Özgür-Der Alternatif Eğitim Derslerinde 7. Hafta…
Özgür-Der’in 2008–09 dönemi boyunca haftada iki ders olacak şekilde “Türkiye'de 'İslami' Dergiler ve Etkileri” ve “Ayetler Işığında Hayat Dersleri” ana başlıklarıyla düzenlemeyi planladığı Alternatif Eğitim Derslerinin yedincisi gerçekleştirildi.
Kenan Alpay ve Hamza Türkmen'in sunduğu bu haftaki seminerlerde birinci ders bağlamında Müslüman şahsiyetin "Allah İçin Harcamak ve Öfkeyi Yutmak" vasıfları işlenirken "Türkiye'de 'İslami' Dergiler ve Etkileri" dersi dolayımında da Tevhidi Uyanışın Türkiye'deki İlk İzleri olarak "Hilal Dergisi ve Yayınları" konusu ekseninde bir sunum gerçekleştirildi.
Özgür-Der'in "Ayetler Işığında Hayat Dersleri" üst başlıklı Alternatif Eğitim Seminerleri'nin bu haftaki sunumunu "Allah İçin Harcamak ve Öfkeyi Yutmak" başlığıyla Kenan Alpay gerçekleştirdi.
Takvaya Kapsamı Daraltılmış Büyük Günahlardan Kaçınmakla Ulaşılamaz!
Mü'minlerin darlıkta ve bollukta infak etmelerini, kızgınlıkta öfkeyi yutkunmalarını ve kusurları affedici olmalarını Kenan Alpay, Al-i İmran Suresi 134. ayet bağlamında değerlendirdi. Konuya ayetin siyak ve sibakına dönük değerlendirmelerle başlayan Alpay, takva sahibi olmanın sadece kapsamı daraltılmış büyük günahlardan kaçınmakla sağlanamayacağını, bunun ancak önüne ve arkasına Kur'an'da muttakilerin nitelikleri olarak zikredilen vasıflarla gerçekleştirilebileceğini ifade etti.
Takvaya İçin Öfkeden de Allah İçin Tasadduk Edilmelidir!
Bu vasıflardan biri olan infak boyutunun sadece değerli olan bir takım mallarla yapılmasının sınırlı olmadığını ve asıl olanın Allah yolunda harcamak olduğunu vurgulayan Alpay, her mü'minin kendi imkânları dâhilinde infak etmesinin bir vecibe olduğunu ve ancak bunun kişiyi muttaki kılabileceğini ifade etti. Aynı zamanda mü'minlerin önemli vasıflarından bir diğeri olan öfkeyi yutkunmaya da dikkat çeken Alpay yutkunmanın acziyetin itirafı anlamına gelmediğinin altını çizerek "Tersine kişi şerefli, güçlü, imkânlı ve varlıklı olduğu halde Allah için öfkesini yutkunması anlamına gelir." dedi. Mü'minler açısından taşkınlığı dışarıya vurmamanın Allah rızası için olması gerektiğinin altını çizen Alpay, öfkeyi yutkunmanın ve sabr-ı cemilin güzel örneklikleri bağlamında Yakup ve Yunus peygamberlerin kıssalarını karşılaştırdı.
Muttaki Olmak Affedici Olmayı, Af Yolunu Tutmayı Gerektirir!
Son vasıf olarak affediciliğin önemine değinen Kenan Alpay, bu vasfın bir kusur, yanlış ya da anormalliğe karşı takınıldığı takdirde iyilik olduğunu ifade etti. Kişinin kötülük yapana karşı iyilikle karşılık vermesinin ona karşı mücadelesi olduğunu söyleyen Alpay, affetmenin kişiyi olgunlaştırdığına dair örnekler verdi. Bu bağlamda affetmeyi azımsamayıp bir vasıf olarak üstlenmemiz gerektiğine vurgu yapan Alpay, son olarak yaptığımız işlerde kulluk şuurunu unutmamız gerektiğini ifade etti.
HİLAL DERGİSİ VE YAYINLARI TEVHİDİ UYANIŞIN İLK İZLERİ
"Türkiye'de 'İslami' Dergiler ve Etkileri" konulu ikinci dersi "Hilal Dergisi ve Yayınları: Tevhidi Uyanışın İlk İzleri" başlığıyla bu hafta Hamza Türkmen sundu. Sunumunu bir slâyt gösterimi ile de destekleyen Türkmen, konuya giriş sadedinde 1960'lı yıllara kadarki Türkiye sosyal, siyasal ve entelektüel atmosferinin İslami uyanış ile irtibat düzeyini bir şemada toplayarak kısaca tahlil etti. Buna göre Osmanlı bakiyesi Türkiye Müslüman insanının o döneme değin ortalama İslam algısı geleneksel ritüeller ve formel düzeylerde hala diriliğini korumasına rağmen asırların beslediği taklitçilik ve kirli miras dolayısıyla Kur'an'la irtibatını da kaybetmiş vaziyetteydi. Bunun bir sonucu olarak yerleşik İslam algısı mezhebî, mistik, milliyetçi-devletçi, mukaddesatçı ve sağcı zaafları yoğun olarak taşırken, gelecek tasavvurları ise ya ahir zaman ve Mehdi beklentisi içerisinde ya da aileye sığınmacılık üzerinden içe kapanma ve/ya da Türkiyecilik endeksli düzeylerde seyrediyordu.
