Özgür-Der: Eleştiri Özgürlüğümüz Boğulmak İsteniyor!
Özgür-Der: "Asla hesap vermeyen, çelişkili icraatlarını izah etme gereği bile duymayan ama toplumun tüm kesimlerini ve her kurumu tarassut altında tutma eğilimi taşıyan bir işleyişin karşısında susacak değiliz!"
Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanı ve üyelerinin şikâyeti üzerine Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya'nın, Ergenekoncuların ve Balyozcuların tahliye edilmesini eleştiren 19 Haziran 2010 tarihli basın açıklamasına dava açtı. 5 Yargıtay üyesi ve bir hâkimin şikâyeti üzerine açılan 6 davada Rıdvan Kaya'nın, "Adli Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs", "Hakaret", "Kurul Halinde Çalışan Kamu Görevlilerine Görevlerinden Dolayı Hakaret" ve "Sesli Yazılı veya Görüntülü Bir İleti İle Hakaret" suçu işlediği iddia ediliyor.
Özgür-Der'den Açıklama: "Yargıdaki Çürümüşlüğe, Rezaletlere Susalım mı?"
Konuyla ilgili bugün bir basın açıklaması yayınlayan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, bir kez daha yargıda yaşanan çürümüşlüğe ve rezalete dikkat çekti. Seyfi Oktay gibi devletlû zevatın irtibatlarından etkilenmeyen adli yargılamaların nasıl oluyor da gazetecilerin yazılarından, muhalif örgütlerin basın açıklamalarından etkilendiğini soran Kaya, yaptıklarını eleştirilemez gören bürokratik iktidar aygıtının icraatları karşısında susmayacaklarını ifade etti. Yüksekova Çetesi davasının ibretlik öyküsüne de dikkat çeken Kaya, akıl almaz işlem ve eylemlerin dahi tartışılmasına asla tahammülü olmayan bir ruh hali ile karşı karşıya olduğumuzu belirtti.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklamanın tam metni:
HAKARET SUÇLAMASIYLA ELEŞTİRİ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ BOĞULMAK İSTENİYOR!
28 Ağustos 2010
Üst yargı bürokrasisinin bir müddettir sistem ve toplum üzerindeki mütehakkim pozisyonunu kaybetme telaşına kapıldığı herkesin malumu. Bu kaygılarla hemen her gün Yargıtay, Danıştay, HSYK gibi kurumların temsilcilerinden sert açıklamalar, muhtıravari söylemler dinliyoruz. "Yargının kuşatılmak istendiği" iddiası ise tüm bu kampanyanın hiç değişmeyen nakaratını oluşturuyor. Gerçekte ise bu iddiaların pozisyon korumaya yönelik bir manevra, bir tür iktidar sürdürme stratejisi olduğu açıkça görülüyor. Bu söylem bilhassa yaklaşan anayasa değişiklikleri referandumu ile birlikte daha da ölçüsüzleşmiş ve hırçınlaşmış bir mahiyet arz etmekte.
Her fırsatta yargının kuşatılmak istendiğini, ellerinin kollarının bağlanmaya çalışıldığını iddia edenlerin icraatlarına baktığımızda net biçimde karşımıza keyfilik tablosu çıkmakta. Asla hesap vermeyen, çelişkili icraatlarını izah etme gereği bile duymayan ama toplumun tüm kesimlerini ve her kurumu tarassut altında tutma eğilimi taşıyan bir işleyiş görüyoruz. Akıl almaz işlem ve eylemlerinin dahi tartışılmasına, eleştirilmesine asla tahammülü olmayan bir ruh hali ile karşı karşıyayız.
