde! Bu durum faşizmin sıradanlaşmasının tipik bir örneği adeta.
Kuşkusuz yasakçılığın en açık ve saldırgan biçimde karşımıza çıktığı yer askeri alanlar, en keskin yasakçılar da askerler oluyor. Tesettür karşıtlığı ordunun neredeyse bir numaralı gündemi, adeta varlık sebebi haline gelmiş durumda. Zorla askerlik yaptırılan gençlerin başörtülü anneleri, kız kardeşleri, eşleri nizamiye girişlerinde Allah'ın emrini yerine getirdikleri için aşağılanıyor, dışlanıyor! Başörtüsü askerlerce ancak başörtülülerin oğulları, kardeşleri, eşleri öldüğünde kabul görüyor; başörtülüler ancak askerlik sırasında yakınlarını kaybettiklerinde "değerli" muamelesi ile karşılaşabiliyorlar. İkiyüzlü törenlerde omzu kalabalıklar başörtülülerle yan yana durmakta bir beis görmüyor, hatta el öpme şovuna bile girişebiliyorlar.
Bu akla, hukuka, ahlaka aykırı yasak uygulamasının bir örneği dün Amasya'da 15. Piyade Er Eğitim Tugayı'nda yaşandı. Çocuklarının yemin töreni için uzaklardan gelen anne ve babalar kıyafetleri yüzünden içeriye alınmadılar ve töreni otoparktan izlemek zorunda kaldılar. Bu uygulamanın tek kelimeyle "iğrenç" olduğunun altını çiziyoruz. İnsanları inançları gereği giydikleri kıyafetlerinden dolayı bu şekilde aşağılamak, cezalandırmak kelimenin tam manasıyla bir zulüm, halkı yok sayma, aşağılama anlamında tipik bir faşizan uygulamadır.
Sömürgeci bir mantıkla kendi halkını bu derece aşağılayan bir uygulamanın fazla tartışılacak bir yönünün bulunmadığı ve adaletten, hukuktan yana olduğunu söyleyen herkesin bu dayatmacı zihniyetle mücadele içinde olması gerektiği açıktır. Bununla birlikte bahsi geçen olayda asıl rahatsızlık veren olayın ise ne yazık ki, mağdurların tutumundan kaynaklandığının da altını çizmeyi gerekli görüyoruz.
Şöyle ki, sadece kıyafet dayatması anlamında değil, bizatihi içeriği itibariyle de İslami inanç ve değerlere açık karşıtlık içeren bir törene katılma konusunda bu ısrarı anlamak mümkün değildir. Sadece Rablerini tazim etmekle ve yalnızca O'nun adına yemin etmekle yükümlü Müslümanların devlet, ordu, bayrak vb. ulusal ikonların fetişleştirildiği törenlerde bulunma konusunda bu kadar iştahlı davranmalarını ibretle ve üzüntüyle izliyoruz. Çocuklarının mecburen katılmaya zorlandıkları bu ulusal-laik ayinlerde anne babaların ne işi var?
Tesettürü geleneksel bir kıyafet, bir tür alışkanlık değil de Allah'ın emrinin ifası olarak algılayan ve bilinçli bir tercih olarak uygulayan herkes tutarlı davranmak ve hayatın her alanında sadece Rabbine teslim olmak zorundadır. Bu vesileyle bir kere daha düzenin ideolojisini ve pratiğini net biçimde reddetmeyen bir tutumun ne tesettürü ne de Rabbimizin diğer emirlerini gereği gibi algılamaya muktedir olamayacağını hatırlatıyor, Müslümanları zillete sürükleyecek tutumlardan kaçınmanın gerekliliğinin altını çiziyoruz.
ÖZGÜR-DER