HİLAL DERGİSİ: İlk dönemlerde böylesi bir ortamın zaaflarını üzerinde taşıyarak 1958 Kasımında yayın hayatına başlayan ve özellikle de 1965'deki ikinci yayın döneminden itibaren Türkiye'deki tevhidi uyanışın özgün anlamdaki ilk filizlenişini temsil eden Hilal Dergisi'ni Hamza Türkmen Salih Özcan, İsmail Kazdal ve Nihat Armağan'ın biyografileri dolayımında iki döneme ayırarak ele aldı.
Birinci Dönem: Hilal Dergisi'nin ilk kez 1958 yılının Kasım ayında yayımlanmaya başladığını kaydeden Türkmen, Salih Özcan'ın öncü çabalarına dikkat çekerek İslami hareketler düzeyinde İslam dünyası ile irtibatların alabildiğine zayıf olduğu ve dolayısıyla fotoğraf makinesi gibi basit teknolojik imkânların bile zor bulunabildiği bir fetret döneminde Urfalı bir Arap ve aynı zamanda tüccar olan S. Özcan'ın Türkiye Müslümanları ile Ortadoğu menşeli İslami aktiviteler arasındaki bilgi akışında adeta köprü işlevi gördüğünü söyledi. Mısır, Suriye ve Suudi Arabistan arasında ticaretle uğraşan Özcan'ın mezkur bölgelerdeki İslami hareket ve şahsiyetlerle irtibat kurduğunu ve onlardan edindiği tecrübeleri ve İslam dünyasındaki gelişmeleri Türkiye'ye aktarmak niyetiyle dergiyi çıkarmaya başladığını belirten Türkmen, bunun o dönem açısından büyük öneme haiz ileri bir adım olduğunu kaydederek Özcan'ın Hilal Dergisi yayın süreci boyunca "İslam Aleminden Haberler" başlığı altında aktardığı bilgi ve izlenimleri özetledi. Bu önemli çabasının yanı sıra Özcan'ın ayrıca Suud merkezli Rabıta hareketinin de üyesi ve onun bünyesindeki gençlik örgütlenmesi olan İFSO'nun da 16 kurucusundan biri olduğunu nakleden Türkmen, bu hareketin ve özellikle de gençlik örgütlenmesinin taşıdığı bütün olumsuzluklara karşın o dönem itibariyle tevhidi uyanış lehine oldukça önemli hizmetler icra ettiğini söyledi. Bu bağlamda Kral Faysal'ın dindar kişiliğine de dikkat çeken Türkmen, onun Amerikan'ın Komünizme karşı Yeşil Kuşak projesinden istifade ederek Rabıta'yı kurduğunu, gençlik örgütlenmesi İFSO aracılığıyla birçok önemli eserin Müslüman halklara bedava dağıtımını yaptığını, bu eserler dolayısıyla çoğu kimsenin tevhidi uyanış ile tanışmaya başladığını ve Faysal'ın bu dindar kişiliği dolayısıyla (muhtemelen Amerikan destekli) bir Kraliyet darbesine maruz bırakılarak öldürüldüğünü ifade etti.
Bu olumlulukları yanında bugünden bakıldığında Salih Özcan'ın zaaf olarak tanımlanabilecek çeşitli yetersizlikler de taşıdığını belirten Türkmen, derginin bu dönem boyunca DP'ye yakın durması, Amerika'yı Ehli Kitap olarak algılaması, Siyonizm'e karşı çıkarken Yahudiliği bundan ayrıştıramaması vb. örnekleri vererek bunun olumsuz tezahürlerinin derginin muhtevasına da yansıtıldığını söyledi. Mevlana, Fatih Sultan Mehmet'in türbesinin resimleri vb. kapağa taşınmasını da bu dönemdeki zaaflara örnek olarak veren Türkmen, ilgili dönem boyunca derginin yine de arınma ve arındırma çabasını samimiyetle sürdürdüğünü belirterek nihayetinde Özcan'ın kaydedilmeye değer en önemli katkılarının "İslam Aleminden Haberler" başlığı altında bulunduğu aktarımlar ve çevirdiği makaleler olduğunu ve dolayısıyla bu yöndeki açılımların kendisinden önce yayınlanan İslam irtibatlı hiçbir dergide bulunmadığı söyledi.