Ergenekon davalarında yargılanan bazı sanıkları cezaevinden çıkartmaya yönelik bir kumpas görüntüsü veren gelişmelere ilişkin Özgür-Der'in 19 Haziran tarihinde Vakit Gazetesinde yayınlanan değerlendirmesine ilişkin olarak sergilenen tepkiler de bu tahammülsüz tutumun yeni bir göstergesi olmuştur. Söz konusu açıklamamıza binaen Yargıtay 11. Ceza Dairesi üyelerinin tümü ve İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin bir üyesinin şikayeti neticesinde Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinde Vakit Gazetesi ve şahsımız aleyhine 6 ayrı dava açıldığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Bahse konu açıklamamızda İlhan Cihaner ve birlikte yargılandığı Ergenekon sanıklarının Yargıtay 11. Ceza Dairesi tarafından topluca tahliye edilmeleri; bir yıldan fazla bir zamandır tutuklu bulunduğu halde tek bir gün dahi cezaevine girmemeyi başarmış bir Ergenekon sanığı olan Mehmet Haberal'ı tahliye etmedikleri için İstanbul'daki 9 hakimin Yargıtay 4. Hukuk dairesince tazminat cezalarına çarptırılmaları ve aralarında Çetin Doğan'ın da bulunduğu 14 Balyoz sanığının tutukluluk hallerinin İst. 9. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hakimince kaldırılması gibi ardı ardına yaşanan olayların kamuoyunda meydana getirdiği sorulara dikkat çekilmişti.
Aynı açıklamamızda tüm bu hadiselerin bilhassa Adalet eski bakanı Seyfi Oktay'ın medyada yer alan görüşme kayıtlarıyla birebir uyum içermesinin tesadüf sayılamayacağını vurgulamış ve tüm bu manzaranın yargıda bir çürümüşlük göstergesi meydana getirdiğini ifade etmiştik. Seyfi Oktay'ın yapıp ettikleri en son olarak HSYK Başkanvekili'nin dün görsel medyada yer alan itiraflarıyla bir kez daha doğrulanmış bulunuyor. HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, Seyfi Oktay'la Ergenekon davalarını da yürüten bazı hakimlerin çeşitli talepleriyle ilgili olarak bir restoranda bir araya geldiklerini kabul ediyor. Mahiyetini öğrenme imkanımız olmamakla birlikte, bu tür görüşme ve irtibatların normal sayılamayacağı gayet açıktır.
Son zamanlarda pek çok basın mensubuna yapıldığı üzere, bize yöneltilen suçlamalardan biri de "adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçu! Burada mantık sahibi herkes şu çelişkiyi görmeyecek mi? Nasıl oluyor da Seyfi Oktay gibi devletlû zevatın irtibatlarından etkilenmeyen adli yargılamalar gazetecilerin yazılarından, muhalif örgütlerin basın açıklamalarından etkileniyorlar? Yoksa muhaliflerin yargılanıp, darbecilerin eylemlerinin meşru görüldüğü anayasayı değiştirme suçu meselesinde olduğu gibi, burada da etkileyebilene yol açık, böyle bir gücü olmayanların ise eleştirilerinin dahi şiddetle cezalandırılmayı hak ettiği bir mantık mı geçerli?
Bürokratik iktidar aygıtının mensuplarının, sahiplerinin kendilerini ve icraatlarını ayrıcalıklı, eleştirilemez, tartışılamaz gördükleri açık. Bu yüzden hukuku zorluyor ve tahammülsüzlükle davranıyorlar. Bizim için ise sorgulamak, tartışmak bir zorunluluk. Susamayız, görmezden gelemeyiz! İşte karşımızda Yüksekova Çetesi davasının ibretlik öyküsü! 15 yıldır mahkemelerde süründürülen ve tam üç yıl boyunca Yargıtay Ceza Genel kurulunda savsaklanan bu dava nihayet dün itibariyle zaman aşımına uğratıldı. Şimdi ne yapalım, bu rezaleti görmezden mi gelelim?
Özgür-Der muhalif kimlikli bir insan hakları örgütü olarak, toplumsal yapıda kirlilik görüntüsü veren icraatlara yönelik sorgulama-eleştiri sorumluluğunu yerine getirmiş, Vakit Gazetesi de kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğunu yerine getirerek bu gelişmeleri haberleştirmiştir. Eleştirel nitelikli bir ifadeden, bir düşünce açıklamasından ve bununla ilgili haberden dolayı aralarında Yargıtay mensuplarının da bulunduğu hakimlerin suçlamasıyla davalar açılması normal değildir. Egemenler açısından hakaret suçlaması giderek düşünce özgürlüğünü boğma girişimlerinin kılıfı işlevi görmektedir. İnancımız ve kimliğimiz zaten hakarete izin vermez ama toplumsal yapıyı ifsad eden gelişmelere karşı da sessiz kalmamamızı emreder. Bundan böyle de bu sorumluluğa uygun hareket edeceğimiz bilinmelidir.
ÖZGÜR-DER