İkinci Dönem: Derginin ikinci yayın dönemini 1965 tarihiyle başlatan ve muhtevasını çeşitli bağlamlarda çözümleyen Türkmen, Hilal çizgisinin bu olumlu gelişim seyrinde özellikle de Nihat Armağan ve İsmail Kazdal isimleri üzerinde durulması gerektiğini belirterek mezkûr şahsiyetlerin kısa biyografileri hakkında bilgi aktarımlarında bulundu. Kazdal'ın Batum'dan Çengelköy'e göçme bir Osmanlı ailesi çocuğu olarak dünyaya geldiğini ve İşçi Partililerle çatışacak derecede aktif bir sağcı-milliyetçi olduğunu söyleyen Türkmen, onun DP'ye yakın durduğunu ve dolayısıyla bu süreçteki aktiviteleri sonucunda cezaevine de girdiğini kaydetti. Aynı zamanda Kazdal'ın araştıran-sorgulayan-okuyan bir kişiliğe de sahip olduğunu nakleden Türkmen, hücre hayatının ondaki inkılâbın da başlangıcı olduğunu belirterek burada okuduğu kitaplar sonucunda ve özellikle de İmam Rabbani'nin Mektubatı'nın etkisiyle bir zamanlar kendileriyle düşüp-kalktığı Rifailer'den devraldığı vahdet-i vücut felsefesini terk ettiğini ifade etti. Çok okumasına karşın Kazdal'da sistematiğin bulunmadığını ve yazı hayatının ilk kez Yeni İstanbul gazetesinde başladığını da kaydeden Türkmen, N. Fazıl'la tanıştıktan sonra onunla birlikte Büyük Doğu dergisini çıkarmaya başladığını, ancak süreç içerisinde Kazdal'ın N. Fazıl'ın ceberut kişiliğinden muzdarip olduğunu söyledi. Türkmen, Türkiye'deki tevhidi uyanış sürecinin tanıklığını ve öncülüğünü yapmış önemli isimlerinden Nihat Armağan'ın bu süreçte Kazdal ile irtibat kurarak onun bilgi ve deneyimlerini değerlendirdiğini ve dolayısıyla Kazdal'ın Nihat Armağan'ın teşvikiyle 1965 yılında Hilal dergisinin editörlüğüne getirtildiğini kaydetti.
Sosyalistlerin bu dönemde gençleri etkileme düzeylerini fark eden ve sistemin de çarpıklığının bilincinde olan Kazdal ve Armağan'ın çeşitli arayışlar içerisinde olduğunu beyan eden Türkmen, sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlara bu dönemde ilgilinin yoğunlaştığını ve Müslümanların bu ortamda MİT'in komünist etkiyi kırmak amacıyla çevirttiği S. Kutub'un "İslam'da Sosyal Adalet" isimli eseri aracılığıyla bir kırılma yaşadıklarını söyledi. Bu dönemin etkilerini Kazdal ve Armağan'ın kendi beyanatlarından aktaran Türkmen, Hilal dergisi ve yayınlarının bu süreçten itibaren çağın otoriteleri olarak algıladığı Mevdudi, S. Kutub vb. dönemin öncü şahsiyetlerinin eserlerini tercüme etmeye başladığını ve bunun da derginin yayın çizgisinde köklü bir inkılâbı ateşlemenin yanı sıra kaynaklarla buluşmayı, İslami uyanışa adım atmayı ve kendi kavramlarını netleştirerek usulî arınmayı beraberinde getirdiğini söyledi. Bu sürecin tezahürlerini derginin muhtevası üzerinden örnekleyen Türkmen, mezkûr süreçten itibaren dergi'de siyasal perspektifli yazı ve haberlerin öne çıktığını, tercüme makalelerin yoğunlaştığını ve öze dönüş yönünde çağrıların dillendirildiğini belirterek İslam'ın bir nizam olduğu vurgusunun belirginlik kazandığını söyledi. Türkçülük ile İslam'ın iç içe kullanılmasına rağmen bundan ayrışma çabasının bir yansıması olarak 1965'ten itibaren dergide "Türkiye Müslümanları" terkibinin kullanılmaya başlandığının önemini vurgulayan Türkmen, yine bu dönemde ihya ve ıslah önderlerinin biyografilerinin yazılmaya ve makalelerinin tercüme edilmeye başlandığını ve S. Kutub'un şehadetini de Türkiye kamuoyuna ilk defa Hilal dergisinin "Modern Firavun'un Son Cinayeti" başlığıyla duyurduğunu kaydetti. Yanı sıra derginin S. Kutub'u idama götüren faktör olarak Yoldaki İşaretler kitabına dikkat çekmesinin de oldukça önemli ve ileri bir adım olduğunu vurgulayan Türkmen, hemen akabinde bu eserin Türkçeye çevrildiğini ancak 163. Maddeye isnaden toplatılarak işbirlikçi ve İslam düşmanı ulusçu düzen tarafından etkisinin önlenmeye çalışıldığını söyledi. Hilal'in yakaladığı bu düşünce ufkuna rağmen dönemin 10 bin tirajlı derginin okurlarının baskın ekseriyetinin Kur'an Nesli vurgusunu anlayamadığını esefle belirten Türkmen, maalesef bunun gelinen aşamada da henüz yeterince kavranamadığını ifade ederek Kur'an Neslinin İnşası projesinin önemine değinilerde bulundu.
HİLAL YAYINLARI: Tebliği boyunca Hilal Dergisi ve gelişim seyri paralelinde Hilal Yayın sürecine de atıflarda bulunan Türkmen, ilk dönemlerdeki karma-gelenek menşeli eserlere karşın ilerleyen zamanlarda Tevhidi uyanış menşeli neşriyatın öne çıkmaya başladığını, bunlar arasında çağdaş ihya ve ıslah önderlerinin eserleri ve İslami hareket tecrübelerinin tercümelerinin başat bir görünümde olduğunu belirterek Nihat Armağan'ın Hilal yayın çizgisindeki öncü emeğini değerlendirdi. Türkiye'deki Tevhidi uyanışı ilk kez Hilal Yayınlarınca tercüme edilerek tetikleyen ve çoğu da çağdaş ihya ve ıslah öncülerinin eserleri olan belge niteliğindeki Hilal Yayınları listesinin bir örneği aşağıdadır:
HİLAL DERGİSİ VE YAYINLARININ ETKİSİ: Çeşitli bağlamlarda derginin etkileri üzerinde de duran Türkmen, Hilal'in kendisinden sonra gelecek olan İslami uyanış ve bilinçlenme menşeli dergileri beslediğini ve dolayısıyla sonraki zamanlarda sivrilecek olan birçok önemli şahsiyeti kendi döneminde etkilediğini belirterek buna örnekler verdi. Bu meyanda derginin yazar kadrosu arasında özellikle de bütün dünya Müslümanları gibi Türkiye Müslümanları üzerinde de önemli etkileri bulunan Muhammed Hamidullah, çağdaş İslami ıslah ve direniş çizgisinin takipçisi Bosnalı akademisyen Tayyip Okiç ve aynı çizginin Tunuslu izleyicilerinden Muhammed Tunç isimlerine dikkat çeken Türkmen, Kemalizm'in ve Kemalist akademisyenlerin hâkim olduğu Türkiye'deki çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olarak bulunan bu ve Hilal'de de yazan bu şahsiyetlerin birçok insanı etkilediklerini ifade etti. Bu etkiye örnekler de veren Türkmen, M. Sait Hatipoğlu, Talat Koçyiğit, İ. Cerrahoğlu vb. tümünü Tayyip Okiç'in yetiştirdiğini, Muhammed Tunç'un B. Topaloğlu ve H. Karaman üzerinde etkisi bulunduğunu, mesela İ. Süreyya Sırma'nın da adeta M. Hamidullah'ın ürünü olduğunu söyledi.
Tebliğinin sonlarına doğru Hilal'in dışında Türkiye'deki Tevhidi uyanış sürecinin ilk izleri arasında değerlendirilen diğer bazı oluşumlar üzerinde de duran Türkmen, bu bağlamda Hizbut Tahrir/Ercüment Özkan, İhvan-ı Müslimin/Rabıta vb. oluşumlar ve Anadolu'dan İslam dünyasına talebe olarak giden ve dönüşlerinde Türkiye'de Tevhidi uyanış sürecine çeşitli katkılarda bulunan bazı şahsiyetler ekseninde yaptığı kısa bilgilendirmelere müteakiben sunumunu tamamladı.
Özgür-Der'in 2008-'09 dönemi boyunca gerçekleştireceği Alternatif Eğitim Dersleri bu hafta yapılan seminerlerden sonra birinci dönemini tamamlamış oldu. Yarıyıl tatiline müteakiben 21.12.2008 tarihinde aşağıda ismi yazılı derslerle devam edileceği öğrenildi.
21/12/08 Allah'ın Dostları Tağutun Dostları (Bakara, 2/257) - Mustafa EĞİLLİ
21/12/08 İttihad Mecmuası, Yeni Asya Gazetesi ve Nurculuk - Kenan LEVENT
Haber: Büşra Bulut- Esra Aydın